11 Mart 2017 Cumartesi

Malta

Akdeniz'deki adalar ne kadar ilgi çekici... Her ülke bizim gibi ada fakiri değil elbette; bi Yunanistan bi Hırvatistan adadan geçilmiyor. Ama bizdeki eksikliklerden biri 'Ada havası'nın az olması sanki. Şehirlerde boğulup duruyoruz. Malta bu açıdan nefes alınabilecek bir ortam sunuyor. 3 adadan (Malta, Gozo ve Comino) oluşan bu ülkeyi en çok Kıbrıs'a (güneyi bilmiyorum ne yazık ki kuzeyden bahsediyorum) benzettim.

Haziran 2016. Malta'ya iner inmez biraz bekleyip bizi kalacağımız eve götürecek taksiye atlıyoruz. Airbnb'den şehrin en merkezi yerlerinden biri olan San Gilian'da tuttuğumuz eve havaalanından 30 Euro'ya gidiyoruz. Haziran ortasında 4 kişi 3 oda 1 salon kocaman eve 2 geceliğine 280 Euro ödedik. Biraz daha erken bakmış olsak belki daha uyguna bulabilirdik ama kaldığımız ev gayet merkezi ve ihtiyaçlarımızı karşılamaya uygundu.

Comino Adası:

Eve yerleşip hemen çıkıyoruz dışarıya. Doğru düzgün bir planımız yok; ilk gün karşımıza çıkan tur satıcısının gazıyla yarım günlük Comino Adası turu alıyoruz. Ertesi gün de yine aynı firma ile Gozo'yu gezeceğiz. Gozo Sightseeing markalı turları tavsiye etmiyorum; diğerleri nasıldır bilmiyorum ama bu firma ne saatlerine uyuyor ne doğru düzgün organizasyon yapabiliyor... İlk gün 5 dakika denilen otobüsü yarım saat ertesi gün 1 saatten fazla bekledik. İlla İndi-Bindi tur alacaksanız başka firmayı deneyin derim.

Comino üzerinde doğru düzgün yerleşim olmayan, Malta'nın 3 adasının en küçüğü. Yürüme - yüzme mesafesinde Cominotta var bi de ama o daha çok kayalık. Meşhur Blue Lagoon'u görmek için gittik bu adaya. Blue Lagoon'un denizi çok güzel bir mavi tonunda. Plaj yok ama şezlonglar var tüm gün 10, yarım gün 5 €'ya kiralamak için. Blue Lagoon'a yürüme mesafesinde bir plaj daha varmış ama oraya gitmeye uğraşamayıp bu küçük yerde sıkış tepiş yüzmeyi tercih ettik biz. Denizin en kötü tarafı siyah deniz analarıydı. Yüzerken bana dokunan bi tanesi omzumu fena yaktı; 24 saat sonra hala acısını hissedebiliyordum. Velhasıl-ı kelam Blue Lagoon çok da matah bi yer değil. Biz de akşamüstü turun dönüşünü beklemeden 68 yaşındaki çılgın kaptan Toni'nin botuna atlayıp dönüyoruz. Dönüş yolunda Toni Comino'daki mağaraları da gezdirdi sağolsun. Espriler, şakalar eşliğinde Valetta'ya bıraktı bizi.

Valetta

Valetta Malta'nın başşehri. Toplam nüfusu 400.000 olan Malta'da şehir denilen yerler daha çok ilçe - kasaba ayarında yerler tabii ki. Kimileri birbirine bitişik... Valetta da bugünlerde turistlerin en çok tercih ettiği, kafeler-restoranlar, hediyelik eşya mağazaları ile dolu, etrafı surlarla çevrili bir şehir. Zamanında Osmanlı'nın kuşattığı ama ele geçiremediği Malta'da, kuşatma sırasında üstün başarı gösteren şövalye de Valette anısına bu isimle anılıyor. Pazar günü bir kez daha geleceğimiz Valetta'da San John Kilisesi, Lascaris War Room ve Ulusal Arkeoloji Müzesi gezilecek yerler arasında. Ama beni en çok binaları ve sokakları çekti. Mdina kadar iyi korunmuş olmasa da mimarisi çok hoş kendine has öğeler taşıyan bir yer Valetta: Cumba benzeri çıkıntı kısımlar, rengarenk kapılar, Malta taşının yarattığı bir örnek kum rengi doku...

Valetta'da ayrıca asansörle de inilebilen Waterfront bölgesinde güzel restoranlar var. Biz ikinci gece Pepe Nero isimli mekanda güzel bir yemek yedik. Et, deniz mahsulleri ve makarna yanında güzel pizzaları ve başlangıç olarak lezzetli hamur işleri de olan bir yer Pepe Nero. Malta genel olarak İstanbul'un kalbur üstü semtleri ayarında fiyatlar sunan bir yer. Misal House Cafe ya da Midpoint gibi düşünebilirsiniz mekanlardaki fiyatları. Şarap düşük vergiler nedeniyle bizdekinin yarısından daha ucuza içilebiliyor.

Gece Hayatı ve Sen Gilian

Kaldığımız yer gece hayatının merkezi kabul edilen Paceville'e çok yakın San Gilian'da. İlk akşam yemeği için tercihimizi bu bölgeden yana kullanıyoruz. Two Buoys isimli deniz kenarındaki mekanda yemekler hem çok lezzetli hem de fiyatları yine yukarıda dediğim ayarda: İki tabak makarna, bir tabak pancarlı, kuşkonmazlı salata (sosuyla çok lezzetli olmuştu, kesinlikle tavsiye ediyorum), bir şişe şarap ve bir mantarlı kroket 60 €'ydu.

İlk gece yorgun olduğumuz için gece hayatına bakma şansımız olmadı ama cumartesi gecesi yorgun olsak da mekanları ziyaret ettik. 30 yaş altı, dans etmeyi seven kişiler için eğlenceli olma ihtimali olan mekanlar var ama biz pek eğlenemedik açıkçası gittiğimiz yerlerde: Alanya'daki mekanlar gibiydi ortam. Havana isimli mekan biraz farklı gibiydi ama onun yaş ortalaması da öyle yüksekti ki biz bile rahatsız olduk :) Netice itibariyle pek benlik bir gece hayatı yok Malta'nın ama test etmek isteyenler için LOVE yazısından yukarı çıktıktan sonra kalabalığı takip etmeniz yeterli.

Gozo Adası:

İkinci gün sabah otobüse atlayıp Cirkewwa'ya gidiyoruz. Tur otobüsü o kadar çok dolaşıyor ki bizim Gozo'ya varıp tura başlamamız 11.30'u buluyor. İlk gittiğimiz yer Ramla Bay isimli plaj. Hafif çırpıntılı olsa da güzel bir denizi var Ramla'nın. Kırmızı kumlar sıcakta alev alev olmuş ayaklarımızı yakıyor. Deniz ilk girdiğinde soğuk ama sonra alışıyorsun (kime göre neye göre tabii bu lakin ben ki soğuk denizi sevmem ben bile girebildim). Sahil geniş olduğu için sıkış tepiş bir durum da yok Blue Lagoon gibi. Denizde bazı yerler taşlık sadece ama deniz anası olmaması dahi tek başına bu kusuru kapatabilir. Plaj - deniz tatili isteyenler bu plajda gün boyu keyifle takılabilir acıkıp susadıklarında girişteki kafede takılabilirler.

Ramla'da tarife saatinden 10 dakika  önce durağa vardığımız indi bindi otobüsü bizi güneşin altında 1 saat bekletince sinirlerimiz tepemize çıkıyor. Lanet olsun sana Gozo Sightseeing! Şoförleri de kaba zaten. Calypso'nun mağarası bir sonraki durağımız ama manzarası dışında pek bir şey yok burada. Sonrasında vaktimiz azalınca tek atışlık hakkımızı Dwejra'dan (Azura's Window) yana kullanıyoruz ve çok memnun kalıyoruz. Bu doğa harikasında Game of Thrones'un bazı kısımları çekilmiş. (Mart 2017'de ne yazık ki Azura's Window çöktü. Artık böyle bir yer yok). Küçük havuzda yüzmek çok keyifli ama yan taraftaki Inland Sea denilen kısım da çok güzel. Kayaların içinden yüze yüze karşı tarafa geçebileceğiniz bu mağara zamanında belli ki korsanlara sığınaklık görevi görmüş. Bu su tüneli boyunca rengarenk duvarları ve katman katman tavanı izlemek çok keyifli. 1.30 saate yakın vakit geçiriyoruz burada. Biraz daha vaktimiz olsa biraz daha kalınır öylesine keyif alıyoruz. Tabii bu arada adanın merkezi olan Victoria'yı ve Ggantija Tapınağını gezme şansımızdan oluyoruz ama keyfimiz gayet yerinde. Keşke daha erken Gozo'ya varıp araba kiralasaydık o zaman her yeri görebilirdik.


Malta Adası:

İlk gün Comino ikinci gün Gozo'yu gezdikten sonra son günü en büyük ada olan Malta adasına ayırdık. Yine 10 gibi çıkabildik yola. Bu sefer araba kiraladık. Yaz sezonu, yine son anda, navigasyon cihazı olan otomatik vites eski bi arabaya 85 € ödedik ama başka türlü adayı gezemezdik. Navigasyon cihazı çok tırt çıktı almasak daha iyiymiş. 
Aracı iki kişi de kullanabilir diye ekstra para da ödemesek olurmuş.

Pazar sabahı önce pazarı ve rengarenk tekneleriyle meşhur Marsaxlokk'a (sanırım Marşalok diye okunuyor) gidiyoruz. Kahvaltı için zar zor bir yer buluyoruz ama tek başına mekanı işletmeye çalışan kadın omleti yakıp bizi biraz fazla bekletince kahvaltıdan bi keyif alamıyoruz. Zaten doğru düzgün kahvaltı servisi yapan bir mekan da yok ortalıkta. Marsaxlokk'ta fiyatlar adanın geri kalanından yaklaşık %20 daha pahalı. Pazar yeri bizdeki pazarları pek aratmıyor. Pazar gezmeyi seviyorsanız ziyaret edebilirsiniz ama beklentinizi çok da yüksek tutmayın.

Valetta'dan yukarıda bahsetmiştim. Valetta'nın ardından rotayı Mdina'ya kırıyoruz. Mdina (Emdina diye okunuyori) eski şehir merkezi ve sessiz bir şehir olarak tanınıyor. Çok iyi korunmuş restore edilmiş sokaklarında gezmek çok keyifli. St Pauls Katedrali'ni mutlaka görün çok güzel süslemeleri var. Biz ufak bi kahve molasını Palazzo de Piro'nun adaya tepeden bakan bahçesinde veriyoruz. Tatlıları lezzetli bir mekan burası. Mdina'da ayrıca Domus Romano ziyaret edilebilecek yerler arasında.

Megalitik Tapınaklar:

Malta'nın en meşhur yerleri arasında kocaman kayalardan MÖ 3000 yıllarında yapılmış tapınaklar da yer alıyor. Malta ve Gozo'da böyle yedi tapınak var. Biz vakit darlığı nedeniyle sadece Hagar Qim Tapınağını ziyaret edebildik ve çok beğendik. Girişindeki 4 boyutlu sinemada yedi dakikalık bir filmle tapınağın tarihi ve yapılışı anlatılıyor. 20 tonu bulabilen kayaların taşınma hikayesi de çok ilginç. İngiltere'deki Stone Hedge gibi dünyadaki ilk dini yapılar arasında yer alıyor Hagar Qim. Türkiye'ye dönünce Urfa'daki Göbeklitepe'yi en kısa zamanda ziyaret etme isteği uyandırdı Hagar Qim bende. Bir daha Malta'ya gelirsem ayrıca diğer megalitik tapınaklara da daha fazla zaman ayırırım.

Blue Grotta:

Gezimizin son saatlerini Blue Grotta'ya ayırdık. Vaktimiz olmadığı için bot turuna katılamayacaktık ama zaten dalgalar nedeniyle bot turu iptal edilmiş. Biz de yukarıdan bakmakla yetindik bu doğa oluşumuna. Malta'da kat kat kayalar, mağaralar, oyulmuş yüzeyler çok ilgi çekici.

2.5 gün Malta'ya yetmedi ne yazık ki. Keşke 1-2 günümüz daha olsaydı. Bir daha gelecek olursam Gozo adasını arabayla gezip Arkeoloji Müzesini ve Valetta'daki yeraltı sığınaklarını gezer, kalan tapınaklara daha fazla vakit ayırıp botla adanın değişik yerlerini keşfe çıkarım. Bakalım bir daha ne zaman yolumuz Malta'ya düşecek?

Fotoğraf Listesi:

1- Malta'nın başkenti Valetta şehri
2- 2017 Mart'ında çöken Azura's Window
3- Valetta sahili
4- Gozo Adası'nda Azura's Window'un yanındaki küçük havuz. O renk cümbüşü yosun değil rengarenk taşlar.
5- Blue Grotta
6- Hagar Qim Tapınağı

Önerilen Sayfalar:
* Hem bir Blue Lagoon'a evsahipliği yapan hem de Game of Thrones'un çekildiği başka bir ada: İzlanda
* Akdeniz'de bir başka ada: Kıbrıs
Kıbrıs'ın plajları, Karpaz ve Son Kale Bufavento
Kıbrıs'ın Kaleleri ve Yiyelim İçelim
* Ege'den iki ada:
Gökçeada
Bozcaada'da Kısa Bir Tatil
* Hint Okyanusundan bir ada: Zanzibar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder