Brüksel gezimin bir gününü günübirliğine Lüksemburg'a ayırdım. Aslında niyetim gece de kalmaktı ama sonrasında Torino'ya geçmenin Brüksel'den çok daha kolay olacağını anlayıp sabah gidip akşam döndüm. Gerçi Brüksel - Torino şeklinde aldığım Ryan Air uçağı meğer Charleroi'dan kalkıyormuş. Yani Brüksel'e tren + otobüsle yaklaşık 1.45 - 2 saat mesafeden. Charleroi - Lüksemburg arasında otobüsle ulaşım imkanı da varmış. (Yani benim yaptığımdan daha iyi bir plan da yapılabilirmiş onu demeye çalışıyorum.)
İnternette tren bileti için çok değişik fiyatlar çıktı karşıma. Aynı gidiş - dönüş biletini 80 € yerine nasıl 45 €'ya aldım hiç anlamadım. Avrupa'da tren bileti aldığınızda çıktısını yanınızda taşımanızı isteyebilirler, hazırlıklı olun.
Gelelim Lüksemburg'a. Sabah 6.30 treni 3.30 saatlik yolculuğun ardından 10'da vardı Lüksemburg'a. Öncelikle belirteyim Lüksemburg küçük bir ülke ve şehir. Ben her yeri yürüyerek gezdim. Tek problem şehrin engebeli yapısı nedeniyle topografyasını kafama oturtmaktaki zorluk oldu. Şehrin merkezi kolay ama nehre doğru inince olayı biraz karıştırdım. Şimdi teker teker anlatayım Lüksemburg'un nasıl bir yer olduğunu.
Büyük Roma İmparatorluğu zamanında da bu topraklarda tek tük yerleşimler varmış ama Lüksemburglular tarihlerini 963'te buraya gelip Lüksemburg Kalesini inşa ettiren Ardennes Kontu 1. Siegdried'a dayandırıyorlar. Bugün Orta Çağdan kalma kale surlarıyla UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan Lüksemburg şehir merkezine gardan indikten sonra viyadüğü geçerek ulaşıyoruz. Etrafı vadilerle oyulmuş bir plato görünümündeki bu eski yerleşim yerini karşınıza aldığınızda ilk iki vadi Grund ve Pfaffenthal. Pfaffenthal'in diğer tarafındaki tepeyse Kirchberg. İşte bu Kirchberg'den Gara ulaşmaya çalışırken karşıma çıkan Clausen'dir benim tüm geometrik hesaplarımı bozan! Neyse sonunda bu engebeli yapının nemenem olduğunu bu 4 semti de yerli yerine koyup anladım.
Lüksemburg'u yürüyerek gezmek isteyenler için 2 yürüyüş rotası yapılmış. İlki gayet kolay: Wenzel rotası. Bu rota sizi üst şehirden Chemin de la Cornishe boyunca aşağıya indirir, Bock tepesinin orada dolaştırıp Pfaffenthal'in ucundan karşı tarafa geçirir sonra sa Ground'da dolaştırıp tekrar yukarı şehre çıkartır. Sonunda yukarı şehre çıkmak için yürümenize de gerek yok; Ground'daki asansörle rahatça yukarı çıkabilirsiniz. Asıl zor olan Vauban rotası. Bu rota sizi merkezden alıp dağ bayır koruluk geçirir ve en son Kitchberg'e kadar götürür.
Şimdi gelelim Lüksemburg'da neler göreceğinize. Öncelikle viyadüğü geçince şehrin kurulu olduğu platonun başında şehirdeki tek katedrali Notre Dame Katedrali'ni ziyaret edebilirsiniz. 1613'te inşa edilen bu katedralin hemen batısında Gëlle Fra Anıtı var. Ayrıca Christmas zamanı burada bir de pazar kuruluyor. Bir başka Christmas pazarı da buz pistinin etrafında Place Guillaume'de yer alıyor. Turist Information da bu meydanın batı ucunda. Hemen çapraza geçerseniz bu sefer de Place d'Armes'a ulaşırsınız. Bu meydanların etrafındaki caddeler alışveriş yapmak isteyenler için lüks markalarla dolu. Bu arada madem konu açıldı Lüksemburg 500.000 civarı nüfusu olsa da çok zengin bir ülke olduğu için fiyatları Avrupa standartlarından da yüksek. Bir tek vergi cenneti olduğu için sigara ucuz. Onu da kimi yerlerde böyle 1000'lik paketlerde bile satıyorlar. Ben görmesem inanmazdım...
Doğuya giderseniz Dükün sarayını ve Ulusal Tarih ve Sanat Müzesi'ni görebilirsiniz. Biraz daha ilerisiyse Bock surlarının olduğu Grund'la Pfaffenthal'i birbirinden ayıran tarihi kısım. Benim şanssızlığım Mart-Ekim arasında gelmediğim için şehir surlarının altındaki tüneller ne yazık ki kapalı. Yoksa bu surların altı da çok ilginçmiş duyduğum kadarıyla.
Bock kısmından aşağı inerken özellikle 1700'lerde kırmızı taştan yapılmış olan köprü çok güzel. Bu taşı Ürdün Petra'da da çok kullanmışlardı. Manzaranın tadını çıkara çıkara Grund kısmına inince Doğal Tarih Müzesi çıkıyor tarihi yapıların arasında. Grund kısmı da Pfaffenthal kısmı da çok küçük ama keyifli yerler. Hele yazın çok daha keyifli olacağı belli. Benim gittiğim Aralık ayı hazır turist de gelmiyorken şehrin tadilat zamanı ilan edilmiş. Bütün şehir kocaman bir şantiye alanına dönmüştü. Lüksemburg'un önemli gelir kaynaklarından biri turizm. O yüzden sezon açılmadan hazırlıklarını tamamlamak istiyorlar belli ki.
Grund'dan asansörle yukarı çıkınca zil çalan karnımın sesine kulak veriyorum. Restoranlar çok da ucuz değil ama sonunda gözüme bir pizzacıyı kestiriyorum. Bacchus'te İngilizce menü yok ama yine de güzel bir pizzada anlaşıyoruz garsonla. Bu arada Lüksemburg'da Almanca Fransızca ve Lüksemburgca olmak üzere 3 ana dil var. Eğer bu dillerden birini biliyorsanız işiniz kolay aksi takdirde benim gibi bön bön bakarsınız bütün tabelalara. Yine de konuştuğum insanlar İngilizce biliyorlardı. Neyse Bacchus'e geri dönelim. Önden gelen müessesenin ikramı hafif şarap-şampanya karışımı kremon lezzetli bir içki. Pizza da güzel.
Lüksemburg'da hemen bütün merkezi yerlerde ücretsiz Wi Fi bulabilirsiniz. "Koskoca Dükle Düşese de bu yakışırdı tabii!" diye düşünürken bu hizmetin Avrupa Birliği'nin hediyesi olduğunu öğreniyorum. Yani yolda internet üzerinden konuşma yaparken hattınız kesilirse Düşese saydırmayın diye söylüyorum.
Bu sefer biraz daha kuzeyden başlıyorum gezmeye. Önce 3 kulelerin altındaki kapıdan geçiyorum. Dolana dolana Kirchberg'e çıkıncaysa karşıma şimdilerde müze yapılmış Fort Thüngen çıkıyor. MUDAM müzesinin hemen önünde yer alıyor bu 1800'lerden kalma yapı.
Dönüş vakti geldi. Aralık ayında 3-4 derece sıcaklıkta dolaştım durdum bu Orta Çağ kasabası havasındaki şehri. Gerçi etrafta bolca yeni bina ve köprü de vardı... Yani bir Brugge değil Lüksemburg. Yine de bir günü olanlar keyifli vakit geçirecektir burada. 2 günü ve altında arabası olanlar ülkenin diğer şehirlerine de göz atabilirler tabii... Ne de olsa toplam alanı İstanbul kadar bir ülkeden bahsediyoruz, bir günlüğüne de Şile - Ağva - Polonezköy yaparsınız.
Brüksel'e dönüp ardından geziye Torino ile devam etme vakti... Onu da önümüzdeki ay anlatayım.
Fotoğraf Listesi:
1- Yukarıdan Grund semti
2- 1700'lerde yapılmış köprü
3- Pfafenthal'le Grund'ü ayıran köprü
4- Fort Thüngen
5- Grund'de dere boyunca sıralanmış evler
Önerilen Sayfalar:
- Bir başka Ortaçağ şehri: Bruge ve Antwerp'te Bir Haftasonu
- 3.30 saat uzaklıktaki Brüksel: Brüksel ve Art Nouveau
- Köprüde gördüğüm pembe taşların Petra'daki kullanımı için: Koştura Koştura Ürdün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder