Etiyopya'ya daha önce de bir kaç kez gitmiştim ama bu seferki gezimde insana doğru evrimsel yolculuk sırasında geçirilen aşamaları gösteren kalıntıların bulunduğu Etiyopya Ulusal Müzesi'ni ziyaret ettim. Etiyopya bu konuda çok zengin bir koleksiyona sahip. Özellikle Lucy ve Salem günümüzde adını çokça duyduğumuz kalıntılar. Eğer yolunuz Addis Ababa'ya düşerse ve kısıtlı vaktinizi dünyanın en meşhur kalıntılarını görmek için kullanmak isterseniz Ulusal Müze'nin giriş katı size bulunmaz bir fırsat sunuyor. İşte bu mekanda göreceklerinizi anlatan ufak bir açıklayıcı yazı:
Dini inancınız size ne söylüyor bilmiyorum lakin bulunan kemikler üzerinde yapılan araştırmalar sonucu yaşamın evrilmesi süreci bize ortak atadan gelip günümüzün farklı türlerinin ortaya çıktığını gösteriyor. Yapılan kazılarda ortaya çıkan kalıntılarla zamanla bazı tarihler değişse, türlerin evrimine giden yollarda değişiklikler içeren görüşler ortaya çıksa da zaman içinde daha da netleşecek olan bu yolda şimdiye kadar bulunmuş olan izleri takip etmek bana çok etkileyici geldi.
Etiyopya Ulusal Müzesi'nde sergilenen kemiklerin en eskisi, bilinen ilk goril türü olduğuna inanılan Chororapithecus Abyssinicus'a ait. Bu türün insan ve şempanzeye giden yoldaki son ortak ata olduğu düşünülüyor. Yani insanlar da şempanzeler de bu ortak atadan ayrılan kollar boyunca evriliyorlar. 2006-2007 yıllarında bulunan Chororapithecus kalıntıları 10 milyon yıl öncesine tarihleniyor. Henüz bu türe ait bulunan kemik kalıntıları ne yazık ki çok az ve küçük boyutlarda (dokuz fossilleşmiş diş kalıntısı) ve ileride bulunacak başka kalıntılarla bu türe ait bilgiler de daha netleşecektir. Bu tür bulunana kadar insanla şempanzenin günümüzden 4 ila 7 milyon yıl öncesine kadar var olan ortak bir atadan evrildiği düşünülüyordu. Bulunan kalıntılar yaşanan ayrışmanın daha önceki tarihlerde olduğunu gösteriyor.
Müzede günümüze doğru geldikçe görülecek bir diğer kalıntı 5.6-5.7 milyon yıl öncesine tarihlenen ve insaoğlunun günümüzde bilinen ilk atası kabul edilen Ardipithecus Kadabba türüne ait. 1997-2003 yılları arasında Afar bölgesinde bulunan bu kemik kalıntıları genellikle birazdan bahsedeceğimiz Ardipithecus ramidus'la karıştırılsa da Ar. kadabba'nın özellikle köpek dişleri daha ilkeldir. Kadabba, Afar dilinde büyük baba demektir. Müzede sergilenen kalıntıların yanında hayvan kemikleri de bulunduğundan bu türün ağaçlıklı yerlerde yaşadığı düşünülmektedir.
Bir sonraki kısımda sergilenen Ardipithecus ramidus kalıntıları 4.4 milyon yıl öncesine tarihleniyor. 1992-93 tarihlerinde bulunduklarında o zamana kadar bulunmuş insanın atalarına ait en eski kalıntılar olduğu açıklanmıştı. Müzede ilk olarak bu türe ait diş kalıntıları sergilenmektedir. 1994 yılında bu türe ait bulunan diğer kemiklerle türün iskeletinin %45'ine ulaşılmıştır ve iskelet de müzede görülebilir. İlk bulunduğunda biraz sonra bahsedeceğimiz Lucy'yle aynı türde yani Australopithecus türüne ait olduğu sanılsa da sonradan yapılan araştırmalar kalıntıların farklı bir türe ait olduğunu göstermiştir. Bu türün 300-350 cm3'lük beyni günümüzdeki bonobo ya da dişi şempanzelerin beyniyle neredeyse aynı boyuttaydı ancak Lucy gibi Australopithecus'ların 400-550 cm3lük beyinleriyle karşılaştırınca bu oldukça küçük kalıyordu. Keza karşımızdaki tür günümüzün modern insanının beyninin %20'si büyüklükte bir beyne sahipti. Ardipithecus ramidus ile ilgili detaylı bir inceleme Science dergisinin 2 Ekim 2009 tarihli sayısında yayınlanmış ve bu çalışma yılın en önemli çalışmalarından biri seçilmiştir (derginin internet sitesi üzerinden ücretsiz üyelikle bu yazıya http://www.sciencemag.org/content/326/5949/64.full?sid=ae2a83fa-fbe9-498e-8a6f-a80367cc781e adresinden ulaşabilirsiniz.)
Australopithecus (güneyli maymun anlamına gelmektedir) cinsi yaklaşık olarak 4 ila 2 milyon yıl öncesinde yaşamış ve bu dönemde bir çok alt türü ortaya çıkmıştır. Bunlardan müzede kalıntılarına rastladığımız ilki Australopithecus anamensis'tir. İlk olarak 1995'te Kenya'da bulunan bu türe ait ilk kalıntılardan günümüzde 20 farklı bireye ait yaklaşık 100 iskelet parçası bulunmaktadır. Australopithecus anamensis'in vücut yapısı Australopithecus afarensis'e benzese de diş ve çene yapısı daha ilkeldir.
Ve işte geldik Lucy'ye. Bir diğer Australopithecus türü Australopithecus afarensis'tir. 3.9 ila 2.9 milyon yıl önce yaşadığı düşünülen bu türün en ünlüsü 3.18 milyon yaşındaki Lucy'dir. Lucy'nin ismi kazı sahasında kalıntılara ulaşıldığı sırada çalan Beatles'ın "Lucy in the sky with diamond" adlı şarkısından geliyor. Etiyopyalılar ise Lucy'ye kendi dillerinde Dinkenesh adını takmışlar. Lucy'nin kalıntıları, müzenin en ilgi çeken kısımlarından birini oluşturuyor. %40'ı günümüze kadar ulaşan bu kalıntılardan anladığımız kadarıyla Lucy, 1 metre 10 santim boyunda, 29 kg ağırlığında ve iki ayağı üzerinde yürüyebilen, şempanze benzeri bir canlıdır.
Müzede Lucy'yle beraber sergilenen bir diğer ünlü kalıntı da üç yaşındaki bir diğer Australopithecus afarensis'e ait olan Selam'dır. Kimi yerlerde Lucy'nin bebeği olarak adlandırılsa da Lucy'den 120 000 yıl daha yaşlı olan bu kalıntılar 2000 senesinde bulunmuştur. Nature dergisinin 20 Eylül 2006 tarihli sayısında duyurulan bu kalıntı özellikle kafatasının tamamına yakınının günümüze ulaşmış olması nedeniyle ilgi çekmektedir.
Kronolojik sıralamada müzede devam ettiğimizde karşımıza 2.7 ila 2.3 milyon yıl öncesinde yaşamış olan Australopithecus aethiopicus'a ait kalıntılar çıkıyor. 1967 yılına bulunmuş olan ilk Australopithecus aethiopicus Omo 18'i (hala ilkel kabilelerin yaşadığı meşhur Omo vadisinde bulunduğu için bu isim verilmiştir) müzede görebilirsiniz. İlk bulunduğunda diğer Australopithecus kalıntılarından bir farkı olmadığı düşünülen Omo 18'e olan ilgi 1985 yılında Kenya'da bulunan ve Black Skull (Kara Kafatası) adı verilen kalıntıdan sonra artıyor ve bu türün Australopithecus türünün bir alt türü olduğu sonucuna ulaşılıyor. Yapılan sınıflandırmaya göre robust australopithecus adı verilen bu grubun üç alt türü Australopithecus aethiopicus, Australopithecus robustus ve Australopithecus boisei'dir. Bazı araştırmacılar bu sınıfı daha özelleşmiş olduğundan Australopithecus sınıfından ayırıp Paranthropus sınıfı altında toplamaktadır (Paranthropus aethiopicus).
Bir sonraki kalıntılar Australopithecus garhi türüne ait. İnsana (Homo sapiens) giden soy ağacında Homo sınıfının işte bu türden doğrudan geldiğine inanılmaktadır. Yaklaşık 2.5 - 2.6 milyon yıl önce yaşamış olan A. garhi'yi önemli kılan bir diğer özellik de ilk kez taştan ilkel aletler yapan tür olmasıdır. Eskiden ilk olarak Homo cinsiyle özel aletlerin yapılmaya başladığı düşünülürken A. garhi kalıntıları yakınında bulunan taştan aletlerin yapım tarihinin 2.5 - 2.6 milyon yıl öncesine tarihlendiği anlaşılınca bu görüş değişmiştir.
Sırada Homo türünün ilk örnekleri var: Homo Habilis yani 'yapabilen insan'. Wikipedia'ya göre 2.33 ila 1.44 milyon yıl öncesinde yaşamış bu türün Etiyopya'da bulunan kalıntıları 2.3-2.4 milyon yıl öncesine tarihleniyor. Şimdiye kadar Afrika dışında bu türe ait kalıntılara rastlanmamıştır. Müzede bu türe ait Afar yarığında bulunmuş bir çene kalıntısı sergilenmektedir. Ayrıca Omo Vadisi'nde bulunmuş diş kalıntıları da görülebilir. Kimi araştırmacılar, Australopithecus'tan Homo cinsine geçişi gösteren bu türün Australopithecus türüne dahil edilmesi gerektiği söylemektedirler. H. habilis modern insanlar karşılaştırıldığında boyu daha kısadır ve kolları daha uzundur. Keza kafatasındaki beyin hacmi de modern insanın beyninin yarısından dahi daha küçüktür. İlk alet kullanan tür olup olmadığı bilinmiyor belki ama zamanına göre sert kemikleri kırıp içindeki besleyici iliği çıkarıp yiyebilecek kadar gelişmiş alet kullanabilecek kapasiteydi. Yani sadece avlanmak için değil beslenmek için de alet kullanmaktadır.
Modern insana doğru ilerlerken karşımıza Homo erectus'a ait kalıntılar çıkıyor. Yaklaşık 1.9 milyon yıl önce Homo habilis'ten evrilmiş olduğu düşünülen Homo erectus günümüzden 250 000 yıl öncesine kadar varlığını sürdürmüştür. Dünyada ilk olarak 1890'da bulunan Homo erectus kalıntıları incelendiğinde bu türün dik yürüdüğü görülmektedir. Ayrıca dünyanın bir çok belgesinde Homo erectus'a ait kalıntılar bulunması bir çok bölgeye yayıldığını göstermektedir. Ateş yakmayı başarabilmesi dolayısıyla dünyanın soğuk iklimlerine göç edebildiği düşünülmektedir. Bu türe ait Türkiye'de bulunan en eski kalıntı 2002 yılında bulunmuş, Deniz Müze Müdürlüğüne teslim edilmiş ve 500 000 yıllıktır. Siyah tenli bir erkeğe ait olan kalıntının verem olduğu sonucuna varılmıştır. Homo erectus'la beraber Australopithecus boisei (bazı kaynaklarda paranthropus boisei olarak da geçer) kalıntıları da bu kısımda sergilenmektedir. H. erectus gibi dik durabilen bir tür olan A. boisei 2.7 milyon yıl önce yaşamıştır. Erken dönem H. erectus'a ait Etiyopya civarında az sayıda kalıntı bulunmaktadır. Müzede A. boisesi'ye ait kafatası, H. erectus'a ait kafatası parçaları ve H. erectus tarafından yapılmış 1.6 ila 1 milyon yıl arasında tarihlenen 3 adet el baltası sergilenmektedir.
Müzede Homo erectus'un daha yakın zamanlara ait kalıntıları ayrı bir kısımda sergilenmektedir. Afrika'da H. erectus'a ait kalıntılar 1.7 ila 1 milyon yıl öncesi tarihlenirken daha yakın tarihli kalıntılar çok enderdir. Oysa Asya'da 1.5 milyon ila 500 000 yıl öncesine ait kalıntılar bulunmuştur.
Homo sapiens'ten bir önceki tür Homo rhodesiensis'e (Rhodesialı Adam) ait müzede 600 000 yıllık kafatası ve kemik kalıntıları ile önceki örneklerinden çok daha gelişmiş taştan aletler bulunmaktadır. Araştırmacılar bu aletlerin kemikleri sıyırmak için kullanıldığını düşünmektedir.
Aslında bu türlerin arasında başka türler de evrim çizelgesinde karşınıza çıkacaktır. Ne yazık ki Addis Ababa'daki müzede sergilenen kalıntılar sadece bunları içeriyor. Keza Homo Sapiens'e gelirken arada o çok meşhur Homo neanderthalensis (neanderthal) var. Günümüzden 250 - 300 000 yıl önce ortaya çıkan Neandertalin H. sapiens'le uzunca yıllar boyunca beraber yaşadığı tespit edilmiştir. Hatta bu iki türün çiftleşip ürediğini gösteren kalıntılara da ulaşılmıştır. Kimi araştırmacılara göre günümüz insanının DNA yapısında neandertalin genetik kodları da bulunmaktadır. Sakat kalanlara bakma, ölülerini gömme gibi ritüelleri olan neandertaller de sosyal yaratıklardı. Yaklaşık 30 000 yıl önce soyu tükenmiş olan bu tür Avrupa'da ortaya çıktığı için Etiyopya'da kalıntıları bulunmamıştır.
Ve müzenin en sonunda Homo sapiens kalıntılarını görüyoruz. Bunlar Afrika'da bulunmuş en eski Homo sapiens kalıntıları ve 200 000 yıl öncesine aitler. Müzenin giriş kısmına yakın sergilenen Homo sapiens idaltu'ya ait kafatası ise 160 000 yaşında gayet iyi korunmuş durumda. Modern davranışlara 50 000 yıl önce ulaşmış olan H. sapiens, önceki türlerden daha büyük beyin yapısıyla (ateşin bulunmasından sonra pişmiş etleri yiyebilecek eskisinden daha küçük çene yapısının daha büyük beyne yer açtığı düşünülmektedir) soyut düşünme yeteneğine ve konuşma kabiliyetine kavuşmuştur. Bu yetenekleri sayesinde diğer türlerden farklı olarak gelişmiş araç-gereçler yapabilmiştir. H. sapiens'in dünyaya yayılmasıyla ilgili iki görüş vardır. Birincisi bu türün Afrika'da ortaya çıkıp dünyaya yayıldığını (tek orijin) diğeri ise farklı bölgelerde evrim geçirerek çağdaş insana dönüştüğünü (çoklu bölge) öne sürmektedir.
Etiyopya Ulusal Müzesi'nin giriş katına yolunuz düşerse işte bu kalıntıları göreceksiniz. Ne yazık ki gösterilen kalıntılar laboratuar ortamında saklanan orijinallerinin replikaları ancak yine de ufak bir paleantropoloji dersi almak için ideal ortamı sağlıyor.
* Fotoğraf Listesi:
1- Selam'ın kafatası
2- Etiyopya'da bulunmuş türlerin evrimsel-kronolojik şekilde sırası
3- Lucy ya da diğer adıyla Dinkenesh
4- Homo habilis kalıntıları
5- Homo rhodesiansis kafatası
6- Homo sapiens idaltu
* Önerilen Sayfalar: Addis Ababa'daki Etnografya Müzesi ülkedeki yaşam hakkında çok ilginç bilgiler veriyor:
- Etiyopya'da Müze Gezmeye Devam
* Afrika'da Gezilecek Başka Yerler İçin:
- Zanzibar- Cape Town'da Yılbaşı'nda 6 Gün
- Ve Johannesburg
- Cape Town - Johannesburg Tren Yolculuğu
- Nairobi'de Günübirlik Vahçi Yaşam Gezisi
- Dakar'da Ngor Adası, Pembe Göl ve Afrika'nın Rönesansı Anıtı
- Gore Adası - Dakar
Dini inancınız size ne söylüyor bilmiyorum lakin bulunan kemikler üzerinde yapılan araştırmalar sonucu yaşamın evrilmesi süreci bize ortak atadan gelip günümüzün farklı türlerinin ortaya çıktığını gösteriyor. Yapılan kazılarda ortaya çıkan kalıntılarla zamanla bazı tarihler değişse, türlerin evrimine giden yollarda değişiklikler içeren görüşler ortaya çıksa da zaman içinde daha da netleşecek olan bu yolda şimdiye kadar bulunmuş olan izleri takip etmek bana çok etkileyici geldi.
Etiyopya Ulusal Müzesi'nde sergilenen kemiklerin en eskisi, bilinen ilk goril türü olduğuna inanılan Chororapithecus Abyssinicus'a ait. Bu türün insan ve şempanzeye giden yoldaki son ortak ata olduğu düşünülüyor. Yani insanlar da şempanzeler de bu ortak atadan ayrılan kollar boyunca evriliyorlar. 2006-2007 yıllarında bulunan Chororapithecus kalıntıları 10 milyon yıl öncesine tarihleniyor. Henüz bu türe ait bulunan kemik kalıntıları ne yazık ki çok az ve küçük boyutlarda (dokuz fossilleşmiş diş kalıntısı) ve ileride bulunacak başka kalıntılarla bu türe ait bilgiler de daha netleşecektir. Bu tür bulunana kadar insanla şempanzenin günümüzden 4 ila 7 milyon yıl öncesine kadar var olan ortak bir atadan evrildiği düşünülüyordu. Bulunan kalıntılar yaşanan ayrışmanın daha önceki tarihlerde olduğunu gösteriyor.
Müzede günümüze doğru geldikçe görülecek bir diğer kalıntı 5.6-5.7 milyon yıl öncesine tarihlenen ve insaoğlunun günümüzde bilinen ilk atası kabul edilen Ardipithecus Kadabba türüne ait. 1997-2003 yılları arasında Afar bölgesinde bulunan bu kemik kalıntıları genellikle birazdan bahsedeceğimiz Ardipithecus ramidus'la karıştırılsa da Ar. kadabba'nın özellikle köpek dişleri daha ilkeldir. Kadabba, Afar dilinde büyük baba demektir. Müzede sergilenen kalıntıların yanında hayvan kemikleri de bulunduğundan bu türün ağaçlıklı yerlerde yaşadığı düşünülmektedir.
Bir sonraki kısımda sergilenen Ardipithecus ramidus kalıntıları 4.4 milyon yıl öncesine tarihleniyor. 1992-93 tarihlerinde bulunduklarında o zamana kadar bulunmuş insanın atalarına ait en eski kalıntılar olduğu açıklanmıştı. Müzede ilk olarak bu türe ait diş kalıntıları sergilenmektedir. 1994 yılında bu türe ait bulunan diğer kemiklerle türün iskeletinin %45'ine ulaşılmıştır ve iskelet de müzede görülebilir. İlk bulunduğunda biraz sonra bahsedeceğimiz Lucy'yle aynı türde yani Australopithecus türüne ait olduğu sanılsa da sonradan yapılan araştırmalar kalıntıların farklı bir türe ait olduğunu göstermiştir. Bu türün 300-350 cm3'lük beyni günümüzdeki bonobo ya da dişi şempanzelerin beyniyle neredeyse aynı boyuttaydı ancak Lucy gibi Australopithecus'ların 400-550 cm3lük beyinleriyle karşılaştırınca bu oldukça küçük kalıyordu. Keza karşımızdaki tür günümüzün modern insanının beyninin %20'si büyüklükte bir beyne sahipti. Ardipithecus ramidus ile ilgili detaylı bir inceleme Science dergisinin 2 Ekim 2009 tarihli sayısında yayınlanmış ve bu çalışma yılın en önemli çalışmalarından biri seçilmiştir (derginin internet sitesi üzerinden ücretsiz üyelikle bu yazıya http://www.sciencemag.org/content/326/5949/64.full?sid=ae2a83fa-fbe9-498e-8a6f-a80367cc781e adresinden ulaşabilirsiniz.)
Australopithecus (güneyli maymun anlamına gelmektedir) cinsi yaklaşık olarak 4 ila 2 milyon yıl öncesinde yaşamış ve bu dönemde bir çok alt türü ortaya çıkmıştır. Bunlardan müzede kalıntılarına rastladığımız ilki Australopithecus anamensis'tir. İlk olarak 1995'te Kenya'da bulunan bu türe ait ilk kalıntılardan günümüzde 20 farklı bireye ait yaklaşık 100 iskelet parçası bulunmaktadır. Australopithecus anamensis'in vücut yapısı Australopithecus afarensis'e benzese de diş ve çene yapısı daha ilkeldir.
Ve işte geldik Lucy'ye. Bir diğer Australopithecus türü Australopithecus afarensis'tir. 3.9 ila 2.9 milyon yıl önce yaşadığı düşünülen bu türün en ünlüsü 3.18 milyon yaşındaki Lucy'dir. Lucy'nin ismi kazı sahasında kalıntılara ulaşıldığı sırada çalan Beatles'ın "Lucy in the sky with diamond" adlı şarkısından geliyor. Etiyopyalılar ise Lucy'ye kendi dillerinde Dinkenesh adını takmışlar. Lucy'nin kalıntıları, müzenin en ilgi çeken kısımlarından birini oluşturuyor. %40'ı günümüze kadar ulaşan bu kalıntılardan anladığımız kadarıyla Lucy, 1 metre 10 santim boyunda, 29 kg ağırlığında ve iki ayağı üzerinde yürüyebilen, şempanze benzeri bir canlıdır.
Müzede Lucy'yle beraber sergilenen bir diğer ünlü kalıntı da üç yaşındaki bir diğer Australopithecus afarensis'e ait olan Selam'dır. Kimi yerlerde Lucy'nin bebeği olarak adlandırılsa da Lucy'den 120 000 yıl daha yaşlı olan bu kalıntılar 2000 senesinde bulunmuştur. Nature dergisinin 20 Eylül 2006 tarihli sayısında duyurulan bu kalıntı özellikle kafatasının tamamına yakınının günümüze ulaşmış olması nedeniyle ilgi çekmektedir.
Kronolojik sıralamada müzede devam ettiğimizde karşımıza 2.7 ila 2.3 milyon yıl öncesinde yaşamış olan Australopithecus aethiopicus'a ait kalıntılar çıkıyor. 1967 yılına bulunmuş olan ilk Australopithecus aethiopicus Omo 18'i (hala ilkel kabilelerin yaşadığı meşhur Omo vadisinde bulunduğu için bu isim verilmiştir) müzede görebilirsiniz. İlk bulunduğunda diğer Australopithecus kalıntılarından bir farkı olmadığı düşünülen Omo 18'e olan ilgi 1985 yılında Kenya'da bulunan ve Black Skull (Kara Kafatası) adı verilen kalıntıdan sonra artıyor ve bu türün Australopithecus türünün bir alt türü olduğu sonucuna ulaşılıyor. Yapılan sınıflandırmaya göre robust australopithecus adı verilen bu grubun üç alt türü Australopithecus aethiopicus, Australopithecus robustus ve Australopithecus boisei'dir. Bazı araştırmacılar bu sınıfı daha özelleşmiş olduğundan Australopithecus sınıfından ayırıp Paranthropus sınıfı altında toplamaktadır (Paranthropus aethiopicus).
Bir sonraki kalıntılar Australopithecus garhi türüne ait. İnsana (Homo sapiens) giden soy ağacında Homo sınıfının işte bu türden doğrudan geldiğine inanılmaktadır. Yaklaşık 2.5 - 2.6 milyon yıl önce yaşamış olan A. garhi'yi önemli kılan bir diğer özellik de ilk kez taştan ilkel aletler yapan tür olmasıdır. Eskiden ilk olarak Homo cinsiyle özel aletlerin yapılmaya başladığı düşünülürken A. garhi kalıntıları yakınında bulunan taştan aletlerin yapım tarihinin 2.5 - 2.6 milyon yıl öncesine tarihlendiği anlaşılınca bu görüş değişmiştir.
Sırada Homo türünün ilk örnekleri var: Homo Habilis yani 'yapabilen insan'. Wikipedia'ya göre 2.33 ila 1.44 milyon yıl öncesinde yaşamış bu türün Etiyopya'da bulunan kalıntıları 2.3-2.4 milyon yıl öncesine tarihleniyor. Şimdiye kadar Afrika dışında bu türe ait kalıntılara rastlanmamıştır. Müzede bu türe ait Afar yarığında bulunmuş bir çene kalıntısı sergilenmektedir. Ayrıca Omo Vadisi'nde bulunmuş diş kalıntıları da görülebilir. Kimi araştırmacılar, Australopithecus'tan Homo cinsine geçişi gösteren bu türün Australopithecus türüne dahil edilmesi gerektiği söylemektedirler. H. habilis modern insanlar karşılaştırıldığında boyu daha kısadır ve kolları daha uzundur. Keza kafatasındaki beyin hacmi de modern insanın beyninin yarısından dahi daha küçüktür. İlk alet kullanan tür olup olmadığı bilinmiyor belki ama zamanına göre sert kemikleri kırıp içindeki besleyici iliği çıkarıp yiyebilecek kadar gelişmiş alet kullanabilecek kapasiteydi. Yani sadece avlanmak için değil beslenmek için de alet kullanmaktadır.
Modern insana doğru ilerlerken karşımıza Homo erectus'a ait kalıntılar çıkıyor. Yaklaşık 1.9 milyon yıl önce Homo habilis'ten evrilmiş olduğu düşünülen Homo erectus günümüzden 250 000 yıl öncesine kadar varlığını sürdürmüştür. Dünyada ilk olarak 1890'da bulunan Homo erectus kalıntıları incelendiğinde bu türün dik yürüdüğü görülmektedir. Ayrıca dünyanın bir çok belgesinde Homo erectus'a ait kalıntılar bulunması bir çok bölgeye yayıldığını göstermektedir. Ateş yakmayı başarabilmesi dolayısıyla dünyanın soğuk iklimlerine göç edebildiği düşünülmektedir. Bu türe ait Türkiye'de bulunan en eski kalıntı 2002 yılında bulunmuş, Deniz Müze Müdürlüğüne teslim edilmiş ve 500 000 yıllıktır. Siyah tenli bir erkeğe ait olan kalıntının verem olduğu sonucuna varılmıştır. Homo erectus'la beraber Australopithecus boisei (bazı kaynaklarda paranthropus boisei olarak da geçer) kalıntıları da bu kısımda sergilenmektedir. H. erectus gibi dik durabilen bir tür olan A. boisei 2.7 milyon yıl önce yaşamıştır. Erken dönem H. erectus'a ait Etiyopya civarında az sayıda kalıntı bulunmaktadır. Müzede A. boisesi'ye ait kafatası, H. erectus'a ait kafatası parçaları ve H. erectus tarafından yapılmış 1.6 ila 1 milyon yıl arasında tarihlenen 3 adet el baltası sergilenmektedir.
Müzede Homo erectus'un daha yakın zamanlara ait kalıntıları ayrı bir kısımda sergilenmektedir. Afrika'da H. erectus'a ait kalıntılar 1.7 ila 1 milyon yıl öncesi tarihlenirken daha yakın tarihli kalıntılar çok enderdir. Oysa Asya'da 1.5 milyon ila 500 000 yıl öncesine ait kalıntılar bulunmuştur.
Homo sapiens'ten bir önceki tür Homo rhodesiensis'e (Rhodesialı Adam) ait müzede 600 000 yıllık kafatası ve kemik kalıntıları ile önceki örneklerinden çok daha gelişmiş taştan aletler bulunmaktadır. Araştırmacılar bu aletlerin kemikleri sıyırmak için kullanıldığını düşünmektedir.
Aslında bu türlerin arasında başka türler de evrim çizelgesinde karşınıza çıkacaktır. Ne yazık ki Addis Ababa'daki müzede sergilenen kalıntılar sadece bunları içeriyor. Keza Homo Sapiens'e gelirken arada o çok meşhur Homo neanderthalensis (neanderthal) var. Günümüzden 250 - 300 000 yıl önce ortaya çıkan Neandertalin H. sapiens'le uzunca yıllar boyunca beraber yaşadığı tespit edilmiştir. Hatta bu iki türün çiftleşip ürediğini gösteren kalıntılara da ulaşılmıştır. Kimi araştırmacılara göre günümüz insanının DNA yapısında neandertalin genetik kodları da bulunmaktadır. Sakat kalanlara bakma, ölülerini gömme gibi ritüelleri olan neandertaller de sosyal yaratıklardı. Yaklaşık 30 000 yıl önce soyu tükenmiş olan bu tür Avrupa'da ortaya çıktığı için Etiyopya'da kalıntıları bulunmamıştır.
Ve müzenin en sonunda Homo sapiens kalıntılarını görüyoruz. Bunlar Afrika'da bulunmuş en eski Homo sapiens kalıntıları ve 200 000 yıl öncesine aitler. Müzenin giriş kısmına yakın sergilenen Homo sapiens idaltu'ya ait kafatası ise 160 000 yaşında gayet iyi korunmuş durumda. Modern davranışlara 50 000 yıl önce ulaşmış olan H. sapiens, önceki türlerden daha büyük beyin yapısıyla (ateşin bulunmasından sonra pişmiş etleri yiyebilecek eskisinden daha küçük çene yapısının daha büyük beyne yer açtığı düşünülmektedir) soyut düşünme yeteneğine ve konuşma kabiliyetine kavuşmuştur. Bu yetenekleri sayesinde diğer türlerden farklı olarak gelişmiş araç-gereçler yapabilmiştir. H. sapiens'in dünyaya yayılmasıyla ilgili iki görüş vardır. Birincisi bu türün Afrika'da ortaya çıkıp dünyaya yayıldığını (tek orijin) diğeri ise farklı bölgelerde evrim geçirerek çağdaş insana dönüştüğünü (çoklu bölge) öne sürmektedir.
Etiyopya Ulusal Müzesi'nin giriş katına yolunuz düşerse işte bu kalıntıları göreceksiniz. Ne yazık ki gösterilen kalıntılar laboratuar ortamında saklanan orijinallerinin replikaları ancak yine de ufak bir paleantropoloji dersi almak için ideal ortamı sağlıyor.
* Fotoğraf Listesi:
1- Selam'ın kafatası
2- Etiyopya'da bulunmuş türlerin evrimsel-kronolojik şekilde sırası
3- Lucy ya da diğer adıyla Dinkenesh
4- Homo habilis kalıntıları
5- Homo rhodesiansis kafatası
6- Homo sapiens idaltu
* Önerilen Sayfalar: Addis Ababa'daki Etnografya Müzesi ülkedeki yaşam hakkında çok ilginç bilgiler veriyor:
- Etiyopya'da Müze Gezmeye Devam
* Afrika'da Gezilecek Başka Yerler İçin:
- Zanzibar- Cape Town'da Yılbaşı'nda 6 Gün
- Ve Johannesburg
- Cape Town - Johannesburg Tren Yolculuğu
- Nairobi'de Günübirlik Vahçi Yaşam Gezisi
- Dakar'da Ngor Adası, Pembe Göl ve Afrika'nın Rönesansı Anıtı
- Gore Adası - Dakar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder