İstanbul'un batısını, Trakya'yı gezdikten sonra bu sene kendime doğuyu keşfetmeye adadım. Şile ve Ağva'yı zaten biliyordum ama onun ötesine geçme şansım olmamıştı hiç. Hemen haritayı açıp blogları taramaya başladım. Kerpe, Kefken ve Karasu kısmı bu şekilde karşıma çıktı. 1 gece 2 günüm var ve niyetim çadır kurmak. Aylardan mayıs ve rotamı çiziyorum hemen: Gece Karasu civarında çadırımı kuracağım.
İstanbul'dan arabanızla yol açıksa 2 - 2.5 saatte İzmit-Kandıra üzerinden Kerpe'ye ulaşabilirsiniz. Kerpe özellikle deniz kenarındaki ilginç kaya yapılarıyla meşhur ama benim karşıma yazlıklarla işgal edilmiş bir kasaba çıktı. İlk molamı Kerpe'de deniz kenarındaki bir çay bahçesinde verdim. Okulların açık olduğu aylarda in cin top oynayan kasabalardan Kerpe. Bir kaç emekli dışında kimse yok plajda da kafelerde de. Yine de bakkaldan akşam için bir kaç sebze meyve alıyorum. Yol boyunca erik, çilek ve domates yığdım arabaya. Hem yolda yerim hem de İstanbul'a dönüşte diye.
Kerpe'den sonra Kefken üzerinden köy yollarıyla Karasu'ya doğru devam ediyorum. Denizköy'e gelince rotamı Acarlar Longozu'na çeviriyorum. İğneada'daki longozu görememiştim ama burdaki küçük longozu çok beğendim. Suyun içindeki ağaçlar ve suyun yüzeyini örten nilüferler hele bi de çiçek açtıklarında ne güzel olurlar kim bilir... Yaklaşık 400-500 metrelik bir yürüyüş yolu boyunca uzanıyor longoz ve kenarında da bir kafe var. Bu yolun bir de dönüşü olacağından ziyaretimi kısa kesiyorum. Acarlar Longozunu bulmak gayet kolay: Denizköy'e gelirken kahverengi Acarlar Longozu okları sizi longoza kadar ulaştıracak.
Denizköy'den Karasu'ya gidince görüyorum ki burası da betona yenilmiş bir kasabaymış. Benim hedefimde neyse ki Maden Deresi var. Karasu'yu yaklaşık 10 km geçince sağa doğru Maden Deresi tabelasını takip ederek, yeşillikler arasındaki köy yollarını aşarak ulaşılıyor Maden Deresi'ne. Maden Deresi günübirlik piknik için de gelinebilecek bir yer. Kocaman bir futbol sahası da var... Ayrıca 6-7 tane yeni yapılmış prefabrik ev de misafirlerini bekliyor. 20 TL ödüyorum çadırımı burada kurmak için. Gece bir bekçi mekanı bekliyormuş. Dere kenarındaki bu tesisi geçtikten sonra güzel bir yürüyüş rotası sizi bekliyor. Çadırımı ortalık bir yere kuruyorum, nasıl olsa güneş dağların tepesinden en erken 8'de doğacak... Gölgelik yer aramama gerek yok. Ortalık boş, şarabımı da soğusun diye dere yatağında sote bir yere koyuyorum. Ve başlıyorum yürüyüşe.
Maden Deresi bundan 100 sene kadar önce Fransızlar tarafından işletilen kurşun madeninin kalıntılarına ev sahipliği yapıyor. Yukarıdaki şelaleye ulaşılabilen iki rota var: Dere boyunca ya da yukarıya giderken sol taraftaki patika boyunca giden yollar. Dereyle beraber yürüyecekler taşların üstünden sekme becerilerine bağlı olarak 1-2 kez ıslanmayı göze alacaklar. Ben bir kez ayakkabılarımı çoraplarımı çıkarıp, paçalarımı sıvayıp kat ettim dereyi onun dışında taşların üstünden seke seke karşıya geçtim gerekli yerlerde. Gidişte dere boyunca görülen beton yapılar Lost dizisindeki adadaymış hissi yaratıyor. Yeşillikler arasında kuş sesleir içinde yaklaşık 1 saatte ulaşılıyor şelaleye. Oksijene doyuyor ciğerleriniz. İstanbul'dan kaçıp buralara gelmiş biri olarak bu kadar yeşil gözlerimi alıyor.
Yolun sonunda yaklaşık 5 metrelik bir şelale bekliyor sizi. Şelaleye yukardan da bakabilirsiniz. Geriden sola patikayla yukarıya tırmanıp sonra sağdan devam edince şelaleye ulaşacaksınız. Şelale aslında oturmak, içmek için çok güzel bir ortam sunuyor. Bir dahaki gidişimde, o dereye yatırdığım şarabı buraya çıkarsam daha güzel olur. Daha gündüz vakti, şöyle şırıl şırıl dere sesi eşliğinde burda güzel içilir. Bu arada etrafa şişelerinizi, çöplerinizi atmazsanız sevinirim...
Dönüş yolunda patikadan yürüyerek dönmeyi seçiyorum. Bu seferki rotam aşağıdakinden de ilginç: tünellerden, dar yollardan yürümek gerekiyor. 100 yıl önce bu dağlarda açılmış tüneller, inşa edilmiş duvarlar arasından yürümek pek de kolay değil ama macera tutkunlarını adrenaline doyuracak bir rota burası. kimi yerlerde neredeyse sürünmek gerekiyor...
Çadırıma döndüğümde hormonlarım coşmuş durumdaydı. Hem doğa hem de macera dolu rota dopomin-seretonin seviyemi tavan yaptırmıştı. Şarabım da soğumuştu zaten. Hava da kararırken etrafta oturacak bir yer aradım ve Orman Amcanın barakasına ulaştım. Osman Amca amcaoğluyla kağıt oynarken ben de kenarda ufaktan demlendim durdum. Sonra hava kararmasına yakın çadırıma geçtim. Yanımda getirdiklerim ve yolda aldıklarımla tıka basa doyurdum karnımı. Gökyüzünde ne çok yıldız olduğunu görebileceğiniz kadar ışık kirliliğinden uzak bir yerde olmak ne güzel! Erkenden yatıyorum tüm günün yorgunluğu üstüne.
Sabah çok da erken kalkmıyorum. Kahvaltı için Acarlar Longozu'na gideceğim, açılmamıştır belki çok erken. 10 gibi longoza ulaştığımda açılmıştı longozun başındaki kafe. Menemen ve kahvaltı tabağıyla tıka basa doyuruyorum karnımı. Haziranda açmış olurmuş nilüferler. Longozda deniz bisikletiyle gezme şansınız da var. Ben bunu bir sonraki gelişime bırakıp yola koyuluyorum. Yine köy yollarından Kerpe'ye kadar gidiyorum yolda Cebeci ve Kefken'i ziyaret edip. Cebeci açıklarındaki Kefken Adası'na bakıyorum uzaktan. Karadeniz'deki insan yerleşimi olan tek Türk adası burası.
Dönüşü Şile Ağva yolu üzerinden yapıyorum. Yollar çok virajlı ve hele önünüze bir kamyon çıkarsa sollama şansınız da yok, o yüzden yolu uzatmayı göze alanlar anca gitsin bu yoldan.
Maden Deresi de Acarlar Longozu da kesinlikle yeniden ziyaret etmem gereken yerlerden.
Fotoğraf Listesi:
1- Maden Deresi'nde kurduğum çadır alanı
2- Patika boyunca aşılacak oyulmuş dağlar
3- Maden Deresi'ndeki şelale
4- Acarlar Longozu'ndaki yürüyüş yolu
5- Acarlar Longozu
Önerilen Sayfalar:
- İznik ve Yenişehir
* İstanbul'a yakın çadır kuracağınız adresler arıyorsanız iki önerim daha var:
- İğneada'da iki gün çadır tatili,
- Uçmakdere'de Kamp ve Şarköy'e kadar uzanmak...
* Karasu'ya yakın günübirlik bir gezi arayışı içindeyseniz:
- Ballıkayalar'da Piknik
* Karasu'nun doğusunda bir öneri:
- Amasra - Betona Esir Olmadan Önce
İstanbul'dan arabanızla yol açıksa 2 - 2.5 saatte İzmit-Kandıra üzerinden Kerpe'ye ulaşabilirsiniz. Kerpe özellikle deniz kenarındaki ilginç kaya yapılarıyla meşhur ama benim karşıma yazlıklarla işgal edilmiş bir kasaba çıktı. İlk molamı Kerpe'de deniz kenarındaki bir çay bahçesinde verdim. Okulların açık olduğu aylarda in cin top oynayan kasabalardan Kerpe. Bir kaç emekli dışında kimse yok plajda da kafelerde de. Yine de bakkaldan akşam için bir kaç sebze meyve alıyorum. Yol boyunca erik, çilek ve domates yığdım arabaya. Hem yolda yerim hem de İstanbul'a dönüşte diye.
Kerpe'den sonra Kefken üzerinden köy yollarıyla Karasu'ya doğru devam ediyorum. Denizköy'e gelince rotamı Acarlar Longozu'na çeviriyorum. İğneada'daki longozu görememiştim ama burdaki küçük longozu çok beğendim. Suyun içindeki ağaçlar ve suyun yüzeyini örten nilüferler hele bi de çiçek açtıklarında ne güzel olurlar kim bilir... Yaklaşık 400-500 metrelik bir yürüyüş yolu boyunca uzanıyor longoz ve kenarında da bir kafe var. Bu yolun bir de dönüşü olacağından ziyaretimi kısa kesiyorum. Acarlar Longozunu bulmak gayet kolay: Denizköy'e gelirken kahverengi Acarlar Longozu okları sizi longoza kadar ulaştıracak.
Denizköy'den Karasu'ya gidince görüyorum ki burası da betona yenilmiş bir kasabaymış. Benim hedefimde neyse ki Maden Deresi var. Karasu'yu yaklaşık 10 km geçince sağa doğru Maden Deresi tabelasını takip ederek, yeşillikler arasındaki köy yollarını aşarak ulaşılıyor Maden Deresi'ne. Maden Deresi günübirlik piknik için de gelinebilecek bir yer. Kocaman bir futbol sahası da var... Ayrıca 6-7 tane yeni yapılmış prefabrik ev de misafirlerini bekliyor. 20 TL ödüyorum çadırımı burada kurmak için. Gece bir bekçi mekanı bekliyormuş. Dere kenarındaki bu tesisi geçtikten sonra güzel bir yürüyüş rotası sizi bekliyor. Çadırımı ortalık bir yere kuruyorum, nasıl olsa güneş dağların tepesinden en erken 8'de doğacak... Gölgelik yer aramama gerek yok. Ortalık boş, şarabımı da soğusun diye dere yatağında sote bir yere koyuyorum. Ve başlıyorum yürüyüşe.
Maden Deresi bundan 100 sene kadar önce Fransızlar tarafından işletilen kurşun madeninin kalıntılarına ev sahipliği yapıyor. Yukarıdaki şelaleye ulaşılabilen iki rota var: Dere boyunca ya da yukarıya giderken sol taraftaki patika boyunca giden yollar. Dereyle beraber yürüyecekler taşların üstünden sekme becerilerine bağlı olarak 1-2 kez ıslanmayı göze alacaklar. Ben bir kez ayakkabılarımı çoraplarımı çıkarıp, paçalarımı sıvayıp kat ettim dereyi onun dışında taşların üstünden seke seke karşıya geçtim gerekli yerlerde. Gidişte dere boyunca görülen beton yapılar Lost dizisindeki adadaymış hissi yaratıyor. Yeşillikler arasında kuş sesleir içinde yaklaşık 1 saatte ulaşılıyor şelaleye. Oksijene doyuyor ciğerleriniz. İstanbul'dan kaçıp buralara gelmiş biri olarak bu kadar yeşil gözlerimi alıyor.
Yolun sonunda yaklaşık 5 metrelik bir şelale bekliyor sizi. Şelaleye yukardan da bakabilirsiniz. Geriden sola patikayla yukarıya tırmanıp sonra sağdan devam edince şelaleye ulaşacaksınız. Şelale aslında oturmak, içmek için çok güzel bir ortam sunuyor. Bir dahaki gidişimde, o dereye yatırdığım şarabı buraya çıkarsam daha güzel olur. Daha gündüz vakti, şöyle şırıl şırıl dere sesi eşliğinde burda güzel içilir. Bu arada etrafa şişelerinizi, çöplerinizi atmazsanız sevinirim...
Dönüş yolunda patikadan yürüyerek dönmeyi seçiyorum. Bu seferki rotam aşağıdakinden de ilginç: tünellerden, dar yollardan yürümek gerekiyor. 100 yıl önce bu dağlarda açılmış tüneller, inşa edilmiş duvarlar arasından yürümek pek de kolay değil ama macera tutkunlarını adrenaline doyuracak bir rota burası. kimi yerlerde neredeyse sürünmek gerekiyor...
Çadırıma döndüğümde hormonlarım coşmuş durumdaydı. Hem doğa hem de macera dolu rota dopomin-seretonin seviyemi tavan yaptırmıştı. Şarabım da soğumuştu zaten. Hava da kararırken etrafta oturacak bir yer aradım ve Orman Amcanın barakasına ulaştım. Osman Amca amcaoğluyla kağıt oynarken ben de kenarda ufaktan demlendim durdum. Sonra hava kararmasına yakın çadırıma geçtim. Yanımda getirdiklerim ve yolda aldıklarımla tıka basa doyurdum karnımı. Gökyüzünde ne çok yıldız olduğunu görebileceğiniz kadar ışık kirliliğinden uzak bir yerde olmak ne güzel! Erkenden yatıyorum tüm günün yorgunluğu üstüne.
Sabah çok da erken kalkmıyorum. Kahvaltı için Acarlar Longozu'na gideceğim, açılmamıştır belki çok erken. 10 gibi longoza ulaştığımda açılmıştı longozun başındaki kafe. Menemen ve kahvaltı tabağıyla tıka basa doyuruyorum karnımı. Haziranda açmış olurmuş nilüferler. Longozda deniz bisikletiyle gezme şansınız da var. Ben bunu bir sonraki gelişime bırakıp yola koyuluyorum. Yine köy yollarından Kerpe'ye kadar gidiyorum yolda Cebeci ve Kefken'i ziyaret edip. Cebeci açıklarındaki Kefken Adası'na bakıyorum uzaktan. Karadeniz'deki insan yerleşimi olan tek Türk adası burası.
Dönüşü Şile Ağva yolu üzerinden yapıyorum. Yollar çok virajlı ve hele önünüze bir kamyon çıkarsa sollama şansınız da yok, o yüzden yolu uzatmayı göze alanlar anca gitsin bu yoldan.
Maden Deresi de Acarlar Longozu da kesinlikle yeniden ziyaret etmem gereken yerlerden.
Fotoğraf Listesi:
1- Maden Deresi'nde kurduğum çadır alanı
2- Patika boyunca aşılacak oyulmuş dağlar
3- Maden Deresi'ndeki şelale
4- Acarlar Longozu'ndaki yürüyüş yolu
5- Acarlar Longozu
Önerilen Sayfalar:
- İznik ve Yenişehir
* İstanbul'a yakın çadır kuracağınız adresler arıyorsanız iki önerim daha var:
- İğneada'da iki gün çadır tatili,
- Uçmakdere'de Kamp ve Şarköy'e kadar uzanmak...
* Karasu'ya yakın günübirlik bir gezi arayışı içindeyseniz:
- Ballıkayalar'da Piknik
* Karasu'nun doğusunda bir öneri:
- Amasra - Betona Esir Olmadan Önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder