24 Kasım 2013 Pazar

İki Deniz Arası 1 - Yeniköy'den Baklalı'ya

2013'te düzenlenen 13. İstanbul Bienali'nin en ilgimi çeken işlerinden biri Serkan Taycan'ın Karadeniz'den Marmara'ya 60 küsür kilometrelik yürüyüş rotası işiydi (13. İstanbul Bienali) . Bienal sırasında düzenlenen yürüyüşlere ne yazık ki katılamamıştım ama Kasım ayındaki ilk yürüyüşe katılıp yaklaşık 16 km süren Yeniköy-Baklalı etabını yürüdüm. İşte Kanal İstanbul'un geçeceği güzergah olduğu düşünülen bu rotada eğer ki proje gerçekleşirse bambaşka bir hale dönüşecek olan bir İstanbul parçasının 2013'teki hali:

Sabah Taksim'den kalkan minibüsümüz yaklaşık bir saat sonra önce Karaburun Köyü'ne ulaştı (İstanbul Karaburun'da Karadeniz Havası). Köy kahvesinde verdiğimiz kahvaltı molasının ardından köyün 5 kilometrelik kumsalının bittiği yerdeki Yeniköy'den başladık yürümeye. Yürüyüş güzergahının başlangıç noktası eski linyit madeni sahasının sınırı. Halen %10 randımanla çalıştığı söylenen madenin hafriyatı denize dökülüyormuş ve köylüler deniz kıyısına vuran bu hafriyatının içinden kullanılabilir durumdaki kömürleri eleklerle toplayıp çuvallarla taşıyorlardı. Kışlık yakacak ihtiyaçlarını bu şekilde karşılıyorlar.

Maden yatağı boyunca irili ufaklı bir çok gölcük de yer alıyor. Kazılmış boşlukları yağmur sularının doldurmasıyla oluşan gölcükler dışında ilgimizi çeken bir diğer şey toprağın yapısı. Bir çok katmandan oluşan zeminin engebeli yüzeyinde yürümek başka bir gezegende yürümek gibi sanki...

Bu maden yatakları ayrıca üçüncü havalimanının da yapılacağı alanın içinde yer alıyor. Üçüncü köprü - Üçüncü Havalimanı - Kanal İstanbul. Baba-oğul-kutsal ruh kadar birbirini tamamlayacak bu üç öğe, gittikçe büyüyen İstanbul'un son yeşil alanlarını, tam anlamıyla şehirleşmemiş-yapılaşmamış son kısımlarını da içine alacak büyük, tek bir proje aslında. İkinci Köprü sonrası İstanbul'da yaşananlara bakarak gidişatın ne yönde olacağını tahmin etmek çok da zor değil: Önce köprü sayesinde doğudan saldırı başlayacak. Ardından yollar havalimanına çıkacak. Havalimanı olduğu için toplu taşıma da gelecek. Bu arada etraftaki küçük köyler büyüyecek. Ana arterin üzeri legal ya da illegal yapılaşmaya açılacak ki Kuzey Ormanlarının hızla yokolması ve İstanbul nüfusuna milyonlarca yeni kişi eklenmesi demek bu. Ayrıca yapılaşma sadece Avrupa yakasının kuzeyinde yer almasın diye Kanal İstanbul boyunca yapılaşmanın zaten olduğu güneye ve daha batıya da yayılacak... İşte basında Kanal İstanbul'un geçeceği söylenen bu rota boyunca yaptığım yürüyüşte, şehrin sınırlarında neler olduğunu ve nelerin yok olacağını görmek bu açıdan önemli benim için. Bu kuzey-güney rotası dışında doğu-batı istikametinde bir yürüyüş de yok olacak olan kuzey ormanlarını görmek açısından ilgimi çekiyor. Belki yakın bir gelecekte onu da yaparım.

Serkan yürüyüş boyunca fırsat buldukça, bu rotayı rehbersiz yürüyecek olanlar için işaretler bırakıyor ama kimi yerlerde işaret bırakacak yapılar yok ne yazık ki. (Bu yürüyüşü kendi başına ya da hala devam eden grup yürüyüşleri varsa grupça yapmak isteyenler için öncelikle İki Deniz Arası'nın Facebook sayfasını ziyaret edebilirler: https://www.facebook.com/ikidenizarasi) Keza harita ve haritanın arkasındaki metin de yolculuğunuza eşlik edecek, ancak patikalar boyunca süren yolu bulmanız konusunda size çok da yardımcı olmayacak materyaller. O yüzden yalnız yürüyecek olanlar muhtemelen Serkan'ın bulduğu patikalar dışında kendi yollarında yürümek zorunda kalacaklar ama bu da aslında işin güzel yanlarından biri. Başlangıç ve bitişi bulduktan sonra (belki o noktalar bile değişebilir) arada geçen süreç herkesin kendi rotasında yürümesine ve kendi içsel yolculuğunu yapmasına sebep olacağından tercih edilen bir şey bence.

Linyit yataklarının ardından yeni ağaçlandırılmış bölgeye gelmeden ilk molamızı veriyoruz. Normalde 12 kişiyle yapılan yürüyüşler bu sefer 22 kişiyle yapılıyor. Grupta birbirini tanımayanlar yavaş yavaş kaynaşmaya, sohbet etmeye başlıyorlar.

En son bayırı tırmanıp çıktığımız düzlüğün ardından ormanlık arazi - sulak tarlalara dalıyoruz. İçinden küçük bir kanal geçen bu arazinin ardından köylülerin sürdükleri tarlalara ulaşıyoruz. Serkan'dan dinlediğimiz kadarıyla her yürüyüşte bambaşka bir örtü çıkıyormuş karşımıza.

Durusu köyünün taşlarla işaretlenmiş parselli arazisi, ileride evler yapılınca sokağa dönüşecek bir yerin ilk hali. Köy bu tarafa doğru planlanmış durumda. Köyün içine girmemizle 10 kilometreyi tamamlıyoruz. Mola yerine gidip öğlen yemeğimizi yiyoruz.

Yemek sonrası herkeste bir yorgunluk ve şişkinlik hali var ama doymuşluğun verdiği mutluluk da hepimizin yüzünden okunuyor. Bundan sonraki kısmı biraz daha hızlı yürümemiz lazım.

Eskiden ismi Terkos olan Durusu köyü, Melen çayından su getiren projeden önce İstanbul'un ana su kaynağıydı. Eski su pompasının yer aldığı iki uzun bacalı bina su müzesine dönüştürülmüş durumda ancak nedense müze yıllardır açılmıyormuş. Binaya uzaktan göz atıp Tayakadın'a doğru yola koyuluyoruz. Asfalt yol boyunca tırmanırken etrafta çok hoş müstakil evler var. Belli ki şehirden kaçanlar yerleşmiş buralara.

Otobana ulaşmamızla ilk hızlı-medeniyet izi çıkıyor karşımıza. Üçüncü köprünün devamı niteliğinde açılacak yolun provası olan bu yoldan karşıya geçince "Trabzon'un Düzköy İlçe Derneği Aile Mezarlığı"nı görüyoruz. O taraftan göç edenlerin kendileri için yaptırdığı bir mezarlık burası.

Baklalı köyüne tarlaların, otlakların arasından ulaşırken hava da kararmak üzere. Karanlık yeşil otlağı soldururken kulaklarımda High Hopes çınlıyordu. Köy kahvesinde dönüş öncesi çay molası verdiğimizde yorgunluğu her halinden belli olan grup üyeleri, beraber yaptığımız yolculuğun dışında kendi içsel yolculuklarının da bittiğini fark edip akıllı cep telefonlarıyla medeniyete bağlanmışlardı bile çoktan.

Dönüşte Serkan'a teşekkür edip ayrıldık. Serkan'ın iş durumuna bağlı olarak yapılıp yapılmayacağı belli olacak olan diğer etaplara katılabilir miyim bilmiyorum ama bu yürüdüğümüz rota ve belki de sonrası bundan sonra çok daha gündemimde yer alacak. Kim bilir belki uzun yürüyüşler hatta daha önce Rob'un da yaptığı gibi çadır-uyku tulumuyla rotadan ayrılmadan yürürüm bir gün belli mi olur? (Rob'un üç günlük yürüyüşünün fotoğraflarına göz atabilirsiniz.)

dinceryazici79@gmail.com

Fotoğraf Listesi:

1- Sahilde kömür toplayanlar
2- Maden yatağındaki gölcüklerden biri
3- TOKİ'nin elinden çıkmış gibi duran karınca yuvaları
4- Durusu Köyü'ne gelmeden tarlaları aşarken
5- Baklalı Köyü'ne doğru Trabzon'un Düzköy İlçesi'nden olanların mezarlığı


1 Kasım 2013 Cuma

Yeldeğirmeni'nde Neler Oluyor?

(Tırnak içine alıp, Gezi Parkı süreci sonrası olaylarla bağlantılı gördüklerimi 'Gezi' Yazıları olarak sunuyorum:)




'Gezi' sürecinden sonra Türkiye'nin her yerinde değişik deneyimler yaşıyoruz. Şimdiye kadar yaşanmamış bir şekilde mücadeleyi tatmış değişik kesimler, bir araya gelince neler olabileceğini gördüklerinden her seferinde farklı yollarla kararlılıklarını dile getiriyorlar.

Eylül ayında bir gece evinin önündeki merdivenleri gökkuşağı renklerine boyayan emekli bir mühendis tüm Türkiye çapına yayılacak bir eylem silsilesini ateşleyeceğini bilmiyordu elbette. Sırf mahallesini güzelleştirmek için bir kaç arkadaşıyla geceli gündüzlü uğraşıp boyadığı merdivenler belediye ekiplerince bir gecede griye döndürülünce tüm Türkiye'de yüzlerce merdiven gökkuşağı renklerine boyanmaya başladı. Eylül ayı böyle renkli geçti işte. Bir yandan da değişik şehir ve semtlerin parklarında bir araya gelen insanlar Forum'lar düzenleyip ortak eylemler düzenlemenin yollarını tartışıyorlardı. Bunların en aktiflerinden birini Kadıköy'de Yoğurtçu Parkı'nda görüyorduk. İşte Ekim ayının sonlarında bir sonbahar günü Kadıköy'e ama bu sefer Yeldeğirmeni'ne geçtim. Malum havalar soğurken parklarda toplanma imkanı azalınca, şairin de dediği gibi, "kapalı mekanlarda sevişmeyi öğütlüyordu radyolar".

Yeldeğirmeni, Kadıköy'ün kendine has semtlerinden biri olarak soğuk havalara karşı yeni bir tecrübeyi hayata geçiriyordu: İşgal Evi. Her türlü işimize gelen konuda örnek aldığımız Avrupa'da çok yaygın olan bu konsept, Türkiye'de ilk kez kamu yararına deneniyor. Mahallede 15 yıldır inşaat olarak duran binayı işgal edip mahalleli yararına kullanmaya başlayan halk, kapalı mekan ihtiyacını bu şekilde çözmüş. Don Kişot Kültür Evi işte böyle hayata geçmiş. Geçen hafta açılışı yapılacağı sırada polis baskınıyla karşılaşan evin şimdilik gördüğüm kadarıyla iki katının camları takılmış ve bina mahallelinin ortak amaçları için kullanılmaya başlamış. İçinde neler olacağına zaman içinde mahalleli karar verecek. Bu sürecin nerelere varacağını da hepimiz zaman içinde göreceğiz.

Yeldeğirmeni bu yaz aynı zamanda başka bir etkinliğe de ev sahipliği yaptı: Uluslararası Duvar Sanatı Festivali. Kadıköy Belediyesi'nin ev sahipliğinde düzenlenen festivalde yurtiçi ve yurtdışından sanatçılar binaların boş dış yüzeylerini boyadılar. Bu resimler de ne zamandır görmek istediğim işlerdi. Bu gidişimde onları da görme şansım oldu. Boş duvarların böylesine başarılı işler için tuval haline getirilmesi semti daha da güzelleştirmiş. Bu arada Kadıköy her zaman sevdiğim bir yer olsa da Yeldeğirmeni kısmı ayrıca çok hoşuma gitti. Tarihi binalar, atölyeler, birbirinden hoş binalar... Ayrıca ortam henüz zenginler tarafından da fethedilmemiş durumda ki bu da yaşanılırlığı arttırmış, mahallenin dokusunu ciks kafeler ve restoranlarla bozmamış.

Bir günümü geçirdiğim semtte kiliseler, hoş sokaklar, duvarları renklendiren resimler, çizgi roman dükkanı, sokak aralarına gizlenmiş tarihi binalar ve tabii ki Don Kişot Kültür Evi herkese görmesini tavsiye ettiğim yerler.  Bu semtte yaşanır bugün onu anladım.

Fotoğraf ve Video Listesi:

1- Tam Gezi Parkı sürecine denk gelen duvar boyama festivalindeki süreçten etkilenmiş işlerden biri.
2- Bir başka boyanmış duvar: Penguenler
3- Demir yoluna paralel uzanan Ayrılık Çeşme Sokağı, rengarenk evleriyle dikkat çekiyor.
4- Don Kişot Kültür Evi
5- Evin duvarında yazılı 'hatırlatmalar'
6- İşgal Evi Nedir? konulu video.

Önerilen Sayfalar:

- Gezi Parkı işgali zamanları: Taksim Gezi Parkı Gezisi
- Avrupa'dan alternatif yaşam örneği: Danimarka'da, Kopenhag'ın göbeğindeki komün: Christiania
- Hamburg'da bir işgal evi - Rota Flora: Christmas Zamanı Hamburg'da 2 gün