Aylardan Şubat ve İstanbul'da bahar başı gibi bir hava varken Kıbrıs'a geliyorum. Girne'de misafiri olduğum arkadaşlarımla gezmek için sabırsızlanıyorum. Girne'deki ilk günümde tarihi yerleri gezmeye verdik kendimizi. İlk hedefimiz sahile inmek oldu. Sahilde yürüyüp Girne Kalesi'ne gittik. Kışları öğlen 2'ye kadar açık olan kale gayet iyi korunmuş ve elden geçmiş durumda. Hemen girişinde Bizans şapeli, zindanlar, Kıbrıs'taki kazılarda bulunmuş yerleşim ve mezar kalıntılarının sergilendiği odalar ayrıca 2300 sene önce batmış geminin kalıntıları görülmeye değer. Hele kalenin alt tarafına inen kısımlar yıllar önce buradaki yaşamı gözünüzün önünde canlandırıyor.
Arabaya atlayıp biraz daha uzakları keşfetme zamanı. Sırada St Hilarion Kalesi var. 1200'lerde yapımına başlanan ve Kıbrıs her el değiştirildiğinde el değiştirip çoğu zaman üzerine eklemeler yapılan bu kale, şehirde bahar havası eserken serin rüzgarlarıyla karşılıyor bizi. Walt Disney o meşhur şatolu amblemini St Hilarion'dan esinlenerek yapmış meğer. Arabayı park ettikten sonra oldukça dik yolları çıkarak keşfediyoruz kale kalıntılarını. Manzara da enfes. Zaten kaledeki gözetleme kulelerindeki askerler de mutemadiyen gelecek saldırıları önceden tespit etmek amacıyla sürekli nöbet tutup etrafı gözetliyorlarmış. Akdeniz'i alabildiğine görebilen panorama nefes kesiyor. Yıllarca bir dolu medeniyetin hüküm sürdüğü topraklarla ilgili genel bir fikir oluşturması açısından ilham verici bir yer St Hilarion.
Ardından Bellapais Manastırı'na gidiyoruz. Gotik mimari tarzda inşa edilmiş bu manastırın kilise kısmı hala ayakta. Bellapais'in etrafında yemek yemeye değişik yerler de var.
Bir de Mavi Köşk'ü görmek istiyorum. İtalyan avukat ve silah kaçakçısı olan mafya babasının zamanında özene bezene inşa ettiği köşk şu an askeriye sınırları içinde turistik olarak gezilebilen bir yere dönüşmüş durumda. Köşk içerisinde fotoğraf çekmek yasak ne yazik ki.
Mavi Köşk, zamanında her türlü konfor düşünülerek inşa edilmiş yapısıyla bugün bile lüks kaçan bir yapı. Ses geçirmeyen perdeler, tüm odalara yayılmış havalandırma sistemi, bahçesindeki manzara ve bir dolu detayı bizi gezdiren asker rehberimiz anlatırken ilgiyle dinliyoruz. Depremde herkesi uyandıracak, sehpa üzerindeki heykel, sıcaklığa göre renk değiştiren, iguana derisinden dolap gibi detaylar, zamanında Rumlara silah sağlayan bu mafya babasının ne kadar lüks düşkünü olduğunu anlatıyor bize. Türkler adaya çıkartma yaptığında da yatak odasındaki tünelden kaçıp ardından da tünel tespit edilmesin diye tüneli yıkıp gitmiş kendisi... Yıllar boyunca da belki iki toplum arasındaki problem çözülür ben de köşkümü geri alırım sevdasıyla köşkün masrafları için Kuzey Kıbrıs hükümetine para göndermiş... Zevk ve sefa düşkünlüğü kokan hikaye ilgi çekici.
Akşam hedefimizde Kıbrıs meyhanesi var. Bir kaç yeri deniyoruz lakin şubat ayında haftaiçi çok fazla açık yer yok. The Meyhane'yi buluyoruz açık. Ful meze alıyoruz. Bu demek ki siz yedikçe geliyor mezeler, etler, köfteler, kebaplar... Şeftali kebabı da geliyor, en son nor peynirli tatlı da. Kişi başı yaklaşık 70 TL hesap ödediğimizi de belirteyim. Özellikle içki ucuz olduğundan meyhanelerdeki hesaplar Türkiye'dekilerden biraz daha ucuz oluyor burada.
Ertesi gün doğuya doğru yola çıktık. Kantara Kalesine gidiyoruz. Kıbrıs'ta adayı gözlemek için Girne, St Hillarion ve Kantara Kaleleri dışında bir de Buffavento Kalesi var. Sonuncu hariç üçünü gezme şansım oldu. Kantara Kalesi'ne çıktığımızda hava da açık olduğundan çok güzel bir manzara karşılıyor bizi. Karpaza'a doğuya doğru baktığımızda sağda İskele daha ileride Gazi Mağusa sol tarafta adanın kuzey kıyıları görülebiliyor. Açık havalarda kalenin öbür tarafından Girne'nin bile seçilebildiğini söylüyorlar. Kaleden özellikle İskele tarafındaki ovaları izlemek çok keyifliydi.
Kıbrıs'la ilgili bir kaç tavsiyede bulunmam gerekirse öncelikle adada doğru düzgün bir toplu taişımanın olmadığını aklınızdan çıkartmayın. Trafiğin tersten aktığını da... Adayı keşfetmek için en mantıklı çözüm araba kiralamak ama tersten akan trafikte araç kullanmak da hiç kolay olmasa gerek, ben cesaret edemedim mesela. Havaalanından ulaşım içinse KIBHAS isimli bizdeki Havaş gibi servisleri var. Her şehre ulaşım bu KIBHAS'la sağlanabilir.
Dönüşte Lefkoşa'yı gezme şansım da oldu. Özellikle ortadan ikiye bölünmüş olması, az ilerideki evlerin Rum kesiminde olması çok ilginçti. Tam anlamıyla ortadan ikiye bölünmüş bir şehrin ne demek olduğunu görmeden gözümde canlanmıyormuş meğer. Ne yazık ki Kuzey Kıbrıs vatandaşları karşı tarafı ziyaret edebiliyorlar ama Türkler'e geçiş izni verilmiyor. Lefkoşa'nın Türk tarafında güzel tarihi binaları, şimdiye kadar ilk kez gördüğüm Gotik Selimiye Camii'ni (Saint Sophia Katedrali camiiye çevrilmiş... Daha önce hiç Gotik bir kilisenin camiiye çevrildiğini görmemiştim... çok iilginç olmuş gerçekten mutlaka görülmeli) ve Bursa'daki Koza Han'ın aynısı olan Büyük Han'ı ziyaret ediyoruz. Acıkanlar Büyük Han'da Kıbrıs kahvesi ve norlu börek molası verebilirler. Ne lezzetli şeymiş şu norlu börek... Keza hellimli her şey de şahaneydi Kıbrıs'ta. Sabah kahvaltılarında fırından hellimli çörek alınabilir. Bütün bu saydıklarımın ve saymadığım Bandabulya Çarşısı, Arabahmet Mahallesi'nin ve Derviş Paşa Konağı'nın yürüme mesafesinde olduğunu da belirteyim.
Ne yazık ki Kıbrıs'ta Lefke tarafındaki tarihi yerleri yerleri görme şansım olmadı. Kış olduğu için erkenden kapanıyordu müzeler ve Maronitlerin köyüne giderken ziyaret etme planımız hem saatin hem de aşırı yağmurun azizliğine uğradı. Bahar ya da yaz gibi geldiğimde hem denizini, plajlarını hem de eksik kalan kısımları anlatırım. Son olarak Maronitlerin köyünde Maria'nın mekanında yeme içme faslını anlatamadan geçemeyeceğim. Kıbrıs bölündüğünde Katolik olan Maronitler (aslen İtalyan kökenlidirler) Rum olmadıklarından topraklarını terk etmeyip Türklerle beraber yaşamaya devam etmişler. Maria da köydeki yeme içme mekanını babası Yorgo'yla birlikte işletiyor ve hem yemekleri, hem salaş ortamı hem de kendi yaptıkları şaraplarıyla bize hoş lezzetler sunuyor... Hırsız kebabını (diğer adı küp kebabı) burada denedik. Hiç fena bir lezzet değildi. Ama şarabına özellikle bayıldım. Kıbrıslılar en çok yeme içmeyi çok iyi biliyorlar ben bu gezimden onu anladım.
2013 Ağustos'unda yeniden iki geceliğine Kıbrıs'a gitme şansım oldu. Ne yazık ki yazları Kıbrıs aşırı sıcak o yüzden tarihi yerleri gezmeyi düşünüyorsunuz kesinlikle yazın gitmeyin. Bahar ayları en uygun zaman sanırım yoksa 40 derecelerde helak olabilirsiniz.
Bu sefer otelde konakladım. Kıbrıs genellikle çok yıldızlı büyük oteller ve kumarhanelerle bilinir ama ben bu sefer küçük bir butik otelde kalmayı tercih ediyorum. Bella View isimli bu otel Girne'de BellaPais'e yakın bir konumda. Küçük yüzme havuzu ve şirin bir bahçesi olan otelde konaklayanların tamamına yakını yaşlı yabancı çiftler. Yaz sezonunda fiyatlar hep değişir tabii ama biz 2 kişi 2 gece için kahvaltı dahil 440 TL ödedik. Kahvaltı fena değildi. Otel fena değil, Kıbrıs'a gidecekler bu oteli de değerlendirebilirler. http://www.bellaview.net/
Bu arada yeme içme olayına da yeniden değinmek istiyorum. Yaz sezonuyla beraber iki meyhaneye gitme şansım oldu. Birisi Girne'de Veranlar Restoran diğeriyse Ozanköy taraflarındaki Erol's Restoran. Veranlar çok hoş salaş bir meyhane. Küçük bir köy meydanına atılan plastik sandalyeler - masalarla hizmet eden bu mekan hem lezzetli hem de uygun fiyatlı bir yer. Ancak sizi şimdiden uyarayım mekanın işletmecisi Kamil Bey'in fiyat politikası biraz karışık. Size ne ödediğimi söylemeyeceğim çünkü duyduğuma göre herkesten farklı fiyatlar alıyormuş. Ne çıkarsa artık bahtınıza :) Erol's Restoran'a gelirsek Veranlar'dan daha lüks bir yer burası lakin nedense ne mezelerini ne de servisini Veranlar kadar sevdim. Fiyatı da Veranlar'dan çok daha yüksek. Pazartesi geceleri Veranlar Pazar geceleri Erol's Restoran kapalı. Ona göre planınızı yapıp bu meyhaneleri de gece gezmelerinize ekleyebilirsiniz.
Fotoğraf Listesi:
1- Kantara Kalesinden İskele tarafı
2- Gotik kiliseden çevrilmiş Selimiye Camii
3- Bellapais Manastırı kalıntılarının iç kısmı
4- Büyük Han
5- Dağ başını duman almış... St Hillarion kalesi
Nerede Koşulur: Girne'de sahil kesimi biraz yokuş ama koşmak için uygun
Nerede İçilir?: Öncelikle meyhanelerde... Girne sahildekiler biraz pahalı olabilir lakin meyhanelerde yemek de içki de uygun fiyatlı.
Gezinin İlk Beş'i:
1- Meyhanelerde yeme içme faslı
2- Kantara Kalesi'nin manzarası
3- Bölünmüş şehir Lefkoşe ve eski sokakları
4- Gotik Kiliseden dönüştürülmüş ilginç Selimiye Camii
5- Mavi Köşk
Önerilen Sayfalar:
- Kıbrıs Mağusa - Kıbrıs'ın plajları, Karpaz ve Son Kale Bufavento
- Gökçeada
- Malta
- Bozcaada'da Kısa Bir Tatil
- Atina Kaçamağı
Arabaya atlayıp biraz daha uzakları keşfetme zamanı. Sırada St Hilarion Kalesi var. 1200'lerde yapımına başlanan ve Kıbrıs her el değiştirildiğinde el değiştirip çoğu zaman üzerine eklemeler yapılan bu kale, şehirde bahar havası eserken serin rüzgarlarıyla karşılıyor bizi. Walt Disney o meşhur şatolu amblemini St Hilarion'dan esinlenerek yapmış meğer. Arabayı park ettikten sonra oldukça dik yolları çıkarak keşfediyoruz kale kalıntılarını. Manzara da enfes. Zaten kaledeki gözetleme kulelerindeki askerler de mutemadiyen gelecek saldırıları önceden tespit etmek amacıyla sürekli nöbet tutup etrafı gözetliyorlarmış. Akdeniz'i alabildiğine görebilen panorama nefes kesiyor. Yıllarca bir dolu medeniyetin hüküm sürdüğü topraklarla ilgili genel bir fikir oluşturması açısından ilham verici bir yer St Hilarion.
Ardından Bellapais Manastırı'na gidiyoruz. Gotik mimari tarzda inşa edilmiş bu manastırın kilise kısmı hala ayakta. Bellapais'in etrafında yemek yemeye değişik yerler de var.
Bir de Mavi Köşk'ü görmek istiyorum. İtalyan avukat ve silah kaçakçısı olan mafya babasının zamanında özene bezene inşa ettiği köşk şu an askeriye sınırları içinde turistik olarak gezilebilen bir yere dönüşmüş durumda. Köşk içerisinde fotoğraf çekmek yasak ne yazik ki.
Mavi Köşk, zamanında her türlü konfor düşünülerek inşa edilmiş yapısıyla bugün bile lüks kaçan bir yapı. Ses geçirmeyen perdeler, tüm odalara yayılmış havalandırma sistemi, bahçesindeki manzara ve bir dolu detayı bizi gezdiren asker rehberimiz anlatırken ilgiyle dinliyoruz. Depremde herkesi uyandıracak, sehpa üzerindeki heykel, sıcaklığa göre renk değiştiren, iguana derisinden dolap gibi detaylar, zamanında Rumlara silah sağlayan bu mafya babasının ne kadar lüks düşkünü olduğunu anlatıyor bize. Türkler adaya çıkartma yaptığında da yatak odasındaki tünelden kaçıp ardından da tünel tespit edilmesin diye tüneli yıkıp gitmiş kendisi... Yıllar boyunca da belki iki toplum arasındaki problem çözülür ben de köşkümü geri alırım sevdasıyla köşkün masrafları için Kuzey Kıbrıs hükümetine para göndermiş... Zevk ve sefa düşkünlüğü kokan hikaye ilgi çekici.
Akşam hedefimizde Kıbrıs meyhanesi var. Bir kaç yeri deniyoruz lakin şubat ayında haftaiçi çok fazla açık yer yok. The Meyhane'yi buluyoruz açık. Ful meze alıyoruz. Bu demek ki siz yedikçe geliyor mezeler, etler, köfteler, kebaplar... Şeftali kebabı da geliyor, en son nor peynirli tatlı da. Kişi başı yaklaşık 70 TL hesap ödediğimizi de belirteyim. Özellikle içki ucuz olduğundan meyhanelerdeki hesaplar Türkiye'dekilerden biraz daha ucuz oluyor burada.
Ertesi gün doğuya doğru yola çıktık. Kantara Kalesine gidiyoruz. Kıbrıs'ta adayı gözlemek için Girne, St Hillarion ve Kantara Kaleleri dışında bir de Buffavento Kalesi var. Sonuncu hariç üçünü gezme şansım oldu. Kantara Kalesi'ne çıktığımızda hava da açık olduğundan çok güzel bir manzara karşılıyor bizi. Karpaza'a doğuya doğru baktığımızda sağda İskele daha ileride Gazi Mağusa sol tarafta adanın kuzey kıyıları görülebiliyor. Açık havalarda kalenin öbür tarafından Girne'nin bile seçilebildiğini söylüyorlar. Kaleden özellikle İskele tarafındaki ovaları izlemek çok keyifliydi.
Kıbrıs'la ilgili bir kaç tavsiyede bulunmam gerekirse öncelikle adada doğru düzgün bir toplu taişımanın olmadığını aklınızdan çıkartmayın. Trafiğin tersten aktığını da... Adayı keşfetmek için en mantıklı çözüm araba kiralamak ama tersten akan trafikte araç kullanmak da hiç kolay olmasa gerek, ben cesaret edemedim mesela. Havaalanından ulaşım içinse KIBHAS isimli bizdeki Havaş gibi servisleri var. Her şehre ulaşım bu KIBHAS'la sağlanabilir.
Dönüşte Lefkoşa'yı gezme şansım da oldu. Özellikle ortadan ikiye bölünmüş olması, az ilerideki evlerin Rum kesiminde olması çok ilginçti. Tam anlamıyla ortadan ikiye bölünmüş bir şehrin ne demek olduğunu görmeden gözümde canlanmıyormuş meğer. Ne yazık ki Kuzey Kıbrıs vatandaşları karşı tarafı ziyaret edebiliyorlar ama Türkler'e geçiş izni verilmiyor. Lefkoşa'nın Türk tarafında güzel tarihi binaları, şimdiye kadar ilk kez gördüğüm Gotik Selimiye Camii'ni (Saint Sophia Katedrali camiiye çevrilmiş... Daha önce hiç Gotik bir kilisenin camiiye çevrildiğini görmemiştim... çok iilginç olmuş gerçekten mutlaka görülmeli) ve Bursa'daki Koza Han'ın aynısı olan Büyük Han'ı ziyaret ediyoruz. Acıkanlar Büyük Han'da Kıbrıs kahvesi ve norlu börek molası verebilirler. Ne lezzetli şeymiş şu norlu börek... Keza hellimli her şey de şahaneydi Kıbrıs'ta. Sabah kahvaltılarında fırından hellimli çörek alınabilir. Bütün bu saydıklarımın ve saymadığım Bandabulya Çarşısı, Arabahmet Mahallesi'nin ve Derviş Paşa Konağı'nın yürüme mesafesinde olduğunu da belirteyim.
Ne yazık ki Kıbrıs'ta Lefke tarafındaki tarihi yerleri yerleri görme şansım olmadı. Kış olduğu için erkenden kapanıyordu müzeler ve Maronitlerin köyüne giderken ziyaret etme planımız hem saatin hem de aşırı yağmurun azizliğine uğradı. Bahar ya da yaz gibi geldiğimde hem denizini, plajlarını hem de eksik kalan kısımları anlatırım. Son olarak Maronitlerin köyünde Maria'nın mekanında yeme içme faslını anlatamadan geçemeyeceğim. Kıbrıs bölündüğünde Katolik olan Maronitler (aslen İtalyan kökenlidirler) Rum olmadıklarından topraklarını terk etmeyip Türklerle beraber yaşamaya devam etmişler. Maria da köydeki yeme içme mekanını babası Yorgo'yla birlikte işletiyor ve hem yemekleri, hem salaş ortamı hem de kendi yaptıkları şaraplarıyla bize hoş lezzetler sunuyor... Hırsız kebabını (diğer adı küp kebabı) burada denedik. Hiç fena bir lezzet değildi. Ama şarabına özellikle bayıldım. Kıbrıslılar en çok yeme içmeyi çok iyi biliyorlar ben bu gezimden onu anladım.
2013 Ağustos'unda yeniden iki geceliğine Kıbrıs'a gitme şansım oldu. Ne yazık ki yazları Kıbrıs aşırı sıcak o yüzden tarihi yerleri gezmeyi düşünüyorsunuz kesinlikle yazın gitmeyin. Bahar ayları en uygun zaman sanırım yoksa 40 derecelerde helak olabilirsiniz.
Bu sefer otelde konakladım. Kıbrıs genellikle çok yıldızlı büyük oteller ve kumarhanelerle bilinir ama ben bu sefer küçük bir butik otelde kalmayı tercih ediyorum. Bella View isimli bu otel Girne'de BellaPais'e yakın bir konumda. Küçük yüzme havuzu ve şirin bir bahçesi olan otelde konaklayanların tamamına yakını yaşlı yabancı çiftler. Yaz sezonunda fiyatlar hep değişir tabii ama biz 2 kişi 2 gece için kahvaltı dahil 440 TL ödedik. Kahvaltı fena değildi. Otel fena değil, Kıbrıs'a gidecekler bu oteli de değerlendirebilirler. http://www.bellaview.net/
Bu arada yeme içme olayına da yeniden değinmek istiyorum. Yaz sezonuyla beraber iki meyhaneye gitme şansım oldu. Birisi Girne'de Veranlar Restoran diğeriyse Ozanköy taraflarındaki Erol's Restoran. Veranlar çok hoş salaş bir meyhane. Küçük bir köy meydanına atılan plastik sandalyeler - masalarla hizmet eden bu mekan hem lezzetli hem de uygun fiyatlı bir yer. Ancak sizi şimdiden uyarayım mekanın işletmecisi Kamil Bey'in fiyat politikası biraz karışık. Size ne ödediğimi söylemeyeceğim çünkü duyduğuma göre herkesten farklı fiyatlar alıyormuş. Ne çıkarsa artık bahtınıza :) Erol's Restoran'a gelirsek Veranlar'dan daha lüks bir yer burası lakin nedense ne mezelerini ne de servisini Veranlar kadar sevdim. Fiyatı da Veranlar'dan çok daha yüksek. Pazartesi geceleri Veranlar Pazar geceleri Erol's Restoran kapalı. Ona göre planınızı yapıp bu meyhaneleri de gece gezmelerinize ekleyebilirsiniz.
Fotoğraf Listesi:
1- Kantara Kalesinden İskele tarafı
2- Gotik kiliseden çevrilmiş Selimiye Camii
3- Bellapais Manastırı kalıntılarının iç kısmı
4- Büyük Han
5- Dağ başını duman almış... St Hillarion kalesi
Nerede Koşulur: Girne'de sahil kesimi biraz yokuş ama koşmak için uygun
Nerede İçilir?: Öncelikle meyhanelerde... Girne sahildekiler biraz pahalı olabilir lakin meyhanelerde yemek de içki de uygun fiyatlı.
Gezinin İlk Beş'i:
1- Meyhanelerde yeme içme faslı
2- Kantara Kalesi'nin manzarası
3- Bölünmüş şehir Lefkoşe ve eski sokakları
4- Gotik Kiliseden dönüştürülmüş ilginç Selimiye Camii
5- Mavi Köşk
Önerilen Sayfalar:
- Kıbrıs Mağusa - Kıbrıs'ın plajları, Karpaz ve Son Kale Bufavento
- Gökçeada
- Malta
- Bozcaada'da Kısa Bir Tatil
- Atina Kaçamağı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder