Uzun bir gezinin kısa bir parçası için Mardin'deyiz. Mardin'de
geçirilecek sadece bir gecemiz var. Ankara'dan 13:50 Anadolujet uçağıyla hareket ediyoruz Mardin'e; 3'ü geçerek iniyoruz. 35 liraya taksiyle Mardin'e ulaşmak mümkün ama biz havaalanının dışına kadar yürüyüp sağa giden dolmuşlara atlayıp 2,5 liraya ulaşıyoruz eski şehrin girişine kadar.
Rezervasyonumuzu Tatlıdede Otel'ine yaptırmıştık. Güzel bir tercih olmuş Tatlıdede; gecenin ilerleyen saatlerinde şehri dolaşırken apartman gibi Artuklu Otel'ini görünce daha iyi anlıyoruz bunu. Zaten Artuklu Otel "evlilik cüzdanı olmadan almıyoruz" diyen bir otel.
Hava kararmadan Mardin'in eski sokaklarındayız. Restore edilmiş ya da edilmemiş bütün binaların sarı toprak tonu şehre çok yakışmış. Meşhur postanenin önünden devam edip Sabancıların açtığı müzeden aşağı doğru kıvrılıyoruz. Gerçekten de Türkçe-Arapça-Kürtçe ve ayırt edebildiğimiz kadarıyla Süryanice konuşmalar dolaşıyor sürekli etrafımızda. Yaşamın sürdüğü evlerin arasındaki sokaklar ıssızlaşıyor hava kararmaya başladıkça. Günlerden cumartesi, etrafta alemlere akmak için ya da iş dönüşü evine koşuşturan insan kalabalığı yok.
Dönüşte Süryani Şarabımızı alıp otelimize dönüyoruz. Otelde şarap yokmuş. Terastaki masaya kurulup içmeye başlıyoruz. Kimse yok etrafta, kasım ayı olmasına rağmen hava çok güzel... Gecikmemek için çok uzatmıyoruz bu geceyi ama tadı hala damağımda.
Sabah 6.30'da kalkıp bir de sabah ışıklarıyla dolaşıyoruz eski şehirde. Kimi kahveler bu saatte dolmaya başlamış, oysa günlerden pazar. Kebapçılar bile açılmış dükkanlarını hazır hale getirmeye çalışıyorlar. Koldaki saat ya da duvardaki takvimden ziyade, gün ışığına göre hayatın devam ettiği yerleri özlemişim. Mardin'in sokakları sabah ayrı güzel. 2 kişi için 150 tl otel ücretini ödeyip ayrılıyoruz Tatlıdede'den. Mardin'e yeniden gelmek lazım düşünceleri de dolaşıyor zihnimde; böyle sıkıştırmadan, demini ala ala içmek için...
Hasankeyf bir sonraki ziyaret edeceğimiz yer. Önce Midyat'a gidiyoruz, ardından Hasankeyf'e. 2 saat sonra Hasankeyf'teyiz. Hasankeyf'in, Kapadokya Zelve Vadisi'ne benzeyen kayalara oyulmuş evlerin olduğu kısmı ziyaretçi girişine kapatılmış. Açıklama bir turistin üstüne kaya düştüğü için olduğu şeklinde ama kafamızda hemen komplo teorileri uçuşmaya başlıyor: Ilısu Barajı olmasın bu yasaklamanın sebebi? Muhtemelen uyduruyoruz ama Hasankeyf'i gündemde tutmama çabası da çok aşikar.
Hasankeyf'e inince etrafımızı hemen çocuklar sarıyor. Bir kısmı rehberlik yapıyor bir kısmı yabancılarla sohbet etme derdinde. Türkçe konuşanlarda söyleyeceklerini Kürtçe'den çevirerek söyleyenlerin yavaşlığı var. Sürekli Hasankeyf'e gelen turistlerden öğrendikleri, çocukluklarına yakışmayan kelimeler de dikkat çekiyor. Küçük tatlı bir kız takılıyor peşimize ve dolmuşa binene kadar geziyor bizimle, bıcır bıcır anlatıp duruyor.
Hasankeyf'i görmek için aralardan yukarıya çıkıyoruz. Sonra ben gaza gelip bir kuleye tırmanıyorum merdivenlerden. Burada da manzara güzel ama daracık kuleye tırmanmak da inmek de tepesinde durmak da çok zor bir süreç. Etrafında herhangi bir engelleme olmayan kuleye tırmanıp inerken daracık merdivenlerde başka birileriyle karşılaşmak da buyuk problem. Zaten yasak olan böyle bir hareketi yapmak konusunda özellikle klostrofobisi olanlar tekrar düşünsün lütfen. Ama inişte özellikle Sagra da Familya'nın kulelerinden iner gibi kıvrılan merdivenleri görmek güzeldi. Yolgecen Hanı isimli cafede oturup Dicle Nehri'ni, yıkık köprünün ayaklarını izlemek de güzeldi. Yıllardır yapılmaması için uğraşılan baraj sular altında bırakmadan gidip görünce daha bir karşı çıkıyor insan Ilısu Barajı'na.
Rotamız Gaziantep ve ordan Halep'e geçmek şeklinde ama Batman'a ulaşınca anlıyoruz ki bu gece Halep'e ulaşmak hiç mantıklı değil. Batman Antep arası 7 saat...
Önerilen Sayfalar:
- Gaziantep'te günübirlik yeme-içme-gezme
- Hatay'ın lezzetleri
- Günübirlik Halep Gezisi
- Barcelona'da Gaudi'nin peşinde gezmek...
dinceryazici79@gmail.com
geçirilecek sadece bir gecemiz var. Ankara'dan 13:50 Anadolujet uçağıyla hareket ediyoruz Mardin'e; 3'ü geçerek iniyoruz. 35 liraya taksiyle Mardin'e ulaşmak mümkün ama biz havaalanının dışına kadar yürüyüp sağa giden dolmuşlara atlayıp 2,5 liraya ulaşıyoruz eski şehrin girişine kadar.
Rezervasyonumuzu Tatlıdede Otel'ine yaptırmıştık. Güzel bir tercih olmuş Tatlıdede; gecenin ilerleyen saatlerinde şehri dolaşırken apartman gibi Artuklu Otel'ini görünce daha iyi anlıyoruz bunu. Zaten Artuklu Otel "evlilik cüzdanı olmadan almıyoruz" diyen bir otel.
Hava kararmadan Mardin'in eski sokaklarındayız. Restore edilmiş ya da edilmemiş bütün binaların sarı toprak tonu şehre çok yakışmış. Meşhur postanenin önünden devam edip Sabancıların açtığı müzeden aşağı doğru kıvrılıyoruz. Gerçekten de Türkçe-Arapça-Kürtçe ve ayırt edebildiğimiz kadarıyla Süryanice konuşmalar dolaşıyor sürekli etrafımızda. Yaşamın sürdüğü evlerin arasındaki sokaklar ıssızlaşıyor hava kararmaya başladıkça. Günlerden cumartesi, etrafta alemlere akmak için ya da iş dönüşü evine koşuşturan insan kalabalığı yok.
Dönüşte Süryani Şarabımızı alıp otelimize dönüyoruz. Otelde şarap yokmuş. Terastaki masaya kurulup içmeye başlıyoruz. Kimse yok etrafta, kasım ayı olmasına rağmen hava çok güzel... Gecikmemek için çok uzatmıyoruz bu geceyi ama tadı hala damağımda.
Sabah 6.30'da kalkıp bir de sabah ışıklarıyla dolaşıyoruz eski şehirde. Kimi kahveler bu saatte dolmaya başlamış, oysa günlerden pazar. Kebapçılar bile açılmış dükkanlarını hazır hale getirmeye çalışıyorlar. Koldaki saat ya da duvardaki takvimden ziyade, gün ışığına göre hayatın devam ettiği yerleri özlemişim. Mardin'in sokakları sabah ayrı güzel. 2 kişi için 150 tl otel ücretini ödeyip ayrılıyoruz Tatlıdede'den. Mardin'e yeniden gelmek lazım düşünceleri de dolaşıyor zihnimde; böyle sıkıştırmadan, demini ala ala içmek için...
Hasankeyf bir sonraki ziyaret edeceğimiz yer. Önce Midyat'a gidiyoruz, ardından Hasankeyf'e. 2 saat sonra Hasankeyf'teyiz. Hasankeyf'in, Kapadokya Zelve Vadisi'ne benzeyen kayalara oyulmuş evlerin olduğu kısmı ziyaretçi girişine kapatılmış. Açıklama bir turistin üstüne kaya düştüğü için olduğu şeklinde ama kafamızda hemen komplo teorileri uçuşmaya başlıyor: Ilısu Barajı olmasın bu yasaklamanın sebebi? Muhtemelen uyduruyoruz ama Hasankeyf'i gündemde tutmama çabası da çok aşikar.
Hasankeyf'e inince etrafımızı hemen çocuklar sarıyor. Bir kısmı rehberlik yapıyor bir kısmı yabancılarla sohbet etme derdinde. Türkçe konuşanlarda söyleyeceklerini Kürtçe'den çevirerek söyleyenlerin yavaşlığı var. Sürekli Hasankeyf'e gelen turistlerden öğrendikleri, çocukluklarına yakışmayan kelimeler de dikkat çekiyor. Küçük tatlı bir kız takılıyor peşimize ve dolmuşa binene kadar geziyor bizimle, bıcır bıcır anlatıp duruyor.
Hasankeyf'i görmek için aralardan yukarıya çıkıyoruz. Sonra ben gaza gelip bir kuleye tırmanıyorum merdivenlerden. Burada da manzara güzel ama daracık kuleye tırmanmak da inmek de tepesinde durmak da çok zor bir süreç. Etrafında herhangi bir engelleme olmayan kuleye tırmanıp inerken daracık merdivenlerde başka birileriyle karşılaşmak da buyuk problem. Zaten yasak olan böyle bir hareketi yapmak konusunda özellikle klostrofobisi olanlar tekrar düşünsün lütfen. Ama inişte özellikle Sagra da Familya'nın kulelerinden iner gibi kıvrılan merdivenleri görmek güzeldi. Yolgecen Hanı isimli cafede oturup Dicle Nehri'ni, yıkık köprünün ayaklarını izlemek de güzeldi. Yıllardır yapılmaması için uğraşılan baraj sular altında bırakmadan gidip görünce daha bir karşı çıkıyor insan Ilısu Barajı'na.
Rotamız Gaziantep ve ordan Halep'e geçmek şeklinde ama Batman'a ulaşınca anlıyoruz ki bu gece Halep'e ulaşmak hiç mantıklı değil. Batman Antep arası 7 saat...
Önerilen Sayfalar:
- Gaziantep'te günübirlik yeme-içme-gezme
- Hatay'ın lezzetleri
- Günübirlik Halep Gezisi
- Barcelona'da Gaudi'nin peşinde gezmek...
dinceryazici79@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder