2015 Kasım'ı gezmek anlamında hayırlı bir ay oldu benim için. Baden Baden - Strasbourg gezisi sonrası 3 günlük bir boş vaktimizde bu sefer Budapeşte'ye gittik peder beyle ve gezimizin sonunda Orta Avrupa'nın bu görülmeye
Havaalanından şehre ulaşım:
Budapeşte Franz Liszt (eski adıyla Ferihegy) Havaalanı'ndan şehre ulaşmak gayet kolay. Önce kapıdan 200E numaralı otobüse binip son durakta iniyorsunuz. Buradan da M3 numaralı metroya biniyorsunuz. M3 sizi şehir merkezine kadar götürüyor; buradan istediğiniz yere aktarma yapabilirsiniz. Metro aktarmalı otobüs biletini havaalanındaki Information kısmına uğrayıp kişi başı 530 Forinte alabilirsiniz. Tek hat bileti önceden alırsanız 350 Forint, otobüste şoförden alırsanız 450 Forint. Bileti metro için girişte, otobüs içinse otobüsün içindeki makinada (bilet sokacak kadar bir deliği olan çoğunlukla sarı, tost makinası kadar bir kutu) onaylatmanız gerekiyor.
Para birimi:
Macaristan AB üyesi Shengen bölgesine dahil (dolayısıyla yeşil pasaportunuz varsa vize istemiyor ama yoksa Shengen vizesi almanız lazım) ancak para birimi olarak Euro kullanmıyor. Kendi para birimleri Forinti TL'ye çevirmek çok kolay. Yaklaşık 100 Forint 1 TL ediyor. Havaalanındaki döviz büfesinin oranları çok kötü; 100 Euroyu 240 Forintten alıp 340 Forintten satıyordu. O yüzden ilk aşama için havaalanındaki ATM'den nakit çekmek ya da hiç uğraşmayıp kredi kartıyla bilet alıp ardından 200E'den indiğiniz yerdeki AVM'deki döviz büfesinde para bozdurmanız en iyisi (100 Euroya 296 Forint verdiler. Şehir merkezinde de en iyi 302 Forinte bozdular zaten).
Konaklama:
Booking.com'dan bulduğumuz Feodorm Apartment'ın odası şehrin göbeğinde ve Katedral manzaralı. Aslında burası bir evin odaları şeklinde kiraya verilen bir daire. Ayrı tuvalet ve banyosu olan bu oda tarihi bir binanın 3. katında. Ahşap asansörün benzerini daha önce Nişantaşı'nda görmüştüm... 3 geceliğine 80 Euro ödediğimiz çift yataklı odanın fiyat/hizmet dengesi gayet yüksek. M3 hattının Arony Janos durağında inince de hepi topu 50 metre yürüme mesafesinde.
Genel Bilgi:
Macaristan tarihi çok iniş çıkışlı bir çizgi izliyor. 150 yıllık Osmanlı egemenliği ardından Avusturyalıların hüküm sürdüğü dönem, bağımsızlık ayaklanmaları sonunda ülkenin Avustura-Macaristan İmparatorluğu'na dönüşmesi, Birinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgiyi müteakip dağılan imparatorluk sonrası ortaya çıkan Macaristan'ın İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sosyalist sisteme geçişi (Macarlar bu döneme Rus işgali diyorlar) ve sonunda bu dönemin bitişi ile 1991'de kapitalist sisteme geçiş, ardından da Avrupa Birliği üyeliği. Anladığım kadarıyla bu dönemler arasında en büyük gelişme Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde yaşanmış. Sokaklarsa bizleri hayran bırakan her biri birer mimari şaheser olan binalarla dolu. Biz bir tek İstiklal Caddesi'ndeki güzel binalarla övünürken Budapeşte'nin sadece ana caddeleri değil ara sokakları da birbirinden güzel binalarla süslü. Tek problem binaların bakımsız olması. Bu açıdan bana 6 sene önce ziyaret ettiğim Zagreb'i hatırlattı. Mesela benzer bir ambiyansa sahip Prag'daki binalar çok daha bakımlıydı.
Şehirde Osmanlı döneminden kalma bir tek Gül Baba türbesi varmış. Açıkçası türbe görmek için bi ton yol yürümek gözümüzde büyüdüğünden kasamadık hiç. Onun dışında gündelik hayatta bizimkilere benzeyen bir çok öğe görme şansınız var. Yemekler olsun, marketlerde satılan ürünler olsun sizin de dikkatinizi çekecektir.
Fiyatlar Türkiye'nin büyük şehirlerine yakın. Zagreb ve Prag da bu ayardaydı. Ama bir Viyana ya da Batı Avrupa şehirleri gibi pahalı değil kesinlikle.
Musluk suyu içilebiliyor. Ama illa marketten su alacaksanız gazsız su pembe renk şişede satılan.
Toplu taşıma çok yaygın yine de dönüş günü bizi kapalı metro hattında indi bindi yaparken kazıklamaları gibi durumlarla karşılaşabilirsiniz. Bizi M3 hattındaki çalışma nedeniyle metrodan indirip otobüsle ilerideki bir durağa taşıdılar. Ardından metroya binmeye kalktığımızda yeniden bilet aldırdılar. Yahu zaten aynı hatta devam ediyoruz ne bileti demeye çalışsam da dinletemedim.
Nereleri Gezdik?
Tuna'daki 7 köprü:
İlk yorgunluğumuzu atınca hemen başlıyoruz şehri dolaşmaya ama vakit öğleden sonra olmuş, yorgunluğumuz da bizi zorlayacak gibi. Önce sahile inip şehrin en meşhur yerlerinden biri olan Zincirli Köprü'ye gidiyoruz. Tuna nehrinin ikiye böldüğü, batısı Buda (ya da Osmanlı zamanında Budin) doğusu Peşte olan şehrin iki yakasını 7 köprü birbirine bağlıyor. Aslında şehir zamanında 3 ayrı bölge birleştirilerek oluşturulmuş; 3. bölge kuzeydeki Obuda (eski buda) bölümü ama o kısma pek yolumuz düşmedi bu 3 günlük gezimizde.
Kuzeyden güneye köprüleri sayacak olursak:
1. Arpad Köprüsü. Margaret Adası'na kuzeyden bağlanıyor.
2. Margaret Köprüsü. Margaret Adası'na güneyden bağlanan güzel bir köprü.
3. Zincirli Köprü. Şehrin anıt yapılarından biri. Köprünün iki yanında güzel aslan heykelleri yer alıyor. Buda Kalesi'ne bu köprüden geçip çıkılıyor.
4. Elizabeth Köprüsü. Bizim Boğaz Köprüsü'ne benziyor. En beğenmediğim köprü de bu oldu.
5. Özgürlük Köprüsü. Bu yeşil köprü özellikle gece ışıklandırıldığı zaman çok şık gözüküyor. Bence güzellikte Zincirli Köprü'yle yarışır.
6. ve 7. Petöfi Köprüsü ile Rákóczi Köprüsü ise bot turunda gördüğümüz köprüler.
Sabah erkenden kalkıp Margaret Adası'na doğru yola koyulduk. Hava soğuk soğuk esiyor. Margaret Adası'na gitmek için Parlamento önünden tramvaya biniyoruz. Köprü girişinde inip yürüyerek ulaşıyoruz adaya. Margaret Adası ismini zamanında burada rahibe hayatı yaşayan Prenses Margaret'ten alıyor. Şimdilerde kuzeydeki ve güneydeki köprülerle karaya bağlanan ada zamanında zengin hayvan potansiyeli nedeniyle kraliyet ailesinin av bölgesiymiş. Şimdilerde koşan, bisiklete binen, yürüyen insanlarla dolu bir spor parkına dönüşmüş durumda. Özelikle güzel havalarda bu adada keyif çatma şansını kaçırmayın derim. Kahramanlar Meydanı'nın arkasındaki Şehir Parkı'yla beraber Budapeşte'nin en güzel iki parkından biri bu ada.
Nerelerde yedik içtik?
Budapeşte yeme-içme anlamında hem karnımızı hem gözümüzü doyuracak seçenekler sundu bize. İlk gün çok fazla gezmeden hemen birer bira içebileceğimiz mekan aramaya başladık. Şehrin merkezindeki Yahudi Mahallesi yeme içme mekanları konusunda değişik alternatifler sunan zengin bir muhit. Oldukça meşhur bir mekandan bahsediliyor rehberlerde ve bloglarda: Szimpla Kert. Turistik ama gayet hoş bir mekan burası. Kullanılmayacak durumdaki eşyalar dönüştürülerek yapılmış tasarımlarla süslenmiş her tarafı. Biraz izbe izlenimi olsa da kenarda kulplu beygir bile görebiliyorsunuz! Fiyatları da gayet makul. (Zaten içki bir tek bizde bu kadar pahalı.) Szimpla Kert'te 550-600 Forinte yarım litrelik biralardan içebilirsiniz. Mekanın favorisi olan acı ballı bira güzel ama çok da farklı bir aroma almadım ben.
Yemek içinse 200-300 metre uzaklıktaki Köleves Cafe'ye gittik. Burası da çok popüler bir mekan; erken gittiğimiz için geç saatlere rezervasyon yapılmış masalardan birine oturabildik. Macaristan mutfağı vejetaryenler için çok fazla seçenek sunmuyor ne yazık ki. Burada da sebze ağırlıklı tapas tabağı ve makarna yiyebildim. Et yiyenler için geyik eti bile olduğunu söyleyebilirim. Kölevas ucuz bir yer değil, Taksim'deki güzel manzaralı mekanlar gibi düşünün. Yemekleri lezzetli, mekan da gayet keyifli.
Ertesi gün etrafta bolca bulunan Türk Restoranlarından birine gittik. Török Etterem Türk Restoranı demek ve her yerde bunlardan birini bulabilirsiniz. Daha çok kebap ağırlıklı olsa da esnaf lokantası ayarında menüsü olanlar da mevcut. Eğer yabancı mutfakları yadırgıyorsanız bunlar tam sizlik. Oturun, için bir tas mercimek çorbanızı. Oooh! Mis!
Son günse tercihimiz Spinoza Restoran oldu. Burası benim içlerinde en beğendiğim mekan oldu. Ortadaki piyanodan yükselen hoş müzik mekanın havasını değiştiriyor; kesinlikle tavsiye ederim. Fiyatlar da Kölevas'ın %10-20 altında. Zucchini'ye sarılmış peynir gibi vejetaryen seçenekleri de mevcut ki ben çok beğendim tadını.
Gündüz vakti kallavi bir mekanda kahve molası vermek isterseniz o zaman size Hotel Gellert'in kafesini tavsiye ederim. Fiyatları yüksek, The Marmara'nın kafesinin fiyatları gibi bu 150 yıllık oteldeki kahve fiyatları. Hoş tatlıları da var tatlı krizine girenler için.
Şehri gezmek için bizim tercihimiz Hop On Hop Off otobüsleri oldu. Budapeşte'de 3-4 tane firma var bu konuda hizmet veren ve otobüsleri birbirine çok benzediğinden karıştırma şansınız yüksek. Biz daha önce başka şehirlerden de bildiğimiz City Sightseeing firmasını tercih ettik. 2 günlük tur, 1 gece turu ve 2 bot turu şeklindeki paketi kişi başı 7000 Forintti. Özellikle çok fazla yürümek istemeyenler için güzel bir seçenek. Tek problemi Kasım ayında sabah 10'da başlayıp son otobüsün 3'te kalkması. Biraz daha fazla sefer olsa daha çok işe yarardı.
Budapeşte'ye vardığımız ilk gün ikimiz de çok yorgunduk; yürüye yürüye Zincirli Köprü'yü geçip Buda Kalesi'ne çıkan Fünikülere ulaştık. Yorgun olmasak kaleye de çıkardık ama ilk gün biraz ortalığa bakınıp gözümüzü alıştıralım dedik. Szimpla Kert ve Kölevas'ta yiyip içmeyi müteakip akşam 7 gibi yataktaydım. Bir gece önce sadece 1 saat uyumak beni öyle yormuş ki sabah 8'e kadar 13 saat uyudum.
Ertesi gün sabah Parlamento'nun oraları gezerek başladık güne. Daha eski binaya doymadığımızdan her gördüğümüz bina ilgimizi çekiyordu. Ardından Szt. Istvan ter'den kalkan City Sightseeing otobüsünün 10'da başlayan turunu yakaladık. Tur önce şehir merkezindeki büyük Sinagog'u, Katedral'i, Zincirli Köprü'yü, Erzsebet tar'ı dolanıp ardından şehrin en güzel caddelerinden birini Andrassy Caddesi'ni caddenin sonundaki Kahramanlar Meydanı'na kadar katediyor. Ardından Yahudi Semtini katedip Elizabeth Köprüsünden Buda tarafına geçiyor. Önce Buda Kalesi'nin sonra Hisar"ın (Citadella) olduğu tepeye uğrayıp Özgürlük Köprüsüne kadar gidip başlangıç noktasına dönüyor. Biz Buda Kalesi'nde indik ilk kez otobüsten. Balıkçı Burcu, Matthias Kilisesi ve şimdilerde müze ve kütüphane olarak kullanılan Buda Kalesi bu kısımdaki en ilgi çekici yerler. Manzara da güzeldi.
İlk gece, gece turuna katıldık. Budapeşte geceleri çok güzel ışıklandırılan bir şehir. Gece turu 2 yerde 10'ar dakikalık mola verip toplam 2 saat sürüyor. İlk mola Kahramanlar Meydanı'nda, ikincisiyse Citadella'da. Gece turunun en beğendiğimiz kısmı Buda kısmındaki Hisardan Tuna'yı ve iki yakadaki ışıklandırılmış yapıları görmemiz oldu. Manzara şahane.
İkinci gecemizde bot turuna katıldık. Akşam karanlık çökerken başlayan tur Tuna nehri boyunca bütün köprüler ve etraftaki yapılar aydınlatılınca daha da keyifli bir hal aldı. Özellikle Özgürlük Köprüsü aydınlatılınca bir başka güzel oluyor.
Eğer vaktim olsaydı bi de şehrin kuzeyindeki Roma döneminden kalma Aquincum kalıntılarını görmeye giderdim. Ayrıca Budapeşte kaplıcalarıyla da meşhur. Bu termal tesislerin çoğu Osmanlı döneminde yapılmış. Kaplıcaları çok sevsem de ne yazık ki biz vakit ayırıp gidemedik ama size tavsiye ederim. Hakeza 4 numaralı metro hattıyla gidilen Szentendre kasabası da bir daha yolum düşerse uğrayacağım yerlerden olacak. Müzik meraklıları Budapeşte gezilerini Ağustos ayında düzenlenen Sziget Festivali zamanına denk getirirlerse bir taşla iki kuş vurup Avrupa'nın önde gelen festivallerinden birine de katılabilirler.
Fotoğraf Listesi:
1- Kahramanlar Meydanı'nda güneş batarken
2- Babam Zincirli Köprü'de
3- Mathias Kilisesi ve arkada Balıkçı Burcu
4- Gece Tuna Nehri gezisi. Solda Parlemento Binası arkada Zincirli Köprü
5- Margaret Adası
6- Gece yemyeşil ışıklandırılmış Özgürlük Köprüsü
7- Parlemento Binasına giderken
Önerilen Sayfalar:
Orta Avrupa'ya gelmişken buralar da ilginizi çekebilir:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder