Bir günlüğüne yaptığım Tahran gezim sabah havaalanında başladı. Ağustos ayının deli sıcak olmayan bir günü. Zaten sıcaklık değil nemin bunalttığını milletçe öğrendik bu sene.
Havaalanındaki döviz gişesindeki oranlar gayet makul. 1 doları 34000 Riyal'e değiştiriyorlar. İran'da resmi para birimi Riyal ama herkes 10 Riyal = 1 Tümen olacak şekilde Tümenle iş yapıyor.
- Havaalanından şehre ulaşım:
Bu sefer biraz hazırlıksız yakalandım; havaalanından şehre giden tek bulabildiğim araç taksiye atlayıp 65.000 Tümene şehir merkezindeki kapalı çarşıya ulaştım.
- İran'da uymanız gereken kurallar:
Öncelikle İran'a gelecek olanlar için bir kaç kuralı hatırlatayım: Ülkede şort giymek yasak. Kadınları geçtim erkek bacağı bile görmeye tahammülü olmayan bir ülke burası. Kot pantolon ve kısa kollu tişört - gömlek serbest. Uzun saç, top sakal, şapka falan da serbest. Kadınlar saçlarının önden yarısına kadar açık olabiliyorlar ama başlarını örtmeleri mecburi. Alta pantolon giyebilirler lakin kalçalarını fazladan bir etekle ya da uzun elbiseyle örtmek zorundalar. Kadınlarla erkekler sokakta ya da kafelerde yanyana olabiliyorlar ama fiziksel bir temas hiç görmedim.
İran Ortadoğu standartlarında bakacak olursak çok güvenli bir ülke izlenimi verdi bana. Saydığım kurallara uyduktan sonra sokaklarda gayet rahat dolaşabilirsiniz. Ben hiç bir endişe hissetmedim. Sokaklar Avrupa ülkeleri gibi tertemiz değil ama temiz. Ayrıca biz dahil bir çok tam gelişmemiş ülkede karşılaşabileceğiniz sokakların ya da insanların kokması gibi bir durum İran'da hiç karşıma çıkmadı.
Tek endişem fotoğraf çekerken oldu. Ne zaman birileri fotoğraf çekmeme laf eder bilemediğimden Capon turistler gibi her yerin fotoğrafını çekemedim. Bu arada şehrin bir çok yeri heykellerle dolu, duvarlara çizilmiş resimler de çok yaygın. Keza saatlerce dolaştım Tahran'da bir kez bile ezan sesi duymadım. Değişik bir yermiş Tahran kafamdakinden onu anladım. Elbette az buz değil giyim kuşamdan bir dolu harekete kadar sınırlandırılmış olmak; totaliter rejimler ya da halk üzerinde baskı dediğin ister din temelli olsun ister başka bir şey her yerde kendinizi özgür hissetmenizin önündeki en büyük engel. Sanırım biz biraz fazla kanıksadığımız için, İran dendiğinde kafamda çok uç bir örnek vardı. Düşündüğümüz kadar uç değil, çok daha bize yakın bir sistem var İran'da. Üzülsek mi sevinsek mi bilemedim...
- İran'da gezinti:
İran, turistlerin çok tercih ettikleri bir ülke değil. O yüzden havaalanında bile Turist Information bulamadım. Zaten kafamızdaki turistik ülke tanımına çok da uygun bir imajı yok İran'ın malumunuz olduğu üzere. Yine de gündelik hayatta yukarıda saydıklarımın ötesinde bir rahatsızlık hissetmedim. Yıllardır uygulanan ambargolar da ülkeyi çok kötü bir hale getirmemiş. Sadece trafik inanılmaz kötü durumda. Şehirde trafik ışıkları çok az ve onlara uyanlar da çok fazla değil. Türkiye'deki trafikte yaya olarak cambazlık yapmayı öğrendim sanıyordum meğer yüksek lisans için Tahran'a gelmek gerekiyormuş. Trafikte bolca bulunan motosikletler de yayaların işini çok zorlaştırıyor.
Gelelim bir günde nereleri gezdiğimize. Taksi bizi Kapalı Çarşı'nın yakınında bıraktı. Yine Triposo'nun haritasıyla yolumuzu bulmaya çalıştık. Farsça yazılmış tabelaların altında sokak isimleri İngilizce olarak da yazıyor neyse ki yoksa haritayla yolumuzu bulmak imkansız olurdu. Kapalı Çarşı'da biraz dolaşıp hemen yan taraftaki Gülistan Sarayı'na geçtik. 1500'lerde yapılıp 1700'lerde yenilenen bu saray geniş bir avlunun etrafına dizilmiş binalardan oluşuyor. Şimdilerde yüksek modern yapıların arasında kalmış bu yapının büyük bir kısmı modern şehre yer açmak için Rıza Şah döneminde 1925 - 1945 arasında yıkılmış. Sarayın tamamını 85.000 Tümen ödeyip gezebiliyorsunuz ama biz 45.000 Tümene 3 ücretli bölüm ve girişteki mermer tahtı görmekle yetindik.
Sarı, Yezid mermerinden yapılmış taht hemen girişte karşınıza çıkıyor. Ardından girişi ayna kaplı holü geçip yan taraftaki Ana Salon'a geçiyoruz. Burada özellikle dünyanın değişik devletlerinin İran yönetimine hediye ettiği porselenler hoş bir koleksiyon oluşturmuş.
Gülistan Sarayı çok da heybetli bir saray değil. Daha önce görmediğim bir şekilde ayna kullanılarak yapılan süslemeleri pek beğenmedim. Yine seramiklerdeki çizimler de çok basit kaçmış. Duvarlardaki motifler arasında da uyumsuzluk vardı; geleneksel oryantal desenlerin arasına yerleştirilmiş küp küp motifler çok sırıtıyordu. Bina içindeki duvar süslemeleri ve antika mobilyalar da çok heybetli değildi.
Gülistan Sarayı'nın ardından Khyam Caddesi'nin öbür tarafındaki Şehir Parkı'na geçiyoruz. Tahran şehir merkezinde çok olmasa da bir kaç tane park var. Çölün ortasında yapılmış bu parklar vaha gibi geliyor şehri gezerken. Park e Shahr'in içinde kuşları sergiledikleri büyük kafesler ve Barış Müzesi de yer alıyor. Kuşlara şöyle bir göz atıp kuzeydeki İran Ulusal Müzesi'ne geçiyoruz. Gezinin benim için en ilginç kısımlarından biri bu müze oldu. Belki bir Egyptian Museum değil ama yine de binlerce yıl önce bu topraklarda yaşamış insanların ürettikleri ve ürünlerde zamanla meydana gelen değişim ilgiye şayan. Gülistan Sarayı gibi burada da 1 saate yakın vakit geçirip Mermer Saray'a doğru yola çıkıyoruz lakin Mermer Sarayı bulamıyoruz ne yazık ki. Keza hemen arkasından görmek istediğimiz Ettefagh Sinagog'u da yok ortalarda. İran'da Yahudilerin rahatça yaşayabildiklerini duyunca şaşırmıştım; dini yapılarını bulmaya çalışınca anlıyorum ki o kadar da rahat değilmiş durum. Bu arada üniversiteli tiplerin doldurduğu bir kafe ilgimizi çekiyor ve hemen bir yemek molası veriyoruz. Sandviç ve omlet gayet doyurucu. Fiyatlar da İstanbul'la karşılaştırınca makul; iki kişi 45 Tümene doyduk.
Kuzeye devam edince Laleh Park'ına ulaştık. Burası Şehir Parkı'ndan daha büyük bir park. Bu parkta çimlere uzanıp piknik yapabilir, banklarda dinlenebilir ve voleybol oynayan gençleri izleyebilirsiniz. Laleh Park'ında verdiğimiz molanın ardından yaklaşık 1 saat yürüyerek Azadi Meydanı'na ulaştık. Tahran denince akla gelen yapılardan biri Azadi Anıtı. Anıtın etrafında hoparlörlerden radyo yayını yapılıyor. Yeşillikli küçük bir park olmuş anıtın etrafı ama ağaç falan yok, sadece çimen.
Azadi Anıtı kenarında son molamızı verip taksiye atlıyoruz yeniden. Bu sefer pazarlıkla 45.000 Tümene anlaşıyoruz taksiyle. Şehir merkeziyle havaalanı arası neredeyse 40 km. Tahran çok kalabalık bir şehir ama gündüz şehir nüfusuyla geceki arasında büyük bir fark var. Çoğunluk şehir dışında yaşayıp gündüz şehre çalışmak için geliyor, dolayısıyla akşamları şehrin dışına doğru feci bir trafik oluyor. 1 saati buluyor dönüşümüz.
Bir sonraki sefere kuzeydeki park ve sarayları ziyaret etmek ayrıca Derbend'de mola vermek planıyla Tahran gezimin ilk kısmını tamamlamış oluyorum. İran'la ilgili artık bambaşka fikirlerim var.
Fotoğraf Listesi:
1- Laleh Parkı
2- Gülistan Sarayı'nın avlusundan bir kare
3- Gülistan Sarayı'nın girişindeki mermer taht
4- Gülistan Sarayı'nda aynalarla süslenmiş bir bölümler
5- İran Ulusal Müzesi'nden objeler
6- Azadi Anıtı
* Önerilen sayfalar:
- Granada ve Al Hamra Sarayı - Avrupa'nın Batısında İslam Şaheseri
- Günübirlik Halep Gezisi
- Koştura Koştura Ürdün
- Beyrut'ta Gece ve Gündüz
- Şarm el Şeyh
Havaalanındaki döviz gişesindeki oranlar gayet makul. 1 doları 34000 Riyal'e değiştiriyorlar. İran'da resmi para birimi Riyal ama herkes 10 Riyal = 1 Tümen olacak şekilde Tümenle iş yapıyor.
- Havaalanından şehre ulaşım:
Bu sefer biraz hazırlıksız yakalandım; havaalanından şehre giden tek bulabildiğim araç taksiye atlayıp 65.000 Tümene şehir merkezindeki kapalı çarşıya ulaştım.
- İran'da uymanız gereken kurallar:
Öncelikle İran'a gelecek olanlar için bir kaç kuralı hatırlatayım: Ülkede şort giymek yasak. Kadınları geçtim erkek bacağı bile görmeye tahammülü olmayan bir ülke burası. Kot pantolon ve kısa kollu tişört - gömlek serbest. Uzun saç, top sakal, şapka falan da serbest. Kadınlar saçlarının önden yarısına kadar açık olabiliyorlar ama başlarını örtmeleri mecburi. Alta pantolon giyebilirler lakin kalçalarını fazladan bir etekle ya da uzun elbiseyle örtmek zorundalar. Kadınlarla erkekler sokakta ya da kafelerde yanyana olabiliyorlar ama fiziksel bir temas hiç görmedim.
İran Ortadoğu standartlarında bakacak olursak çok güvenli bir ülke izlenimi verdi bana. Saydığım kurallara uyduktan sonra sokaklarda gayet rahat dolaşabilirsiniz. Ben hiç bir endişe hissetmedim. Sokaklar Avrupa ülkeleri gibi tertemiz değil ama temiz. Ayrıca biz dahil bir çok tam gelişmemiş ülkede karşılaşabileceğiniz sokakların ya da insanların kokması gibi bir durum İran'da hiç karşıma çıkmadı.
Tek endişem fotoğraf çekerken oldu. Ne zaman birileri fotoğraf çekmeme laf eder bilemediğimden Capon turistler gibi her yerin fotoğrafını çekemedim. Bu arada şehrin bir çok yeri heykellerle dolu, duvarlara çizilmiş resimler de çok yaygın. Keza saatlerce dolaştım Tahran'da bir kez bile ezan sesi duymadım. Değişik bir yermiş Tahran kafamdakinden onu anladım. Elbette az buz değil giyim kuşamdan bir dolu harekete kadar sınırlandırılmış olmak; totaliter rejimler ya da halk üzerinde baskı dediğin ister din temelli olsun ister başka bir şey her yerde kendinizi özgür hissetmenizin önündeki en büyük engel. Sanırım biz biraz fazla kanıksadığımız için, İran dendiğinde kafamda çok uç bir örnek vardı. Düşündüğümüz kadar uç değil, çok daha bize yakın bir sistem var İran'da. Üzülsek mi sevinsek mi bilemedim...
- İran'da gezinti:
İran, turistlerin çok tercih ettikleri bir ülke değil. O yüzden havaalanında bile Turist Information bulamadım. Zaten kafamızdaki turistik ülke tanımına çok da uygun bir imajı yok İran'ın malumunuz olduğu üzere. Yine de gündelik hayatta yukarıda saydıklarımın ötesinde bir rahatsızlık hissetmedim. Yıllardır uygulanan ambargolar da ülkeyi çok kötü bir hale getirmemiş. Sadece trafik inanılmaz kötü durumda. Şehirde trafik ışıkları çok az ve onlara uyanlar da çok fazla değil. Türkiye'deki trafikte yaya olarak cambazlık yapmayı öğrendim sanıyordum meğer yüksek lisans için Tahran'a gelmek gerekiyormuş. Trafikte bolca bulunan motosikletler de yayaların işini çok zorlaştırıyor.
Gelelim bir günde nereleri gezdiğimize. Taksi bizi Kapalı Çarşı'nın yakınında bıraktı. Yine Triposo'nun haritasıyla yolumuzu bulmaya çalıştık. Farsça yazılmış tabelaların altında sokak isimleri İngilizce olarak da yazıyor neyse ki yoksa haritayla yolumuzu bulmak imkansız olurdu. Kapalı Çarşı'da biraz dolaşıp hemen yan taraftaki Gülistan Sarayı'na geçtik. 1500'lerde yapılıp 1700'lerde yenilenen bu saray geniş bir avlunun etrafına dizilmiş binalardan oluşuyor. Şimdilerde yüksek modern yapıların arasında kalmış bu yapının büyük bir kısmı modern şehre yer açmak için Rıza Şah döneminde 1925 - 1945 arasında yıkılmış. Sarayın tamamını 85.000 Tümen ödeyip gezebiliyorsunuz ama biz 45.000 Tümene 3 ücretli bölüm ve girişteki mermer tahtı görmekle yetindik.
Sarı, Yezid mermerinden yapılmış taht hemen girişte karşınıza çıkıyor. Ardından girişi ayna kaplı holü geçip yan taraftaki Ana Salon'a geçiyoruz. Burada özellikle dünyanın değişik devletlerinin İran yönetimine hediye ettiği porselenler hoş bir koleksiyon oluşturmuş.
Gülistan Sarayı çok da heybetli bir saray değil. Daha önce görmediğim bir şekilde ayna kullanılarak yapılan süslemeleri pek beğenmedim. Yine seramiklerdeki çizimler de çok basit kaçmış. Duvarlardaki motifler arasında da uyumsuzluk vardı; geleneksel oryantal desenlerin arasına yerleştirilmiş küp küp motifler çok sırıtıyordu. Bina içindeki duvar süslemeleri ve antika mobilyalar da çok heybetli değildi.
Gülistan Sarayı'nın ardından Khyam Caddesi'nin öbür tarafındaki Şehir Parkı'na geçiyoruz. Tahran şehir merkezinde çok olmasa da bir kaç tane park var. Çölün ortasında yapılmış bu parklar vaha gibi geliyor şehri gezerken. Park e Shahr'in içinde kuşları sergiledikleri büyük kafesler ve Barış Müzesi de yer alıyor. Kuşlara şöyle bir göz atıp kuzeydeki İran Ulusal Müzesi'ne geçiyoruz. Gezinin benim için en ilginç kısımlarından biri bu müze oldu. Belki bir Egyptian Museum değil ama yine de binlerce yıl önce bu topraklarda yaşamış insanların ürettikleri ve ürünlerde zamanla meydana gelen değişim ilgiye şayan. Gülistan Sarayı gibi burada da 1 saate yakın vakit geçirip Mermer Saray'a doğru yola çıkıyoruz lakin Mermer Sarayı bulamıyoruz ne yazık ki. Keza hemen arkasından görmek istediğimiz Ettefagh Sinagog'u da yok ortalarda. İran'da Yahudilerin rahatça yaşayabildiklerini duyunca şaşırmıştım; dini yapılarını bulmaya çalışınca anlıyorum ki o kadar da rahat değilmiş durum. Bu arada üniversiteli tiplerin doldurduğu bir kafe ilgimizi çekiyor ve hemen bir yemek molası veriyoruz. Sandviç ve omlet gayet doyurucu. Fiyatlar da İstanbul'la karşılaştırınca makul; iki kişi 45 Tümene doyduk.
Kuzeye devam edince Laleh Park'ına ulaştık. Burası Şehir Parkı'ndan daha büyük bir park. Bu parkta çimlere uzanıp piknik yapabilir, banklarda dinlenebilir ve voleybol oynayan gençleri izleyebilirsiniz. Laleh Park'ında verdiğimiz molanın ardından yaklaşık 1 saat yürüyerek Azadi Meydanı'na ulaştık. Tahran denince akla gelen yapılardan biri Azadi Anıtı. Anıtın etrafında hoparlörlerden radyo yayını yapılıyor. Yeşillikli küçük bir park olmuş anıtın etrafı ama ağaç falan yok, sadece çimen.
Azadi Anıtı kenarında son molamızı verip taksiye atlıyoruz yeniden. Bu sefer pazarlıkla 45.000 Tümene anlaşıyoruz taksiyle. Şehir merkeziyle havaalanı arası neredeyse 40 km. Tahran çok kalabalık bir şehir ama gündüz şehir nüfusuyla geceki arasında büyük bir fark var. Çoğunluk şehir dışında yaşayıp gündüz şehre çalışmak için geliyor, dolayısıyla akşamları şehrin dışına doğru feci bir trafik oluyor. 1 saati buluyor dönüşümüz.
Bir sonraki sefere kuzeydeki park ve sarayları ziyaret etmek ayrıca Derbend'de mola vermek planıyla Tahran gezimin ilk kısmını tamamlamış oluyorum. İran'la ilgili artık bambaşka fikirlerim var.
Fotoğraf Listesi:
1- Laleh Parkı
2- Gülistan Sarayı'nın avlusundan bir kare
3- Gülistan Sarayı'nın girişindeki mermer taht
4- Gülistan Sarayı'nda aynalarla süslenmiş bir bölümler
5- İran Ulusal Müzesi'nden objeler
6- Azadi Anıtı
* Önerilen sayfalar:
- Granada ve Al Hamra Sarayı - Avrupa'nın Batısında İslam Şaheseri
- Günübirlik Halep Gezisi
- Koştura Koştura Ürdün
- Beyrut'ta Gece ve Gündüz
- Şarm el Şeyh
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder