Aralık 2015 ve bu sefer Hollanda'dan başlayıp nerede biteceğini yolda netleştireceğim 2 haftalık Avrupa gezisine çıkıyorum. İlk şehir Utrecht. Hollanda'yı gezmeye Utrecht şehrinden başlama sebebim o şehirde lisansüstü eğitimi alan arkadaşımı görmekti. Amsterdam Schipol (Şipol değil Skipol şeklinde okunuyor) Havaalanı'nda pasaport polisini çok rahat geçip tren bileti satan gişeden 9.5 €'ya biletimi aldım. Şansıma 3 dakika sonra geldi tren; öncesinde sarı makinalara 2 saniye biletinizi okutmayı unutmayın.
Utrecht Central Station'da Meltem'le buluşup hasret giderdik. 5 aydır görmemiştim kendisini. Gardan merkeze kolayca yürüyüp hemen merkezdeki, şehrin sembolü olan kilise kulesinin yanındaki Brassarie Domplain'de aldın soluğu. Öğle yemeği, kahve ve sohbet için tercih edilebilecek güzel bir mekan burası. Meltem Utrecht'in nasıl bir yer olduğunu, burda hayatın nasıl geçtiğini anlatıyor. Önce kısaca ve anladığım kadarıyla Utrecht'ten bahsedeyim:
Tarihi 2000 yıl önceye giden Utrecht bugünlerde bir öğrenci şehri. Şehirdeki üniversite sadece Hollanda'nın değil Avrupa'nın da en iyi üniversitelerinden birisiymiş. 3 kampüsünden şehir merkezindekini gezme şansım oldu. Boğaziçi Üniversitesi gibi Amerikan Kampüsü zihniyetinde değil şehrin merkezindeki eski binalardan oluşan kısım ama diğer 2 kampüsten biri etrafı çevrili, yeşillikli Amerikan kampüsü şeklindeymiş. (Üçüncü kampüs hem uzak hem de kötüymüş...) Okumaya buraya gelenler için keyifli bir ortam olduğu kesin.
Tarihi 2000 yıl önceye giden Utrecht bugünlerde bir öğrenci şehri. Şehirdeki üniversite sadece Hollanda'nın değil Avrupa'nın da en iyi üniversitelerinden birisiymiş. 3 kampüsünden şehir merkezindekini gezme şansım oldu. Boğaziçi Üniversitesi gibi Amerikan Kampüsü zihniyetinde değil şehrin merkezindeki eski binalardan oluşan kısım ama diğer 2 kampüsten biri etrafı çevrili, yeşillikli Amerikan kampüsü şeklindeymiş. (Üçüncü kampüs hem uzak hem de kötüymüş...) Okumaya buraya gelenler için keyifli bir ortam olduğu kesin.
Utrecht'in merkez kısmı çok kompakt. Şehri yürüyerek gezdik ama bisiklet de uygun bir seçenek. Şehrin her yeri park halindeki bisikletler ve yollarda dolaşan bisikletlilerle dolu. 2. Dünya Savaşında bombalanmamış olması nedeniyle şehrin eski yerleşim kısmı iyi korunmuş. Şirin ve sakin bir kasaba görünümündeki Utrecht yaşamak için de çok uygun görünüyor. Burada eğitimine devam eden Meltem'in de keyfi gayet yerindeydi. Türkiye'yle kıyaslanmayacak kadar güvenli ve huzurlu bir şehir Utrecht.
Meltem'in kaldığı yere güneye doğru gidince şehrin daha yeni sokaklarından geçiyoruz. Bisikletini park ederken şehirde bisiklet hırsızlığının ne kadar yaygın olduğundan bahsediyor.
Utrecht, Amsterdam kadar çok olmasa da içinden kanallar geçen bir şehir. Oudegracht kısmı özellikle, ortasından geçen kanalı, iki kenarında kafeler, restoranlar ve dükkanlarla en ilgi çekici yerlerden biri. Bolca ikinci el kıyafet, eski ev ve süs eşyaları satan mağazalar var burada. Akşam yemeğini buradaki Tay restoranında yiyoruz. Almanlar gibi Hollandalılar da mutfak kültürü gelişmemiş bir toplum. O yüzden şehri başka milletlerin restoranları kaplamış her yeri.
Kanal boyunca devam eden yollardan kanala doğru indiğinizde su kenarında yeme içme mekanları göreceksiniz. Eskiden depo olarak kullanılan bu mekanların önlerine masalar atılmış. Özellikle sıcak havalarda burada takılmak çok keyifli olur eminim ki, biz soğuk havada kapalı mekanları tercih ediyoruz. Bu arada sokakta yerlere işli harfler dikkat edenlerin gözüne ilişecek. Oudegracht boyunca uzanan bu harfler yıllar sürecek bir şiirin sokağa işlenmesi sürecini gösteriyor. Her hafta bir harf ekleniyor sokağa. Bir yandan şiir yazılırken bir yandan da sokak harflerle kaplanmaya devam ediyor.
Köprüden kanalın öbür tarafına geçer ve daracık ara yoldan Lange Nieuwstraat'a geçerseniz St. Catherine Katedraline ulaşırsınız. Buradan kuzeye devam ederseniz Domtoren kulesi ve hemen yanında St. Martin Katedrali çıkacak karşınıza. Şehrin bu eski yerleşimindeki sokaklarda gezmek de çok keyifli. Ben buradan kuzeye devam edip Rijn en Zon değirmenine gittim. Malum Hollanda demek değirmen demek, hala daha tek tük değirmenleri koruyorlar. Bunun alt katı dükkan üstü de sanırım konut. Bir değirmende yaşamak keyifli olurdu.
Yol üstünde bir de Nijntje (ismi zor okunan meşhur tavşan - Hollanda dışında Miffy olarak biliniyor) heykelini gördüm. Utrechtli yazar Dick Bruna'nın yarattığı bu çarpı ağızlı tavşan karakteri mutlaka daha önce karşınıza çıkmıştır. Ben hafızamı zorlayınca hatırladım. Şehrin her yeri Nijntje karakterleriyle kaplanmış. Yazarın evi de müzeye çevrilmiş eğer karakterin deli hayranıysanız gezebilirsiniz.
Bir de Christmas geliyor diye Saint Klause ve Black Piet'i her yerde görebilirsiniz. Hollandalılar Saint Klause'un meşhur Santa Clause'dan tamanen farklı bir figür olduğuna inanıyorlar. Zaten yardımcısı Black Piet karakterini de ilk kez duydum. Black Piet ülkede ırkçılık tartışmalarını da alevlendiren bir figür. Şimdilerde yardımcısı moduna çevrilse de zamanında bildiğiniz kölesiymiş bu mavi gözlü, zenci, İspanyol karakter. Saint Klause sıcak iklimlerden geliyor Hollanda'ya; malum Santa Clause'un evi Kuzey Kutbu'na yakındı.
Şehri terk etmeden önce merkezdeki Le Journal'de bir şeyler atıştırdık. Kahvaltısı güzeldi; keza çalışanların yaklaşımı da.
1 günlük Utrecht gezisi sonrası Amsterdam'a gitme vakti geldi.
Fotoğraf Listesi:
1- Şehrin merkezindeki kilisenin önünde poz veren Meltem
2- Utrecht'in kanalları yazın kim bilir nasıl cıvıl cıvıldır
3- Oudegracht boyunca yazılmakta olan şiir. Şiirin şimdiye kadar yazılmış kısmının Hollandaca ve İngilizcesini merak ediyorsanız şu adresi ziyaret edebilirsiniz: http://www.delettersvanutrecht.nl/en/home/het-gedicht/
4- Gökkuşağı renklerine boyanmış yaya geçidi. Trafik ışığında da Miffy'yi görebilirsiniz.
5- İşte Black Piet ve Saint Klause.
Önerilen Sayfalar:
- Heildelberg
- Amsterdam
- Brüksel
- Lüksemburg
- Bruges ve Antwerp'te Bir Haftasonu
Önerilen Sayfalar:
- Heildelberg
- Amsterdam
- Brüksel
- Lüksemburg
- Bruges ve Antwerp'te Bir Haftasonu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder