Aylardan Kasım. Trabzon'a daha önce de gelmiştim fakat şehrin merkezindense Sümela gibi Uzungöl gibi etrafındaki güzellikleri ziyaret etmeyi tercih etmiştim. Şimdi koca iki günüm varken önce şehrin merkezini turlayayım dedim. Yarın da Ayder Yaylası'na çıkacağım.
Güne merkezde Kuymak yiyerek başladım. Biraz yağlı olsa da Karadeniz'de yenebilecek en lezzetli yemeklerden biri bence Kuymak. (Muhlamayla Kuymak arasındaki farkı ben de tam olarak bilmiyorum). Ardından başladım yürüye yürüye şehri dolaşmaya. Sahil boyunca Batıya yani denizi karşınıza alırsanız sola doğru yürüyerek İlk ziyaret edeceğim yer Aya Sofya'ya vardım. 1200'lerde kilise olarak yapılan daha sonra kilise, cami ve müze olarak işlev gören bu yapı 2013 yılında yeniden camiye çevrildi. Herhangi bir dini yapının başka bir dinin tapınağına dönüştürülmesi hiç kafamın almadığı bir şey. 1950'lerde içindeki ikonalar ortaya çıkarılacak şekilde restore edilmiş bu yapının içi şu an tavanına ve başka bazı yerlerine kumaş kaplanıp (herhalde İsa ve Meryem'in resimleri gözükmesin isteniyordu) cami olarak hizmete açılmış durumda. Bu arada Aya Sofya'yı ziyaretinizde kadınlar kısmının girişindeki çizimlere de bakmanızı tavsiye ederim.
Aya Sofya, son yıllarda sahil doldurulduğu için biraz iç tarafta kalmış ama tepede olduğu için bulunduğu konuma hakim bir yapı. Bahçesindeki kafe de çay içmek, dinlenmek, hatta bir şeyler yemek için hoş bir yer.
Aya Sofya'dan sonra denizi arkama alıp güneye saptım. Şehrin sokakları betona yenilmiş olsa da denize paralel merkeze doğru devam ettim gezmeye. Avni Aker Stadyumu'nun üstünden geçip Trabzon Kalesi'nin surlarına vardım. Surlar denize dik tek sıra uzanıyor ve arkasındaki vadide çevre düzenlemesi yapılarak yeni bir park oluşturulmuş. Arada cafelerin, derenin, bankların ve yeşil alanların olduğu bir park burası. Zağnos Köprüsü'nün iki tarafında vadi boyunca uzanıyor park. Baharda daha güzel olur eminim ki.
Köprüden sonra sahile doğru verev iniyorum çarşının içinden... Öğlen vakti geliyor; daha önce de çok beğendiğim Kalkanoğlu Pilavcısı'nda yemek yeme vakti. Zaten öğlen 2'den sonra yiyecek bir şeyler bulmanın garantisi yok Kalkanoğlu'nda. 1856'da aynı yerde pilavcılığa başlayan işletme öğlen vakti oldukça dolu. Pilavınız gelene kadar çatal-kaşığı koydukları kağıdın üstünde yazan mekanın öyküsünü okuyabilirsiniz. Kalkanoğlu'nda etli ya da kuru fasulyeli pilav, kuru fasulye, turşu ve yanında içecek olarak hoşaf ya da ayran bulabilirsiniz. Belli ki tereyağı özenle seçilmiş olan pilav çok lezzetli, hoşaf da güzel.
Yemeğin üzerine sahilden doğuya doğru yürüyüp Çömlekçiler'e kadar yürüyorum. Burası şehrin erkekler için olan kısmı aynı zamanda; yan yana sıralanmış otellerin önü özellikle geceleri yabancı uyruklu kadınlarla dolu. O fıkralara konu olmuş yabancı hayat kadınlarının Trabzon'daki merkezi burası. Dik çarşı boyunca Meydan'a çıkıp meydandaki parkta dinleniyorum biraz. Şehrin merkezindeki parkın yan tarafında 2000'lerin ilk yarısında bombalanmış olan McDonald's var.
Meydan'dan denize dik Boztepe'ye tırmanıp bitireceğim bugünkü gezimi. Yolumun üstünde Kızlar Manastırı var ancak henüz tadilatta olduğundan doğrudan Boztepe'deki çay bahçelerine çıkıyorum. Bu çay bahçelerinde çay istediğinizde size tek çay getirmiyorlar, koca semaveri içmeniz gerekiyor... Bir demlik 15 TL. Manzara şehre yukarıdan bakıyor ama Trabzon çoktan betona yenildiği için sizlere güzel bir manzara fotoğrafı sunamayacağım ne yazık ki.
Bayır aşağı inip Trabzon Müzesi'nin önünden geçiyorum. Bugünlük bu kadar yeter dediğim için müzeyi gezme işini bir sonraki ziyaretime bırakıyorum. Yaklaşık13-14 km. yürüyüş, bugün için yeterli.
Trabzon'daki ikinci günümü Ayder Yaylası'na ayırdım. Ayder Rize sınırları içinde yer alıyor aslında ama Trabzon merkezde bolca bulunan turizm şirketleri de Ayder'e günübirlik turlar düzenliyorlar. Bir gün önce 45 TL'ye anlaştığım turizm şirketinin önünden biniyorum 7 kişilik Mercedes Vito araca. Trabzon bu sene resmen Arap tursitler tarafından işgal edilmiş. Geçtiğimiz senelerde bolca Bursa'ya gelen Arap turistlerin yeni keşfi Trabzon. Aracımızda da iki tane Arap çift mevcut. Kasım ayının sonlarına doğru artık Trabzon'da da yavaş yavaş turizm sezonu bitiyor. Ayder'deki otellerin, pansiyonların, restoranların çoğu da kapalı. Haftasonları daha çok turist geldiğinden bir kısmı açık oluyormuş.
Tur şirketleri normalde 2 saat olan yolu 3 saatten uzun sürede alıyorlar. Bıçakçıda mola, tekstilcide mola diye diye sizi alışveriş yapmanız için turistlere özel hazırlanmış mekanlara götürüp duruyorlar. Yol boyunca ayrıca Fırtına Deresi yanındaki bir rafting tesisinde ve ufak bir şelalenin yanında da mola veriyoruz. (Fırtına Deresi 2000'lerde üzerine santral yapılması konuşulan ancak yöre halkının çevrecilerle elele giriştiği eylemler sonucu kurtarılan bir doğa harikası, hatırlayan hatırlar... Gezi Parkı süreci gelmeden önce 2000'lerin başarılı eylemlerinden biridir.) 9'da hareket eden araç 12'yi geçerek varıyor Ayder'e. Ayder'e giden yollar gayet iyi durumda, karakış olmadığı sürece aracınızla rahatça çıkabilirsiniz. Ayder zaten gayet rakımı düşük bir yerleşim yeri. Yayla demek doğru mu onu da bilmiyorum...
Ayder, günümüzde gayet otellerle restoranlarla dolmuş bir yer. Tek tük beton binalar, çirkin oteller çok bozmuş Ayder'in güzelliğini. Yeni yerler yapılır, eskiler düzeltilmezse her zamanki gibi yeni bir turizm çöplüğümüz daha olacak, hiç bir kıymeti kalmayan bozulmuş yerlere yeni birisi daha eklenecek. Tabii şimdi bir yandan Ayder'le ilgili tanıtıcı yazı yazıp bir yandan da mekanın bozulmasından şikayet etmek çelişkili bir durum yaratıyor. Turizmin uyumlusu olur mu? Her güzelliği işgal edercesine ziyaret etmek mi lazım? Yerel halkın gündelik hayatının aynı uyumla sürmesine izin verip bir yandan da içine turizmi yerleştirmek mümkün mü? Bilemedim ama Ayder'de bir aşağı bir yukarı yürürken bunları düşündüm durdum.
Ayder yaklaşık 50 tane yayla evine ve bir o kadar da otel, pansiyon, restoran ve hediyelik eşya dükkanına ev sahipliği yapan küçük bir yer. En tepesinden görülen şelalesi ile girişteki kaplıcası arasında sıralanmış bu yapılara gün geçtikçe yenileri ekleniyor ve Kasım ayında boş olmasına rağmen yazın buranın nasıl tıklım tıklım olduğunu hayal edebilmek için müneccim olmaya gerek yok. Hele arada kimi oteller var ki insanın tüyleri diken diken oluyor görünce...
Biraz dolaşıp açık restoranlardan birine girdim. Muhlama yiyip çay içtim. Ayder'de fiyatlar Trabzon merkezdeki aynı ayar bir yerle kıyasladığımızda %50-60 daha pahalı. Açık mekanlardan birinden Hemşin helvası alıyorum. Mısır unuyla yapılan yoğun kıvamlı bir helva bu. Tadı gayet güzel. Laz böreği de yiyebilirsiniz buraya gelmişken...
Bölgede çıkan sıcak suyla beslenen kaplıcanın giriş ücreti 10 TL. Kaplıcaya girişte 20 tane kadın görünce önce kadınlar kısmına geldim sandım ama meğer girişler ortakmış. İçeride peştemal, terlik ve kasa var. Şort kiralamak isteyenler 1 TL daha ödüyorlar. Kaplıcanın içi çok sıcak değil ama şifalı olduğu söylenen havuzun sıcaklığı 50 dereceye yakın. Havuzda 5-10 dakikadan fazla durmak zor o yüzden ara vere vere girin havuza.
12'de bizi Ayder'e getiren araç 3'te dönüş için hareket ediyor. Ayder'e daha uzun süreli gelinip daha yukarlardaki yaylalar günübirlik olarak araçlarla keşfedilebilir. Keza biraz daha yukarıda çadır ve kamp alanları da mevcutmuş; oralarda da konaklanabilir. Dönüşte bir yere uğramadan 2 saatte dönüyoruz Trabzon'a, Ayder'in halini gördükten sonra kafamda deli sorularla...
Fotoğraf Listesi:
1- "Karadeniz'de dağlar denize dik uzanır" konulu çalışma
2- Aya Sofya
3- Aya Sofya'dan bir kare
4- Zağnos Köprüsü altında yeni yapılan park
5- Boztepe'den Kızlar Manastırı'nı da gören Trabzon manzarası
6- Ayder'in üst tarafından görülebilen şelale
7- Ayder'in en tenha kısmının fotoğrafı
Önerilen Sayfalar:
Trabzon'la ilgili diğer gezi yazıları:
Karadeniz'den bir başka güzergah:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder