kıbrıs etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kıbrıs etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Kasım 2017 Pazar

Kıbrıs Mağusa

Aylardan Mart, İstanbul'un soğuğundan Kıbrıs'a kaçmak için uygun bir zaman. Kıbrıs da henüz baharın başında ama her taraf yemyeşil. Günübirlik Mağusa'ya gidecek bir fırsat yaratıp vuruyoruz yollara. 

Mağusa:

Rum bölgesiyle sınırı olan, hemen bitişiği yıllardır haberlerde duyduğumuz Maraş bölgesi olan Mağusa'nın özellikle 2017'de restorasyon geçiren şehir surlarının içi gezmesi çok keyifli bir bölge. Ercan Havaalanına yaklaşık 50 km mesafedeki Mağusa'nın kuzeye doğru devam eden sahil şeridindeki kumsalları da yazın denize girmek için güzel bir seçenek. 

Yeme İçme:

Ekor: Mağusa'ya sabah vardığımızdan kahvaltılık bir yer arıyoruz önce. Lefkoşa yolu tarafında ama yolun arkasındaki sokakta yer alan Ekor 24 saat açık bir mekan. Hem pastane hem restoran hem kahvaltı salonu hem çay bahçesi... İlginç bir mekan. Hellimli poğaçaları lezzetliydi. 

Kel'in Yeri: İskele yolu üzerinde Salamis Harabelerini geçtikten sonra kara tarafında kalan bir kebapçı. Kışın etraftaki köylerde mekanların tamamı kapalı ama bu yol üstü lokantası açıktı neyse ki. Şeftali kebabı yiyen arkadaşım beğendi ama muhtemelen köy helliminden yapıldığı için ızgara hellimi bana çok tuzlu geldi. 

Petek Pastanesi: Hemen sahilde şehrin ana giriş kapısının orda yer alan Petek Pastanesi Mağusa'nın en eski pastanelerinden biri. Kahvaltı için burayı da tercih edebilirsiniz. Ya da en azından gezmekten yorulunca bir çay kahve molası verilebilir. 

Hamam Inn: Cafer Paşa Hamamı içinde yer alan bu kafe bir şeyler içmek için uygun bir mekan. Biz bi kahvesini içtik. 

Bir de Venedik Sarayı'nın ortasında nar - portakal suyu satan aynı zamanda ağacın altında bir kaç masada karton bardakta kahve servisi yapan bir mekan daha var Mağusa'da bahsini geçirebileceğimiz. Yine mola vermek için göz önünde bulundurun burayı da deriz.

Ulaşım:

Mağusa'ya Ercan Havaalanından Kibhas servisleri çalışıyor. Ayrıca Girne'de merkezden Mağusa'ya giden dolmuşlar da var. Biz kendi arabamızla sabah trafik yokken Girne'den 1 saatte gittik. Dönüşte akşam trafiğine denk gelince 1.30 saati geçti dönmemiz. Yolda sürekli kamerayla hız ölçümü yapıldığını da söyleyeyim. 

Gezilecek yerler:

Öncelikle Suriçi harici iki mekan ziyaret ettik onlarla başlayayım. 

Aziz Barnabas Manastırı:

Bilmeyenler için kısaca belirteyim: Aziz Barnabas Hristiyanlar arasında olduğundan belki de daha fazla Müslümanlar arasında meşhur olan bir Hristiyan azizidir. Özellikle yazdığı İncil Katolik kilisesi tarafından kabul görmediğinden ve içinde İsa'dan sonra bir peygamberin geleceğinin belirtildiği iddiası nedeniyle popüler dini tartışmalarda kendisinin ismiyle bolca karşılaşabilirsiniz. Ara ara da Barnabas İncili'nin Türkiye'de saklandığı haberleri düşer basına. Hakkari'de 1980'lerde Aramice bir versiyonunun ele geçtiği, Kıbrıs'ta 2000'lerde ele geçen bir İncilin Barnabas İncili olduğu, Barnabas İncilinin bugün Genelkurmay Başkanlığında saklandığı gibi haberler... Barnabas İncili'ni merak edenler internette araştırabilir ama Aziz Barnabas'ın mezarını merak edenler Mağusa'ya yolu düştüğünde bu mezarı, Aziz Barnabas Manastırında sergilenen İkonaları ve avlunun etrafında sergilenen, en eskisi 5000 yıl öncesine tarihlenen çanak çömlek eserleri gezebilirler. 

Salamis Harabeleri: 

Yolun deniz tarafında Aziz Barnabas Manastırının aksi yönündeki Salamis harabelerini gezmek en az bir saatinizi alır haberiniz olsun. Sahne arkası olmasa da anfitiyatrosu bugün hala temsil sergilenebilecek durumda. Hamam kalıntıları hemen girişte ve bazı odalarda günümüze kadar ulaşmış mozaik kalıntılarını bile görmek mümkün. İlerleyen kısımlarda kilise ve villa kalıntıları, su deposu, yollar ve diğer kalıntıları görebilirsiniz. 

Suriçi

Gelelim Suriçine. Mağusa'nın en beğendiğim kısmı burası oldu. Şehrin kendine has dokusunu o kum rengi taşlardan yapılmış binalar arasında dolaşırken hissetmek çok güzeldi.

Şehrin ana giriş kapısı olan Kara Kapısı'ndan geçtiğinizde hemen sol tarafta Turizm Ofisi karşınıza çıkacak. Özellikle suriçindeki tarihi yapıları tanıtan ücretsiz haritayı almanızı tavsiye ederim. Yok basılı versiyonununu değil pdf versiyonunu isterseniz o zaman indirmek için buraya tıklayın.

Biz merkeze gitmeden soldan başladık dolaşmaya. Önce karşımıza 1360'larda yapılan Nestoryan Kilisesi çıkıyor. Mağusa'daki yapıların çoğu yapılış tarihlerine bakarsak gayet iyi durumdalar. Hemen yan tarafındaki Sen Anna Latin Kilisesi de öyle. 

Değişik zamanlarda çok farklı cemaatlere ev sahipliği yapmış olan Mağusa'da biraz daha yürürseniz karşınıza Sen Mary Ermeni Kilisesi çıkacak. Zamanında başka Ermeni Kiliseleri de varmış ama günümüze kadar bir tek 1907'de tadilattan geçe bu küçük kilise ulaşmış. 

Ermeni Kilisesinin hemen yan tarafı Tophane Tabyasıdır. Surların kuzeybatısında yer alan bu tabyadan sonra biraz içlere saparsanız Yeraltı Kilisesi ve Keltikli Hamam sırasıyla karşınıza çıkacak. Bugünlerde sokakları ıssız Mağusa'nın yüzlerce sene önceki halini gözünüzün önüne getirmeyi kolaylaştıran bu yapılardan sonra asıl Mağusa'nın meşhur kısımlarını görmek için merkeze yöneliyoruz. 

Önce karşımıza Othello Kalesi çıkıyor. Shakespeare'in Kıbrıs'ın bir liman kentinde geçen tragedyası Othello'da anlatılan kalenin burası olduğuna inanıldığından İngilizler zamanında kaleye Othello Kalesi adı verilmiştir. Bugün sapasağlam ayakta olan kalenin ana giriş kapısının hemen üstünde Venedik'in sembolü kanatlı aslan amblemi taşıyan taş kabartma bulunmaktadır. 

Othello Kalesi'nin güneybatısında Latinlerin Sen George Kilisesinin kalıntıları yer alır. Buradan merkeze geçerseniz de önce Lala Mustafa Paşa Camii karşınıza çıkacaktır. Bir benzeri Lefkoşa'da da görülebilecek bu gotik kiliseden camiye çevrilmiş yapı önceleri Sen Nicholas Katedrali'ymiş. Lüzinyan'lar döneminde inşa edilen yapı 1571'de camiye dönüştürülmüştür. 

Venedik Kraliyet Sarayı tam merkezde yer almaktadır. Sarayın avlusundaysa Namık Kemal'in, Vatan Yahut Silistre oyununun sergilenmesi üzerine sürüldüğü Kıbrıs'ta 38 ay sürgün olduğu zindan yer almaktadır. 

3 kilometrelik surlarla çevrili Mağusa merkezinin güneydoğusuna doğru dolaşırsanız yine sevimli evler ve tarihi kalıntılar karşılayacak sizi. Mağusa suriçi tarihi havasını çok güzel korumuş, yapılaşmaya izin verilmemiş bir yer. Yavaş yavaş restore edilen tarihi yapılar tamamen ortaya çıkarıldığında çok daha güzel olacağı da belli. Yolunuz düştüğünde keyifle tadını çıkarmanızı dilerim. 

Önerilen Sayfalar:


Kıbrıs'ın Kaleleri ve Yiyelim İçelim
Kıbrıs'ın plajları, Karpaz ve Son Kale Bufavento
- Malta
Bozcaada'da Kısa Bir Tatil
Gökçeada

7 Temmuz 2014 Pazartesi

Kıbrıs'ın plajları, Karpaz ve Son Kale Bufavento


Haziran sonunda Kıbrıs'a vardığımda yine sıcak bi hava bekliyordu beni; neyse ki gece uyutmayan, gündüz bayıltan sıcaklar daha gelmemişti. Kuzey Kıbrıs'ta daha önce adanın kuzeybatı kısmını gezmiştim. Bu sefer rotamız koruma altındaki Karpaz'a doğru.

Akşamüstü Girne'den çıktık yola. Ercan'a da uğrayıp İskele üzerinden Karpaz'a kadar 3 saatten uzun sürdü yolumuz. Dönüşte kuzeydeki yoldan daha kısa zamanda döndük Girne'ye.


Karpaz adanın o sivri, doğudaki ucunda yer alıyor. Vahşi doğada yaşayan yaban eşekleri ve bozulmamış doğasıyla meşhur. Gece hava karardığında en sivri nokta olan Zafer Burnu'ndan hemen öncesine kurulmuş Seabird'e ulaştık. Karpaz bölgesine büyük turistik tesisler kurulmasına izin verilmiyor. Seabird gibi bir kaç küçük turistik tesis de bungalovlardan oluşuyor. Gördüğüm kadarıyla içlerinde en güzeli Seabird. Gecelik iki kişilik bungalova 200 TL istiyorlar ve bu fiyata sabah kahvaltısıyla akşam yemeği dahil (içecekler ve normal menünün dışına çıkan istekler ekstraya giriyor).


Seabird 10-15 bungalovluk bir tesis. En güzel yanı denizinin çok temiz olması. Büyük turistik tesislere izin verilmediği için kirlenmeyen denizi şimdiye kadar gördüğüm en güzel denizlerden biri... Bungalovlar da gayet rahat; önlerindeki verandalar da denize karşı bir şeyler içmek için ideal.


Gece çok geç olmadan yatıp sabah erkenden kalkıyoruz. Kahvaltımızı yapıp iniyoruz denize. Çok fazla insan olmadığı için plajı da kalabalık değil. Hafif serin gibi ilk başta suyu ama benim gibi soğuk suyu hiç sevmeyen biri bile girebildiysem gayet sıcak demek ki suyu. Turkuaz rengi suyun keyfini saatlerce çıkarıp öğlen yemeğini müteakip yeniden gelmek üzere terk ediyoruz Seabird'ü. Önce Zafer Burnu'na gidiyoruz. Çok bozuk bi taşlık yolu var Zafer Burnu'nun. İste o sivri burun burası. Kayalıklardan suya giren bir kaç turist var etrafta. (Hatta mayolarını getirmemiş bur kaç kişi çıplak yüzüyordu.) Rum radyolarına alışkınız Kıbrıs'ta ama burada Lübnan radyoları da çekiyor AM bandında.


Zafer Burnu'ndan daha ötesi yok adanın, dönüşe başlıyoruz yavaş yavaş. İlk olarak Apostolos Andreas Kilisesi'ne uğruyoruz. Yolda Altınkum'un yanından geçiyoruz. Burası da güzel bir kumsal. Hemen üst tarafında yine bungalovlu bi tesis var; bi dahakine en azından bir günlüğüne burayı da deneyebilirim.  Tadilattaki bu kiliseden sonra Dipkarpaz'daki kilisenin yanından Girne'ye doğru devam ediyoruz. Daha önce Kuzey Kıbrıs'taki üç kaleyi (Kantara, St. Hillerion ve Girne) görmüştüm. Kantara ve St. Hillerion'la beraber dağların tepesine inşa edilmiş Bufavento'nun adanın korunması için önemli bir görevi vardı: Adaya gelen saldırıları gözetlemek. Birbirleri ve aşağıdakilerle ateş yardımıyla haberleşebilen kaledekiler adanın her yerine hakim konularıyla mükemmel bir manzaraya sahiptiler. Adanın savunması için Girne Kalesi gibi sahildeki kalelere güvenmeye başlayınca zirvedeki kaleler gözden düşmüş. İşte Bufavento Kalesi Beşparmak Dağları'nın zirvesi de terk edilmiş bir halde böyle bir manzarayla karşıladı bizi. Girne'ye yaklaşırken Acapulco Oteli geçince sola dönüp ardından okları takip ederek ulaştık kaleye çıkan patikaya. Bu arada yollar tek araba geçebilecek kadar ve aşağısı uçurum. O yüzden benim gözüm özellikle gidişte biraz korktu. Arabayı bırakınca tepeye kadar olan yol da gayet dik ve yorucu. Dolana dolana tırmanıyoruz zirveye. Baştan sizleri uyarayım.

Bufavento Kalesi'ne ulaşınca bizi büyüleyici bir manzara karşılıyor. Bi tarafta Girne, devamında Karpaz'a doğru sahil şeridi, diğer tarafta Lefkoşa... Panaromik bir şekilde adanın çoğu yerine hakim bir konumda kale.

Büyüleyici manzarayı terk edip dönüyoruz geriye. Kıbrıs gezimin devamında Kıbrıs'ın klasiği olan plajlarda geçirdik vaktimizi. İki plajı anlatıp bitireyim bu seferki Kıbrıs gezimi: İlk gün Alagadi Plajı'na gittik. Şezlong ve şemsiye sunmayan bir halk plajı burası. Girişte araç başına 3 TL ücret alıyorlar. Plaj güzel ve uzun suyu da fena değil. Etrafta yeme içme mekanı, duş ve tuvalet de var. Kaplumbağaların yumurtlama sahası olduğundan etrafta yuvaları çevreleyen kafesleri görebilirsiniz. İkinci gün bu sefer Escape Plajı'na (Çıkartma Koyu) gittik. Burası girişi kişi başı 20 TL olan, sık sık şezlonglar yerleştirilmiş, suyu merkeze yakın olduğundan çok da temiz olmayan bir plaj. Eğer şu cıstak cıstak plajları seviyorsanız sizlik bir yer seviyorsanız kaçın kesinlikle. İkisi de kesinlikle Karpaz'daki deniz-güneş-plaj üçlüsüyle karşılaştırılamayacak yerler. Elbette Kıbrıs'ta her denize girmeye Karpaz'a gidilemez lakin Karpaz'ın da tadı damağımda kaldı beya! Yine geleyim buralara...


Fotoğraf Listesi:

1- Apostolos Andreas Kilisesi

2- Dönüş yolunda arabamızın dibine kadar gelen yaban eşeği
3- Bufavento Kalesi'nden Lefke'ye doğru manzara
4- Seabird'ün bungolovları ve sahili
5- Kaldığımız bungolovun yanında yemek arayan yaban eşeği

Önerilen Sayfalar:


* Kıbrıs'ın diğer kısımları için:

Kıbrıs Mağusa
Kıbrıs'ın kaleleri ve yiyelim içelim

* Ege Denizinde bir başka ada:

- Gökçeada

* Bungolovda doğayla içiçe tatil meraklılarına Olympos'un son durumu:

Olympos çok bozdu abi

* Başka bir Ada deneyimi Bozcaada:

- Bozcaada'da kısa bir tatil

* Karpaz Milli Parkı'na benzer bir yer Cape Town - Ümit Burnu:

- Cape Town'da Yılbaşı Zamanı 6 Gün

* Ada'nın karşısında gezinti:
Antalya'dan Demre, Simena, Kekova

* Akdeniz'de bir başka Ada
- Malta

26 Şubat 2013 Salı

Kıbrıs'ın Kaleleri ve Yiyelim İçelim

Aylardan Şubat ve İstanbul'da bahar başı gibi bir hava varken Kıbrıs'a geliyorum. Girne'de misafiri olduğum arkadaşlarımla gezmek için sabırsızlanıyorum. Girne'deki ilk günümde tarihi yerleri gezmeye verdik kendimizi. İlk hedefimiz sahile inmek oldu. Sahilde yürüyüp Girne Kalesi'ne gittik. Kışları öğlen 2'ye kadar açık olan kale gayet iyi korunmuş ve elden geçmiş durumda. Hemen girişinde Bizans şapeli, zindanlar, Kıbrıs'taki kazılarda bulunmuş yerleşim ve mezar kalıntılarının sergilendiği odalar ayrıca 2300 sene önce batmış geminin kalıntıları görülmeye değer. Hele kalenin alt tarafına inen kısımlar yıllar önce buradaki yaşamı gözünüzün önünde canlandırıyor.

Arabaya atlayıp biraz daha uzakları keşfetme zamanı. Sırada St Hilarion Kalesi var. 1200'lerde yapımına başlanan ve Kıbrıs her el değiştirildiğinde el değiştirip çoğu zaman üzerine eklemeler yapılan bu kale, şehirde bahar havası eserken serin rüzgarlarıyla karşılıyor bizi. Walt Disney o meşhur şatolu amblemini  St Hilarion'dan esinlenerek yapmış meğer. Arabayı park ettikten sonra oldukça dik yolları çıkarak keşfediyoruz kale kalıntılarını. Manzara da enfes. Zaten kaledeki gözetleme kulelerindeki askerler de mutemadiyen gelecek saldırıları önceden tespit etmek amacıyla sürekli nöbet tutup etrafı gözetliyorlarmış. Akdeniz'i alabildiğine görebilen panorama nefes kesiyor. Yıllarca bir dolu medeniyetin hüküm sürdüğü topraklarla ilgili genel bir fikir oluşturması açısından ilham verici bir yer St Hilarion.



Ardından Bellapais Manastırı'na gidiyoruz. Gotik mimari tarzda inşa edilmiş bu manastırın kilise kısmı hala ayakta. Bellapais'in etrafında yemek yemeye değişik yerler de var.

Bir de Mavi Köşk'ü görmek istiyorum. İtalyan avukat ve silah kaçakçısı olan mafya babasının zamanında özene bezene inşa ettiği köşk şu an askeriye sınırları içinde turistik olarak gezilebilen bir yere dönüşmüş durumda. Köşk içerisinde fotoğraf çekmek yasak ne yazik ki.


Mavi Köşk, zamanında her türlü konfor düşünülerek inşa edilmiş yapısıyla bugün bile lüks kaçan bir yapı. Ses geçirmeyen perdeler, tüm odalara yayılmış havalandırma sistemi, bahçesindeki manzara ve bir dolu detayı bizi gezdiren asker rehberimiz anlatırken ilgiyle dinliyoruz. Depremde herkesi uyandıracak, sehpa üzerindeki heykel, sıcaklığa göre renk değiştiren, iguana derisinden dolap gibi detaylar, zamanında Rumlara silah sağlayan bu mafya babasının ne kadar lüks düşkünü olduğunu anlatıyor bize. Türkler adaya çıkartma yaptığında da yatak odasındaki tünelden kaçıp ardından da tünel tespit edilmesin diye tüneli yıkıp gitmiş kendisi... Yıllar boyunca da belki iki toplum arasındaki problem çözülür ben de köşkümü geri alırım sevdasıyla köşkün masrafları için Kuzey Kıbrıs hükümetine para göndermiş... Zevk ve sefa düşkünlüğü kokan hikaye ilgi çekici.

Akşam hedefimizde Kıbrıs meyhanesi var. Bir kaç yeri deniyoruz lakin şubat ayında haftaiçi çok fazla açık yer yok. The Meyhane'yi buluyoruz açık. Ful meze alıyoruz. Bu demek ki siz yedikçe geliyor mezeler, etler, köfteler, kebaplar... Şeftali kebabı da geliyor, en son nor peynirli tatlı da. Kişi başı yaklaşık 70 TL hesap ödediğimizi de belirteyim. Özellikle içki ucuz olduğundan meyhanelerdeki hesaplar Türkiye'dekilerden biraz daha ucuz oluyor burada.


Ertesi gün doğuya doğru yola çıktık. Kantara Kalesine gidiyoruz. Kıbrıs'ta adayı gözlemek için Girne, St Hillarion ve Kantara Kaleleri dışında bir de Buffavento Kalesi var. Sonuncu hariç üçünü gezme şansım oldu. Kantara Kalesi'ne çıktığımızda hava da açık olduğundan çok güzel bir manzara karşılıyor bizi. Karpaza'a doğuya doğru baktığımızda sağda İskele daha ileride Gazi Mağusa sol tarafta adanın kuzey kıyıları görülebiliyor. Açık havalarda kalenin öbür tarafından Girne'nin bile seçilebildiğini söylüyorlar. Kaleden özellikle İskele tarafındaki ovaları izlemek çok keyifliydi. 


Kıbrıs'la ilgili bir kaç tavsiyede bulunmam gerekirse öncelikle adada doğru düzgün bir toplu taişımanın olmadığını aklınızdan çıkartmayın. Trafiğin tersten aktığını da... Adayı keşfetmek için en mantıklı çözüm araba kiralamak ama tersten akan trafikte araç kullanmak da hiç kolay olmasa gerek, ben cesaret edemedim mesela. Havaalanından ulaşım içinse KIBHAS isimli bizdeki Havaş gibi servisleri var. Her şehre ulaşım bu KIBHAS'la sağlanabilir. 


Dönüşte Lefkoşa'yı gezme şansım da oldu. Özellikle ortadan ikiye bölünmüş olması, az ilerideki evlerin Rum kesiminde olması çok ilginçti. Tam anlamıyla ortadan ikiye bölünmüş bir şehrin ne demek olduğunu görmeden gözümde canlanmıyormuş meğer. Ne yazık ki Kuzey Kıbrıs vatandaşları karşı tarafı ziyaret edebiliyorlar ama Türkler'e geçiş izni verilmiyor. Lefkoşa'nın Türk tarafında güzel tarihi binaları, şimdiye kadar ilk kez gördüğüm Gotik Selimiye Camii'ni (Saint Sophia Katedrali camiiye çevrilmiş... Daha önce hiç Gotik bir kilisenin camiiye çevrildiğini görmemiştim... çok iilginç olmuş gerçekten mutlaka görülmeli) ve Bursa'daki Koza Han'ın aynısı olan Büyük Han'ı ziyaret ediyoruz. Acıkanlar Büyük Han'da Kıbrıs kahvesi ve norlu börek molası verebilirler. Ne lezzetli şeymiş şu norlu börek... Keza hellimli her şey de şahaneydi Kıbrıs'ta. Sabah kahvaltılarında fırından hellimli çörek alınabilir. Bütün bu saydıklarımın ve saymadığım Bandabulya Çarşısı, Arabahmet Mahallesi'nin ve Derviş Paşa Konağı'nın yürüme mesafesinde olduğunu da belirteyim. 


Ne yazık ki Kıbrıs'ta Lefke tarafındaki tarihi yerleri yerleri görme şansım olmadı. Kış olduğu için erkenden kapanıyordu müzeler ve Maronitlerin köyüne giderken ziyaret etme planımız hem saatin hem de aşırı yağmurun azizliğine uğradı. Bahar ya da yaz gibi geldiğimde hem denizini, plajlarını hem de eksik kalan kısımları anlatırım. Son olarak Maronitlerin köyünde Maria'nın mekanında yeme içme faslını anlatamadan geçemeyeceğim. Kıbrıs bölündüğünde Katolik olan Maronitler (aslen İtalyan kökenlidirler) Rum olmadıklarından topraklarını terk etmeyip Türklerle beraber yaşamaya devam etmişler. Maria da köydeki yeme içme mekanını babası Yorgo'yla birlikte işletiyor ve hem yemekleri, hem salaş ortamı hem de kendi yaptıkları şaraplarıyla bize hoş lezzetler sunuyor... Hırsız kebabını (diğer adı küp kebabı) burada denedik. Hiç fena bir lezzet değildi. Ama şarabına özellikle bayıldım. Kıbrıslılar en çok yeme içmeyi çok iyi biliyorlar ben bu gezimden onu anladım. 


2013 Ağustos'unda yeniden iki geceliğine Kıbrıs'a gitme şansım oldu. Ne yazık ki yazları Kıbrıs aşırı sıcak o yüzden tarihi yerleri gezmeyi düşünüyorsunuz kesinlikle yazın gitmeyin. Bahar ayları en uygun zaman sanırım yoksa 40 derecelerde helak olabilirsiniz. 


Bu sefer otelde konakladım. Kıbrıs genellikle çok yıldızlı büyük oteller ve kumarhanelerle bilinir ama ben bu sefer küçük bir butik otelde kalmayı tercih ediyorum. Bella View isimli bu otel Girne'de BellaPais'e yakın bir konumda. Küçük yüzme havuzu ve şirin bir bahçesi olan otelde konaklayanların tamamına yakını yaşlı yabancı çiftler. Yaz sezonunda fiyatlar hep değişir tabii ama biz 2 kişi 2 gece için kahvaltı dahil 440 TL ödedik. Kahvaltı fena değildi. Otel fena değil, Kıbrıs'a gidecekler bu oteli de değerlendirebilirler. http://www.bellaview.net/


Bu arada yeme içme olayına da yeniden değinmek istiyorum. Yaz sezonuyla beraber iki meyhaneye gitme şansım oldu. Birisi Girne'de Veranlar Restoran diğeriyse Ozanköy taraflarındaki Erol's Restoran. Veranlar çok hoş salaş bir meyhane. Küçük bir köy meydanına atılan plastik sandalyeler - masalarla hizmet eden bu mekan hem lezzetli hem de uygun fiyatlı bir yer. Ancak sizi şimdiden uyarayım mekanın işletmecisi Kamil Bey'in fiyat politikası biraz karışık. Size ne ödediğimi söylemeyeceğim çünkü duyduğuma göre herkesten farklı fiyatlar alıyormuş. Ne çıkarsa artık bahtınıza :) Erol's Restoran'a gelirsek Veranlar'dan daha lüks bir yer burası lakin nedense ne mezelerini ne de servisini Veranlar kadar sevdim. Fiyatı da Veranlar'dan çok daha yüksek. Pazartesi geceleri Veranlar Pazar geceleri Erol's Restoran kapalı. Ona göre planınızı yapıp bu meyhaneleri de gece gezmelerinize ekleyebilirsiniz. 


Fotoğraf Listesi:


1- Kantara Kalesinden İskele tarafı

2- Gotik kiliseden çevrilmiş Selimiye Camii
3- Bellapais Manastırı kalıntılarının iç kısmı
4- Büyük Han
5- Dağ başını duman almış... St Hillarion kalesi

Nerede Koşulur: Girne'de sahil kesimi biraz yokuş ama koşmak için uygun

Nerede İçilir?: Öncelikle meyhanelerde... Girne sahildekiler biraz pahalı olabilir lakin meyhanelerde yemek de içki de uygun fiyatlı.

Gezinin İlk Beş'i:


1- Meyhanelerde yeme içme faslı 

2- Kantara Kalesi'nin manzarası
3- Bölünmüş şehir Lefkoşe ve eski sokakları
4- Gotik Kiliseden dönüştürülmüş ilginç Selimiye Camii
5- Mavi Köşk 

Önerilen Sayfalar: 


Kıbrıs Mağusa - Kıbrıs'ın plajları, Karpaz ve Son Kale Bufavento
- Gökçeada 
- Malta
Bozcaada'da Kısa Bir Tatil
Atina Kaçamağı