Nisan 2010. Ne kadar şort giyip dışarı çıksam da değil yaz, bahar bile gelmiyor bir türlü. Bu sene çok uzadı soğuklar... Sonunda 3 günlük bir boş günüm oldu ve baharı saklandığı yerden gidip getirme görevini üstlendim. Babamla arabaya atladık ve Kaz Dağları'na doğru yola çıktık Bursa'dan. Kaz Dağları'nı keşfe çıkmak deyince aklımda dağlarda gezmek, dağ köylerinde konaklamak gibi fikirler vardı ancak Kaz Dağları milli park statüsünde olduğu için sadece eteklerindeki köylerde konaklanabilen bir yermiş. Yaz aylarında rehberler eşliğinde milli park içinde gezmeye izin veriliyormuş ama bizim böyle bir şansımız olmadı. Kaz Dağları'nı son yıllarda siyanürle altın çıkartma faaliyetleri nedeniyle çok sık duyuyordum. Köylerin hepsinde altın madenine karşı halkın tepkisini gösteren afişler vardı. Bu doğaya zarar verecek madenleri işletmeye kalkmak gidip gördükten sonra daha da saçma geldi bana.
Çarşamba sabahı yağmurlu bir günde çıktık Bursa'dan. Edremit'e kadar yağmur devam etti. Bahar daha görünürlerde yoktu. Edremit ve Akçay'da mola vererek ilk hedeflerimizden biri olan Güre'ye ulaştık. Kaplıca seven biri olarak Güre'nin kaplıcalarını görmek istiyordum ancak buradaki kaplıcalar benim pek ilgimi çekmedi. Bursa'da havuzu olan kaplıcalara alışmışım...
Bir sonraki uğradığımız köy Tahtakuşlar Köyü oldu. Tahtakuşlar, Türkiye'nin ilk ve tek köy müzesine ev sahipliği yapıyor. Yöresel ürünler ve kıyafetlerin yanı sıra devasa su kaplumbağası mumyası da ilginçti. Hele ki köyde böyle bir müze olması daha da şaşırtıyor insanı.
Çamlıbel Köyü Tahtakuşlar'a 700 metre uzaklıkta. Gece konaklamak için Tuncel Kurtiz'in işlettiği Zeytinbağı Butik Oteli'nin düşünmüştük. Otel güzel bir oteldi ama ücretleri biraz yüksek gelince başka seçeneklere de bakmaya karar verdik. Geceye çok vardı ne de olsa. Bir sonraki ziyaretimizi Adatepe Köyü'ne yaptık. Bütün bu gezi boyunca beni en çok etkileyen yer Adatepe Köyü oldu. Zamanında bir Rum köyü olan Adatepe su kaynaklarının kıtlığı nedeniyle mübadele sonrası yerleşen yerliler tarafından da terk edilince ıssız bir köye dönüşmüş. Tamamı taş evlerden oluşan köy boş geçen yıllarının ardından İstanbul'dan gelen bir kaç kişi tarafından keşfedilince boş evler birer ikişer el değiştirmeye başlamış. Teker teker restore edilen evlerin kimisinde ev sahipleri konaklıyor, kimileri de pansiyon, resim atelyesi gibi değişik amaçlarla kullanılıyor. Bu gece konaklayacağımız yeri bulmuştuk sonunda. Hava daha yeterince sıcak da değildi ama belki yarın baharı buralarda bulabilirdik.
Yine de hemen yerleşmeyip bir de Yeşilyurt Köyü'ne gittik. İnternetten yaptığım aramalar sonucu oluşturduğum listede bu köy de vardı. Yeşilyurt Köyü'ndeki evler Adatepe'dekilerle karşılaştırılırsa mimari bazı farklılıklar vardı. Konak tarzında evler daha çok. Yeşilyurt Köyü de güzeldi ama ben Adatepe'nin büyüsünden kurtulamadığım için fikrimizi değiştirmedik. Adatepe Pansiyon'u arayıp oda ayırttık.
Buralara kadar gelmişken Assos'a da uğramaya karar verdik. Öğleden sonra Behramkale'deydik. Yolumuzun üstünde Kadırga Koyu mutlaka uğranması gereken güzel bir plaja sahip. Assos'ta Apollon Tapınağı'ndan Ege manzarası çok güzeldi. Assos'ta tarihi kalıntıları dolaşıp ardından kahvedeki taş masalarda sakızlı Türk kahvelerimizi içip indik aşağıya. Ayvacık üzerinden yaptık dönüşü.
Karanlık çökerken vardık Adatepe'ye. Adatepe de pansiyon da boş. Akşam yemeği yiyebileceğimiz en yakın yer Küçükkuyu'da. Yemeğin ardından odamıza çıktığımızda kaloriferler çalıştığı için sıcaktı odamız. Sabaha karşı sönen kaloriferden dolayı biraz üşüdük ama yine de erken saatte güne böyle bir yerde başlamak herşeye değer. Adatepe sokaklarında biraz dolaşıp Zeus Altarı'na doğru yürümeye başladık. Mezarlığı geçtikten sonra sağa doğru sapan yoldan 400-500 metre yürüyünce karşımıza çıktı Zeus Altarı. Kayanın üstündeki sunaktan manzara alabildiğine uzanıyor karşımızda. Büyüleyici bir görüntü...
İkinci gece Zeytinbağı Oteli'nde konaklamaya karar veriyoruz. Ama önce Cunda'ya uzanıyoruz. Yıllar var Cunda'ya gitmeyeli... Sahilinde çaylarımızı içip ara sokaklarına dalıyoruz hemen. Bir dahaki sefere Cunda'da restore edilmekte olan kilisenin bahçesindeki pansiyonda kalmaya karar verip ayrılıyoruz Cunda'dan.
Dönüşte Hasan Boğuldu'ya ve Sütüven Şelalesine uğruyoruz. Sütüven Şelalesi'nden yürüyerek 200-300 metrelik bir mesafeyle ulaşılıyor Hasanboğuldu'ya. Nehir sularının oluşturduğu küçük bi gölet. Suyu buz gibi... Bahar daha buralara da gelmemiş.
Akşam yemeğimizi Zeytinbağı Otel'in bahçesinde yemeye başlıyoruz ama soğuk içimize işleyince içeride devam ediyoruz. Bütün köylerin ortak özelliği dağın eteklerinde kendilerini gizlemeleri, aşağıdan görülmemeleri ama güzel bir manzaraya sahip olmaları. Akşam köy kahvesinde çaylarımızı içip çok geçe kalmadan yatıyoruz.
Dönüş yolumuz çok uzun. Çanakkale üzerinden Tekirdağ oradan İstanbul. Sabah 8 de kahvaltımızı bitirip yola çıkıyoruz. İstanbul'a gelmeden Kıyıköy'e uğrama niyetimiz var. Kıyıköy'e ulaştığımızda saat 3'ü geçiyor. Rumelifeneri'ne çok benziyor Kıyıköy. Yani keyifli arkadaşlarla gelinince iyi vakit geçirebileceğiniz ama keyif işini köyün kendisine bırakırsanız hayal kırıklığına uğrayabileceğiniz bir yer. Fenerin yanında Karadeniz'e karşı balıklarımızı yerken Ege ve Marmara'dan sonra bugünkü üçüncü denizimizi gördüğümüzü fark ediyoruz. Akşam İstanbul'a vardığımızda turşumuz çıkmış durumda. Sanırım dönüşteki Trakya kısmı biraz fazla geldi. Kaz Dağları ve Adatepe hayalleriyle uykuya dalıyorum. Ve tabii hala bulamadığım baharın da...
Kaz Dağları'nı keşfe çıkacaklara öneriler:
* Altınızda araba ya da motorlu bir araç olmadan Kaz Dağları'nı keşfe çıkmak işinizi çok zorlaştırabilir. Ulaşım olayını iyice araştırmadan bu geziye çıkmayın. Turlarla tatile çıkmak ilginizi çekiyorsa bu da bir seçenek olarak değerlendirilebilir.
* Dolu sezonda değilseniz kalacağınız yerler konaklamada indirim yapacaklardır. Yine de yemek olayını netleştirmeyi unutmayın.
* Gitmişken bal, zeytinyağı, nar ekşisi ve bilimum gıda maddesi almadan gelmeyin. Cunda'da zeytin kolonyası ve sakız reçeli bulunabileceği gibi sakızlı Türk kahvesi de bulabilirsiniz.
Fotoğraflar:
1-Adatepe Köyü
2-Tahtakuşlar Köy Müzesi
3-Adatepe Köyü
4-Assos'ta Ege Denizi
5-Zeus Altarı'ndan Ege Denizi
6-Cunda sahilinde çay bahçesi
7-Kıyıköy
dinceryazici79@gmail.com
Önerilen Sayfalar:
- Adatepe Köyü'ne bir kez daha uğradım: Üç Eski Rum Köyü...
- Biraz daha Kuzey: Saros Körfezi
- Biraz daha Batı: Bozcaada'da kısa bir tatil
- Biraz daha Güney: İzmir'de Bir Gün
- Biraz daha Doğu: Frig Vadisi'ni Gezememe
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder