15 Temmuz 2014 Salı

Pisa

İtalya'nın görme şansı bulamadığım Toscana kısmı hep gezilecekler listemin üst sıralarında yer alıyordu. Hazır İtalya'dan Shengen vizesi almışken rotayı Toscana'ya doğru kırdım. Benim tarihlerimle uyumlu seferler Bologna üzerinden olanlardı. Türk Hava Yolları'nın sabah 8.40 uçağıyla Bologna'ya doğru yola çıktım.

Biraz rötar yaptı uçak ama neyse ki Bologna'dan devamındaki tren yolculuğu için bileti biraz daha geç bir saate almıştım. Havaalanından Tren İstasyonuna tam çıkışta kapının önünden otobüs kalkıyor. Otobüste binişte aldığınız 6€'luk biletle son durakta inip tren garına ulaşabilirsiniz. Biletimi internetten aldığım için doğrudan hızlı trenin geleceği perona geçtim ve yarım saatte Floransa'ya ulaştım. Floransa'da bu sefer normal trene bindim ve 1.30 saat de o sürdü. İnternetten iki bilete komisyonlar dahil 52$ ödedim ve inince de yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşle otelime vardım.  

Booking.com'dan bulduğum otelimin adı Affittacamere Delfo. Bir evi 6 oda olarak kiralıyorlar aslında; herhangi bir resepsiyonu ya da sürekli görevlisi yok. Eve girmeyi başaramayıp sonunda telefonla görevliye ulaşıp 15 dakika da kapıda görevliyi bekledikten sonra odama ulaştım. Geceliği 42 € odalar böyle oluyor tabii. Oda temiz ve banyosu gayet yeni. Bu arada Pisa'da musluk suyu gönül rahatlığıyla içilebiliyor hatta bir çok şişelenmiş sudan bile lezzetli olduğunu söyleyebilirim.


Uzun bir yolun sonunda vardığım odamda biraz dinlenip hemen dolaşmaya başlıyorum. Bu noktada İtalya'yı gezecek olanlara Tripozo isimli uygulamayı tavsiye ederim. Ücretsiz olan bu uygulama özellikle internet bağlantısı olmadan çalışması nedeniyle çok işlevsel. Yürümek istediğiniz mesafeyi seçip ardından haritadan yolu takip ederek önemli yerleri görebiliyorsunuz. Yeme içme ve konaklama tavsiyeleri de cabası. İlk olarak sabırsızlıkla eğik Pisa Kulesi'ni görmeye gidiyorum. Pisa çok büyük bir yer değil, eğer yürümekle sorununuz yoksa gayet rahat tüm şehri gezebilirsiniz.

Pisa Kulesi, Mucizeler Meydanı denilen meşhur meydanın hemen yan tarafında yer alıyor. Yıllardır kulenin resimlerini defalarca görmeme rağmen gerçekte karşıma çıkınca beni bir gülme alıyor. Ne komik bir yapı bu! Sen o kadar ince işçilikle kuleyi inşa et sonra böyle yıkılacakmış gibi yatsın yana. Popüler yapıları görmek noktasında çok istekli olmadığım zamanlarda bu yapılarla karşılaşmalarımı hatırlayıp fikrimi değiştiriyorum. Piramitlerle ilgili bir dolu belgesel izlesem de gerçekte ilk gördüğüm zaman nefesimin kesilmesini engelleyemiyorum. Pisa Kulesi için de aynı şey geçerli. 2001'den beri ziyaretçilere açık olan kuleyi ziyaret etmeyi biraz erteleyip ayrılıyorum Mucizeler Meydanı'ndan.


Santa Maria Caddesi boyunca güneye yürüyüp San Nicola kilisesini ve yolun üstünden geçen bir köprüyle bu kiliseye bağlanan Vedove Sarayı'na (Palazzo delle Vedove) ulaşıyorum. Floransa'da Vecchio Köprüsü (Ponte Vecchio) üstüne inşa ettikleri yol gibi yine halka karışmadan yürümek isteyen Medici Ailesi'nin eseri bu saray. Bu sefer ailenin dulları için yapılmış.

Karnımın zil zurna acıkmasına yakın bir sandviççi gözüme ilişiyor. Pisa'daki vejateryan mekanları araştırdığınızda da en üstlerde yer alan bir adres bu: Vegan come Koala. Vegan ürünlerle yaptığı sandviç gayet lezzetliydi. Adresi: Via L'Arancio 21 numara. Hemen yan taraftaki meydanda oturup sandviçlerinizi yiyebilirsiniz.


Batıdaki Solferino köprüsünden geçip nehrin kenarındaki küçük Santa Maria della Spina Kilisesi'nde bu sefer sıra. İçinde tarihi sarkaçlar sergisi var. Bir kaç yerde bu kilise için girişin ücretli olduğu yazıyor ama ben gittiğimde ücretsizdi. Küçük, sevimli bir gotik kilise bu.


Tren garına doğru yürüyüp meşhur duvar resmi Tuttamondi'yi görmeye gidiyorum. Keith Harring'in 1989'da yaptığı bu resim günümüzde Pisa'daki ünlü eserler arasında yer alıyor.

Pisa'nın alışveriş için olan caddesi Borgo Stretto. Ünlü markalar burada toplanmış. Bundan sonraki zamanımda şehrin ara sokaklarına attım kendimi. Kitapçılar, eski plaklar CD'ler satan dükkanlar, pastaneler, eski evlerin, daracık sokakların arasında yürüdüm durdum. Sevdim ben Pisa'yı. Kendi halinde şirin bir şehir...


Ertesi gün sabahtan Lucca'ya gidecekken treni kaçırdım ve ben de bir sonraki trene kadar kendimi Palazzo Blu'ya attım. Üç kattan oluşan müzenin ilk katında süreli sergiler yer alıyor. Ben gittiğimde bilimin gelişimi üstüne ilginç bir sergi vardı. İkinci ve üçüncü kat ise Pisa'nın eski ressamlarının tablolarını ve bir kaç antika mobilyayı barındırıyor. Müzeyi ücretsiz gezebilirsiniz.


Plan yapmayı son ana bıraktığım için Pisa'daki otelimde tek gecelik konaklama seçmiştim. İkinci gün de kalmak isteyince odaların dolu olduğunu öğrendim. Pisa'daki son günümde kalmak için bu sefer B&B Antica Piazza dei Miracoli'de karar kıldım. Şehir merkezinde Via F. Cappani'de yer alan otel eski bi binanın giriş katı, banyo-tuvalet ortak, fiyatı da 45€. Bu arada tüm İtalya'da olduğu gibi Pisa'da da konaklama ücretinin yanında 1.5€ konaklama vergisi ödemek zorunda olduğunuzu unutmayın. Bu seferli odam yüksek tavanlı ama inanılmaz gürültülü. Sabah 6'da bağıra bağıra koşu yapanlar ya da koridorda gece gece gürültü çıkaranlar çok rahatsız etti. Banyo da çok iyi durumda değildi.

Pisa'dan ayrılmadan önceki son günümde yeniden Pisa Kulesi'ne gidip sabah 9'da kulenin açılmasıyla beraber kuleye tırmandım. 18€'luk biletle hem kuleye tırmanabilir hem de katedrali gezebilirsiniz. Kulenin içine girince eğik yüzey nedeniyle yürümekte zorlanabilirsiniz ama insan ilk şaşkınlığın ardından alışıyor. Yıllarca uğraşılıp sonunda eğikliği 1800'lü yıllardaki seviyesine getirilip sabitlenen kulenin (isteseler tamamen de düzeltebilirler ama şehir meclisi yıkılmayacak kadar düzeltilmesini istemiş) tepesine 250 basamak tırmanıp çıkılıyor.


Katedral ise 10'da açılıyor. Bu arada katedralin pazar günleri ücretsiz olduğunu hatırlatayım. Roma'daki katedraller gibi iç tasarımına çok emek (ve para) harcanmış bir katedral göreceksiniz. Bu arada meydanda kulenin yan tarafındaki "gökten düşmüş melek" heykeli de çok hoşuma gitti. Meydandaki diğer iki yapı Vaftizhane ve Campo Santo Mezarlığı.


Pisa'nın önemli meydanlarından biri olan Piazza dei Cavalieri'ye (Şövalye Meydanı) geçiyorum Mucizeler Meydanı'ndan. Pisa Üniversitesi'nin fakültelerinden birini barındıran (Palazzo dei Cavalieri) meydanı çevreleyen diğer binalar da (Santo Stefani dei Cavalieri, Palazzo dell'Orologio vs.) ortaki Cosimo heykeli gibi 1500'lü yıllar ya da daha öncesinden kalma.


Pisa'daki meydanlar dinlenmek, gölgede bir şeyler içmek için gayet iyi ama eğer ağaçların arasında trafiği, binaları görmeden soluklanmak isterseniz size bir park önereyim: Giardino Scotto. Ponte della Fortezza'dan güneye geçtiğinizde surların hemen yanında kapısını göreceğiniz bu park surların arasında ağaçlarla kaplı keyifli keyifli dinlenme imkanı sunuyor. Floransalılar şehri fethettiğinde 15. yüzyılda yapılmış olan surların çoğu şehir geri alındığında Pisalılar tarafından yıkılmış. Sonrasında burası saray ve bahçeleri haline getirilmiş. En son halka açılan parkta çocuklar için oyun bahçesi de yer alıyor.


Pisa'dan ayrılık vakti geldi. Koşturmadan gezmek güzeldi Pisa'da... Bir daha buraya arabayla gelip etraftaki kasabaları da doya doya gezmek isterdim. Trene binip Siena'yı keşfe çıkma sırası şimdi.


Fotoğraf Listesi:


1- Mucizeler Meydanı

2- Keith Harring'in meşhur duvar resmi Tuttamondi
3- Pisa Kulesi
4- Kilise önünde gelecek futbol şampiyonasna hazırlanan İtalyan veletler.
5- Pisa kulesiyle enteresan fotoğraflar çektirenleri çekmesem olmazdı
6- Pisa Kulesi'ni hep dıştan gördünüz. Peki içinin nasıl bir şey olduğunu biliyor musunuz?

Öneriler: İtalya'ya gidecekler buralara da baksın


- Napoli Torino'da Bir Haftasonu
Bologna'da Porticolar Altında Bir Gezi
Siena, San Gimignano ve Palio Yarışı
- Roma'nın Mimari Şaheserleri
- Floransa
- Çarşılı köprüler - Irgandı, Rialto ve Vecchio 
- Venedik'te Bir Gün
- Günübirlik Milano


7 Temmuz 2014 Pazartesi

Kıbrıs'ın plajları, Karpaz ve Son Kale Bufavento


Haziran sonunda Kıbrıs'a vardığımda yine sıcak bi hava bekliyordu beni; neyse ki gece uyutmayan, gündüz bayıltan sıcaklar daha gelmemişti. Kuzey Kıbrıs'ta daha önce adanın kuzeybatı kısmını gezmiştim. Bu sefer rotamız koruma altındaki Karpaz'a doğru.

Akşamüstü Girne'den çıktık yola. Ercan'a da uğrayıp İskele üzerinden Karpaz'a kadar 3 saatten uzun sürdü yolumuz. Dönüşte kuzeydeki yoldan daha kısa zamanda döndük Girne'ye.


Karpaz adanın o sivri, doğudaki ucunda yer alıyor. Vahşi doğada yaşayan yaban eşekleri ve bozulmamış doğasıyla meşhur. Gece hava karardığında en sivri nokta olan Zafer Burnu'ndan hemen öncesine kurulmuş Seabird'e ulaştık. Karpaz bölgesine büyük turistik tesisler kurulmasına izin verilmiyor. Seabird gibi bir kaç küçük turistik tesis de bungalovlardan oluşuyor. Gördüğüm kadarıyla içlerinde en güzeli Seabird. Gecelik iki kişilik bungalova 200 TL istiyorlar ve bu fiyata sabah kahvaltısıyla akşam yemeği dahil (içecekler ve normal menünün dışına çıkan istekler ekstraya giriyor).


Seabird 10-15 bungalovluk bir tesis. En güzel yanı denizinin çok temiz olması. Büyük turistik tesislere izin verilmediği için kirlenmeyen denizi şimdiye kadar gördüğüm en güzel denizlerden biri... Bungalovlar da gayet rahat; önlerindeki verandalar da denize karşı bir şeyler içmek için ideal.


Gece çok geç olmadan yatıp sabah erkenden kalkıyoruz. Kahvaltımızı yapıp iniyoruz denize. Çok fazla insan olmadığı için plajı da kalabalık değil. Hafif serin gibi ilk başta suyu ama benim gibi soğuk suyu hiç sevmeyen biri bile girebildiysem gayet sıcak demek ki suyu. Turkuaz rengi suyun keyfini saatlerce çıkarıp öğlen yemeğini müteakip yeniden gelmek üzere terk ediyoruz Seabird'ü. Önce Zafer Burnu'na gidiyoruz. Çok bozuk bi taşlık yolu var Zafer Burnu'nun. İste o sivri burun burası. Kayalıklardan suya giren bir kaç turist var etrafta. (Hatta mayolarını getirmemiş bur kaç kişi çıplak yüzüyordu.) Rum radyolarına alışkınız Kıbrıs'ta ama burada Lübnan radyoları da çekiyor AM bandında.


Zafer Burnu'ndan daha ötesi yok adanın, dönüşe başlıyoruz yavaş yavaş. İlk olarak Apostolos Andreas Kilisesi'ne uğruyoruz. Yolda Altınkum'un yanından geçiyoruz. Burası da güzel bir kumsal. Hemen üst tarafında yine bungalovlu bi tesis var; bi dahakine en azından bir günlüğüne burayı da deneyebilirim.  Tadilattaki bu kiliseden sonra Dipkarpaz'daki kilisenin yanından Girne'ye doğru devam ediyoruz. Daha önce Kuzey Kıbrıs'taki üç kaleyi (Kantara, St. Hillerion ve Girne) görmüştüm. Kantara ve St. Hillerion'la beraber dağların tepesine inşa edilmiş Bufavento'nun adanın korunması için önemli bir görevi vardı: Adaya gelen saldırıları gözetlemek. Birbirleri ve aşağıdakilerle ateş yardımıyla haberleşebilen kaledekiler adanın her yerine hakim konularıyla mükemmel bir manzaraya sahiptiler. Adanın savunması için Girne Kalesi gibi sahildeki kalelere güvenmeye başlayınca zirvedeki kaleler gözden düşmüş. İşte Bufavento Kalesi Beşparmak Dağları'nın zirvesi de terk edilmiş bir halde böyle bir manzarayla karşıladı bizi. Girne'ye yaklaşırken Acapulco Oteli geçince sola dönüp ardından okları takip ederek ulaştık kaleye çıkan patikaya. Bu arada yollar tek araba geçebilecek kadar ve aşağısı uçurum. O yüzden benim gözüm özellikle gidişte biraz korktu. Arabayı bırakınca tepeye kadar olan yol da gayet dik ve yorucu. Dolana dolana tırmanıyoruz zirveye. Baştan sizleri uyarayım.

Bufavento Kalesi'ne ulaşınca bizi büyüleyici bir manzara karşılıyor. Bi tarafta Girne, devamında Karpaz'a doğru sahil şeridi, diğer tarafta Lefkoşa... Panaromik bir şekilde adanın çoğu yerine hakim bir konumda kale.

Büyüleyici manzarayı terk edip dönüyoruz geriye. Kıbrıs gezimin devamında Kıbrıs'ın klasiği olan plajlarda geçirdik vaktimizi. İki plajı anlatıp bitireyim bu seferki Kıbrıs gezimi: İlk gün Alagadi Plajı'na gittik. Şezlong ve şemsiye sunmayan bir halk plajı burası. Girişte araç başına 3 TL ücret alıyorlar. Plaj güzel ve uzun suyu da fena değil. Etrafta yeme içme mekanı, duş ve tuvalet de var. Kaplumbağaların yumurtlama sahası olduğundan etrafta yuvaları çevreleyen kafesleri görebilirsiniz. İkinci gün bu sefer Escape Plajı'na (Çıkartma Koyu) gittik. Burası girişi kişi başı 20 TL olan, sık sık şezlonglar yerleştirilmiş, suyu merkeze yakın olduğundan çok da temiz olmayan bir plaj. Eğer şu cıstak cıstak plajları seviyorsanız sizlik bir yer seviyorsanız kaçın kesinlikle. İkisi de kesinlikle Karpaz'daki deniz-güneş-plaj üçlüsüyle karşılaştırılamayacak yerler. Elbette Kıbrıs'ta her denize girmeye Karpaz'a gidilemez lakin Karpaz'ın da tadı damağımda kaldı beya! Yine geleyim buralara...


Fotoğraf Listesi:

1- Apostolos Andreas Kilisesi

2- Dönüş yolunda arabamızın dibine kadar gelen yaban eşeği
3- Bufavento Kalesi'nden Lefke'ye doğru manzara
4- Seabird'ün bungolovları ve sahili
5- Kaldığımız bungolovun yanında yemek arayan yaban eşeği

Önerilen Sayfalar:


* Kıbrıs'ın diğer kısımları için:

Kıbrıs Mağusa
Kıbrıs'ın kaleleri ve yiyelim içelim

* Ege Denizinde bir başka ada:

- Gökçeada

* Bungolovda doğayla içiçe tatil meraklılarına Olympos'un son durumu:

Olympos çok bozdu abi

* Başka bir Ada deneyimi Bozcaada:

- Bozcaada'da kısa bir tatil

* Karpaz Milli Parkı'na benzer bir yer Cape Town - Ümit Burnu:

- Cape Town'da Yılbaşı Zamanı 6 Gün

* Ada'nın karşısında gezinti:
Antalya'dan Demre, Simena, Kekova

* Akdeniz'de bir başka Ada
- Malta