karadeniz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
karadeniz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Aralık 2011 Salı

İstanbul Karaburun'da Karadeniz Havası


İzmir Karaburun değil bu anlatacağım, İstanbul'daki Karaburun. Karadeniz kıyısında yer alan, şehre 70-80 km uzaklıktaki bu balıkçı köyüne Kasım ayının sonlarında serin bi havada gidiyoruz. Hem yürüyüş yapmak hem de fotoğraf çekmek hedefimiz... TEM boyunca Hadımköy sapağına kadar gittikten sonra kuzeye sapıp ardından Karaburun tabelalarını takip ediyoruz. Köyde limana park edip başlıyoruz gezmeye. Güneş bulutların arkasına her saklandığında üşütüyor Karadeniz'in havası. Limandan sola doğru gidip deniz fenerine doğru tırmanıyoruz. Bir tarafta deniz feneri, bir tarafta alabildiğine uzanan Karadeniz... Limana dönen balıkçı gemilerinin ardı sıra giden martılar balık tutmaya çalışmaktansa hazır tutulmuşunu yemenin derdindeler.

Aşağı doğru deniz kıyısına iniyoruz. Fotoğraf çekmek için güzel bir yere gelmişiz. Sahilden yukarıya tırmanıp köyün sokaklarında dolaşıyoruz. Aylardan Kasım günlerden Salı olunca ortalıkta in cin top oynuyor. Yazın ve haftasonları kalabalıklara teslim olan köy burası değil sanki.

Tekrar limana inip bu sefer doğuya doğru sahil boyunca yürüyüşe çıkıyoruz. Sahil çok güzel; enine 30 metre boyuna 5 km uzanıyor neredeyse... Taşsız kumlarda yazın keyif çatmak güzel olur mutlaka ama Karadeniz'in soğuk suları Temmuz'dan önce ısınmaz, Ağustos'un sonuna kadar da ancak tutar bu sıcaklığı. Sahil boyunca boş kaldırımda yürüyoruz. Bir tarafta deniz ve kumsal diğer tarafta da yol kenarında tek sıra evler, pansiyonlar ve lokantalar uzanıyor. Denizde dikine yapılmış iskele gibi taşlık kısımlar sanırım Karadeniz akıntılarından etkilenmeden rahat rahat yüzmek için yapılmış.

Sonunda kaldırım da binalar da bitiyor. Yolun sonu geri dönüş vakti. Karnımız da acıktı... Limanda Hanimeli isimli mekan fazla havalı ve pahalı görünüyor. Tam karşısındaki salaş balıkçının bahçesine oturuyoruz. Balıklar ya daha yeni tutulmuş ya da 1-2 saat önce. Tekir, hamsi ve istavrit sipariş ediyoruz. Ortaya da salata... Balıklar çok lezzetli; martılar boşuna üşüşmemiş balıkçı teknelerine... Üç çeşit balık, salata ve içeceğe 55 lira hesap ödeyip kalkıyoruz. Tadı damağımızda kalıyor balıkların. Yazın yüzmeye ve konaklamaya da gelme niyetiyle ayrılıyoruz Karaburun'dan.

dinceryazici79@gmail.com

Foroğraf Listesi:

1- Deniz Baba Türbesi
2- Balıkçı gemileri peşi sıra karnını doyurmaya çalışan kuşlar
3- Deniz feneri
4- Deniz feneri etrafında yürüyüş
5- Tepeden Karaburun sahili

Önerilen Sayfalar:

Ballıkayalar'da Piknik
İstanbul'da Erguvan Peşinde...
Yeşilköy'de günübirlik gezinti - Akvaryum ve Havacılık Müzesi

26 Eylül 2010 Pazar

Sümela Manastırı



2010 Eylül'ünde Trabzon'da boş bir yarım günüm var. Hep merak ettiğim Sümela Manastırı'nı ziyaret etmek için bundan uygun zaman olamaz. Hava ne çok sıcak, ne çok soğuk. Gerçi şehirde tişörtle gezerken dağın yamaçlarında giymek için yanıma bir hırka almakla iyi etmişim. Hafiften serpiştiren yağmura karşı bi şemsiye de fena olmazmış ama o kadar tedbirli gelme şansım yoktu.

Maçka taraflarındaki Sümela Manastırı'na gitmek için araba kiralamak ya da bir taksiyle anlaşmak da bir yol ama Çömlekçiler'den kalkan minibüslerle de kolayca manastıra kadar çıkabilirsiniz. Yolları bilmediğimizden minibüste karar kıldık. Sezon bitmiş olmasına rağmen şanslıyız ki minibüsün kalkmasına sadece 10 dakika kala minibüsteki yerimizi aldık. Sezonda 15 lira olan git-gel fiyatı fazla misafir olmadığından 20 liraya çıkmış. Yaklaşık 45 dakika süren bir yolculukla Sümela Manastırı'na ulaşıyoruz. Minibüs bizi 3 saat sonra aşağıdan alacak.

Açık havalarda güzel bir manzarası olduğu söylenen manastırdan aşağıya baktığımızda sis ve bulutlar dışında pek bir şey görme şansımız olmuyor ama zaman zaman katman katman çöken sis mistik havayı arttırıcı bir etki yapıyor.

Manastırdaki binaların yarısı restorasyon çalışmaları nedeniyle kapalı, kalanlarsa gözünüze biraz fazla yeni gelebilir. Keza duvarlardaki resimlere kazınmış Türkçe, Rumca ve İngilizce yazılar da rahatsızlık yaratabilir ama yine de güzel ambiyansı olan bir yapı duruyor karşımızda. Ayrıca enteresan bir şekilde çok da fotojenik... Her bina böyle güzel çıkmaz fotoğraflarda. Işık ve rengin ötesinde kendine has bir fotojenikliği var Sümela Manastırı'nın.

Manastır gezisinin ardından 1-2 kilometrelik dolanbaçlı bir dağ yolundan aşağı iniyoruz. Asfalt yola alternatif bu dağ yolundan dolana dolana yürürken oksijene gark ettiğinizi düşüneceksiniz. Kökleri toprağın üzerinde yayılan ağaçlar burada ilgimizi çekiyor. Eğer minibüsle ya da kendi arabanızla değil de otobüsle gelmişseniz 'aşağı'dan 'yukarı'ya ya yürüyerek ya da orda bulabileceğiniz minibüslerle çıkmak zorundasınız çünkü yeni yapılmış asfalt yoldan minibüsten büyük araçlar geçemiyormuş.

Aşağıda bulunan tesiste yöresel yemekler ve balık bulma şansınız var. Ben tercihimi mıhlamadan yana kullanıyorum ve memnun kalıyorum. Sadece Sümela Manastırını görmek için değil yeşilliklerin içince Karadeniz'in tadını çıkarmak, dere kenarında oturup yiyip içmek için bile gidilebilecek bu mekandan ayrılıp minibüse binerken bir sonraki Trabzon gezimin planını yapmaya başladım bile: Uzungöl'e çıkmak.

Önerilen Sayfalar:

- Trabzon'a gelmişken Uzungöl'e çıkmak isteyenler Trabzon Uzungöl gezi yazısına göz atabilirler.
Trabzon Merkez ve Ayder
Amasra - Betona Esir Olmadan Önce
- Bu topraklardaki eski Rum yerleşimlerine örnekler: Üç Eski Rum Köyü...

dinceryazici79@gmail.com