güney afrika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
güney afrika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Şubat 2015 Pazartesi

Ve Johannesburg

Güney Afrika gezisini Cape Town'dan başlatmak konusunda bir şüphemiz yoktu ancak Joburg'u (yerel dilde Johannesburg'u böyle kısaltıyorlar) dahil edip etmemek konusunda kararsızdık. Haritayı açıp baktığımızda Merkador haritalama sisteminin geoid yerküre üstüne uygulanmasının gazabına uğrayıp "Cape Town'dan Zanzibar'a mı geçsek? Haritada yakın görünüyor." bile dedik başlangıçta. (Yakın falan değil haritaya aldanmayın).  Johannesburg konusunda duyduklarımız hiç iç açıcı değildi. Sonunda baktık ki Güney Afrika'ya gelmişken Johannesburg'a da uğranır ve bu şehir hakkında da bilgi edinilip öyle dönülür. Keza Cape Town - Joburg tren yolculuğu da çok aklımızı çeldi. Şimdi artık her şey bitmişken tren de, Joburg da hoş birer anıya dönüştü lakin yaşarken bizi zorladığını itiraf etmek zorundayım.

Tren yolculuğunu anlattığıma göre Joburg merkez tren istasyonundan başlayabilirim. Joburg'la ilgili hep aynı şeyleri duymuştuk: Dünyada suç oranı en yüksek metropol. Beyazlar sadece belli bölgelerde sokakta gezebiliyorlar. Polis arabalarının bile çalınabildiği dünyadaki tek şehir... Bütün bunlardan sonra gardan 220 Rand'e anlaşıp bindiğimiz taksinin bizi kaçırıp kaçırmayacağı konusunda çok gergin gittik otelimize. Karanlıkta bulduğumuz otelimiz de otelden çok gizli toplantılara ev sahipliği yapan bir tarikat merkezi gibiydi. Kocaman bir metal kapı, karanlıkta kapıda belirip tarikata üye miyiz değil miyiz gibi süzen çalışanlar... Girişteki metal bahçe kapısı biz geldikten 10 saniye sonra açıldı. Açılmasa sokakta taksi bulma şansımız sıfırdı. Hem tren yolculuğu hem de duyduklarımızdan o kadar gergindik ki o kapı açıldıktan sonra dahi gerginliğimiz bir süre geçmedi.

Marion Lodge Hotel, şehrin Sandown semtinde, büyük bir evden bozma sıcak bir butik otel. Bulunduğu sokak lüks, korunaklı evlerle dolu. Sahipleri Azeri kökenli İranlı bir çift. Odamıza yerleşip güzel bir uyku çektikten sonra anca kendimize geliyoruz. 2 gündür yaşadıklarımızdan sonra otelin havuzbaşında dahi geçirebiliriz uçağımız kalkana kadarki 48 saati. Neyse ki toparlayıp kahvaltı sonrası şehri tanıma turuna başlıyoruz.

Öncelikle duyduğumuz doğruymuş: Joburg şehir merkezindeki caddelerde tek bir beyazın dolaşmadığını söyleyeyim. Biz de Mandela Square dedikleri lüks alışveriş merkezi dışında sadece 500 metre yürümüşüzdür şehirde. Cape Town'dan çok farklı bir yer burası. Cape Town'da çok daha güvenli hissediyorduk kendimizi. Korkumuz ne kadar yersiz, saçma ya da haklı bilmiyorum ne yazık ki. Ama biz de taksiden inmeden ,ki bu konuda da sadece otelin taksisini kullandık, sadece güvenli denilen yerlerde geçirdik vaktimizi.

İlk günümüzde taksiye atlayıp (200 Rand ödedik - İlk gece 220 ödememiz normalmiş yani) merkezdeki gara döndük. Hop On Hop Off'ların kalkış yeri burasıydı. 150 Randlık günlük biletimizi alıp başladık gezmeye. 2 saat süren bir tam turu bitirdiğimizde gayet güzel yerler görmüş, faydalı bilgiler edinmiştik. Güney Afrika'daki City Sightseeing'lerin Türkçe dil seçeneğinin olması çok güzel. Biz çok memnun kaldık. İlk turun ardından Gandhi Meydanı'nda indik.1900'lerin başında, Hint Özgürlük Hareketini başlatmadan önce 21 yıl burada avukatlık yapıp ardından uğradığı ayrımcılıklar sonunda eşitlik ve özgürlük fikirleri kafasında şekillenip ülkesine döndüğünde Hindistan'ın bağımsızlığı için mücadeleye girişen Mahatma Gandhi, Johennesburg'da çok önemli bir şahsiyet olarak kabul ediliyor. Burada çektiğimiz bir kaç fotoğrafı müteakip Carlton Center'a yürüdük. (İşte merkezdeki tek avama karışma maceramız bundan ibarettir - bunun dışında Lordlar Kamaramızdan çıkmadık hiç.)

Carlton Center, Afrika'nın ve güney yarım kürenin en yüksek binasıymış. En tepedeki 50. katına "Top of Africa" adı verilmiş ve güzel bir Joburg manzarası sunuyor. 15 Randlık bilet alıp asansörle çıkılan Top of Africa'da lekeli camlar ardından bakınca çok da tehlikeli gözükmüyor Joburg.

Zemin katında hızlıca bir şeyler atıştırıp ilk gelen hop on hop off'u yakalıyoruz. Bir sonraki durağımız Apartheid Museum. Yaklaşık 10 günlük Güney Afrika gezisi bende Nelson Mandela ve Güney Afrika tarihine dair büyük bir merak oluşturdu. İki konuda da belgeseller ve kitaplardan bilgi edinmek dönünce ilk işim olacak. Bu müze de, Joburg'da altın bulunmasından sonra beyaz adamın önce bu toprakları sömürmesi ardından da 90'lara kadar sürecek ırkçı bir yönetim kurmasının hikayesini zenciler, Malaylar ve Hinduları da merkeze alıp anlatıyor. Apartheid rejimi sırasında beyazların ayrıcalıkları, sokaklardaki sadece beyazlara özel banklar, taksi sıraları, binalara giriş kapıları ve nüfuz cüzdanında ırkın belirtilmesi gibi uygulamalarla yüzleşmek çok sarsıcı. (Bu arada Türkiye'deki nüfus cüzdanlarında yer alan Din hanesi de dünyanın diğer yerlerinde kime göstersem sanki Irk hanesi varmış gibi bir tepkiyle karşılandı, belirteyim.)

Apartheid Museum'un kurulma hikayesi yan taraftaki Gold Reef City'nin kurulmasına dayanıyormuş. Buradaki eski maden sahası üzerine, içinde kumarhane de olan bir tema parkı kurma projesi geliştirilirken proje kapsamında yan tarafa Apartheid Museum da inşa edilmiş. Bir süre sonra Gold Reef Center'dan ayrılıp kar amacı gütmeyen bir yapıya dönüştürülen müze şu an bağışlarla varlığını sürdürüyormuş.

Hop On Hop Off turu boyunca üstünden geçeceğiniz Mandela Bridge de Boğaz'daki asma köprülerin küçük bir versiyonu. Herhangi bir deniz, göl, nehir kenarına kurulmamış olan Joburg'daki bu köprü, demir yollarını kateden trafik rahatlasın diye inşa edilmiş. Gezi boyunca görebileceğiniz diğer duraklar arasında, biz gezerken kapalı olan iki müze de vardı: İlki SAB Bira Müzesi. Miller'ı da üreten, dünyanın en büyük bira firmalarından biri olan SAB (South Africa Brewery) Güney Afrika merkezli bir firmaymış. Diğer kapalı müzeyse Origins Center - Afrika'dan tüm dünyaya yayılan insan neslinin kara kıtada keşfedilmiş ender fosillerini tanıtan müze. Aslen hepimiz Afrikalı olsak da zamanla renk farkını bahane ederek kendini üstün gösteren insanların durumlarına gülmek için bile ziyaret edilebilirdi bu müze. (Rengi farklı olmasa gözü büyük, olmadı boyu kısa, o olmadı zekası geri, hiç olmadı dili farklı diyecek yine kendini üstün gösterip ayrımcılık yaratmaya ve sonucunda sömürmeye kalkacaktı bu topraklara ayak basanlar orası da kesin...) Etiyopya Ulusal Müzesi'nde gördüğüm örneklerden sonra bu müzeyi keyifle gezmek çok hoşuma giderdi. Keza şehrin dışında bu fosillerin bulunduğu mağaralara yapılan turlar da varmış; onlara katılmak da isterdim. Bir daha yolum düşerse mutlaka bunu göz önünde bulundurayım.

Joburg'a gelip hop on hop off'a binmeye karar verdiyseniz Soweto turunu da satın alabilirsiniz. Ne yazık ki akşam 17.30'da son otobüsün gara dönmesiyle hop on hop off seferleri son buluyor. Biz de sabah erkenden başlayamadık gezmeye. O yüzden, zamanında madende çalıştırılan zencilerin yerleşmesi için inşa edilen ancak Joburg'un hızla gelişmesiyle onla birleşen Soweto (Adı South West Town - Güney Batı Kasabası'ndan geliyor) turuna katılamıyor, Mandela'nın Evini göremiyoruz.

Dönüşte, otel taksimizle Mandela Square'e geçiyoruz - şehirde güvenli bildiğimiz tek yere. Joburg'da en çok bu güvensiz ortamın hissettirdiklerini hatırlayacağım. Zenci - beyaz ayrımı gibi görünse de temelinde gelir dağılımında var olan büyük uçurumu barındıran bu ortam yüzünden üniversite kampüsleri bile yüksek bahçe duvarlarının üstüne gerilmiş elektrikli tellerle ve bolca kamerayla korunuyor. Bizde hayatlarını güvenlikli sitelerde geçirmeye kalkan insanların durumu da benzer aslında: Tehlikeyi dışarıda bırakmaya çalışırken kendini küçücük bir alana hapsetmek. Dışardaki fakirlik aslında içerdekilerin hayatında da o kadar büyük bir problemi ki...

Mandela Square'e gidene kadar gerçekten bir meydana gideceğimizi sanıyorduk. Oysa burası devasa Sandton City Alışveriş Merkezi'nin bir bölümüymüş. Mandela heykeli dikilene kadar Sandton Meydanı adı verilirken heykelden sonra Mandela Square denmeye başlanmış AVM'nin ortasındaki, kafeler ve restoranlarla çevrili bu alana. AVM dışında yürünecek sokaklar, dolaşılacak caddeler yok ne yazık ki. (Ya da var da biz bulamadık - gözümüz kesmedi diyelim, bilemiyorum.) Pazar günü akşam 6'da bütün mağazalar kapanıyor AVM'de. (Pazartesi günü de 7'de kapandılar.) Kafeler ve restoranlar açıktı ama. Joburg Hard Rock Cafe de bu meydanda, gitmek isteyene duyurulur. Beyaz ya da zenci fark etmeden ekonomik durumu iyi olanların vakit geçirdiği bir yer burası. Olayın ırk değil ekonomik temelli olduğunu en güzel burada anlıyorsunuz. Fakir beyaz yok tabii buralarda ama olsa onlar da bu ayrımcılıktan paylarını alacaklardı belli ki. Bugünlük bu kadar yeter deyip erkenden döndük biz de otelimize.

Şehirdeki ikinci günümüzü safariye ayırdık. Joburg Hayvanat Bahçesi'nde kafesler arkasındaki hayvanları görmeye içim elvermediği için şehrin dışında, geniş bir korunaklı parkta yaşayan hayvanları görmeye gittik otelin taksisiyle. Keşke bu geziyi bir turla biraz daha uzaktaki Krugerpark'a yapsaydık dedik ama ne yazık ki seçimimizi otelin taksisiyle Rhino&Lion Park'tan yana kullanmıştık. Yine de aramızda otomobilin camının korumasında 1 metre mesafe varken miskin miskin yatan beyaz aslanı, otların arasında yiyecek toplayan sincabı, Afrikalıların kutsal saydığı beyaz ve ismini bilmediğim upuzun kuyruklu siyah kuşu, deve kuşlarını, antilopları ve vahşi domuzları görmek enteresan bir tecrübeydi. Yine de siz giderseniz tur ayarlayın.

Dönüşte yine Joburg'a gelen çoğu turistin yaptığı gibi Sandton City AVM'sine gidip takıldık. Bilmemek ne kötü; insanı bu tüketim toplumunun kalelerine hapsediyor.

Johennesburg turumuz bu şekilde bitti. Dönüşte havaalanına Gautrain'le gidelim dedik. Taksi 450 istemişti biz 100 Rand ödeyip Sandton'daki Gautrain İstasyonuna gidip kişi başına 150 Randlık biletlerden alıp totalde 400 Rand'a O. R. Tambo Havaalanına ulaştık. Şehir içi toplu taşımanın bu kadar pahalı olduğu bir yer daha var mıdır acaba? Taksiyle aynı fiyata tren yolculuğu... (O verilen kartların depositosunu da ödemiyorlarmış, haberiniz olsun.) Şehre taksiyle ulaşım iki ve üstü kişi için daha mantıklı olabilir, belirteyim.

Uçağa binip dönerken Güney Afrika'yı tanımaktan mutlu ama yorgundum. Vakit sınırı olmayan Backpacker olsaydım Buzbus denilen hostel shuttle'ıyla şehirden şehire takılırdım herhalde Cape Town'dan itibaren. Keza yataklı tren olsa Cape Town - Joburg yolu da çok eğlenceli olabilirdi. Johannesburg'da ne yapılırı ben de çözemedim; bilen biri çıkar, bana da anlatırsa sevinirim.

Fotoğraf Listesi:

1- Safaride gördüğüm, uzun kuyruklu, ismini bilmediğim kuş (Bilenler yazsın lütfen yorum kısmına.)
2- Carlton Center'ın zirvesinden Joburg
3- Safari yaptığımız parka giriş kapısı
4- Miskin miskin yatan beyaz aslanlara araba camı korumasında yaklaşmak
5- Sincaplar da ortalıkta dolaşıp duruyordu...
6- O beyaz kuş tüm Afrika'da kutsal kabul ediliyor.

Önerilen Sayfalar:

* Güney Afrika gezisinin ilk durağı Cape Town ve Cape Town'dan trenle Joburg'a ulaşım yazıları

Cape Town'da Yılbaşı Zamanı 6 Gün
Cape Town - Johannesburg Tren Yolculuğu

* Safari sevenlere Nairobi'den bir yazı:

Nairobi'de günübirlik vahşi yaşam gezisi


* Afrika'da tropikal tatil:

- Zanzibar

2 Şubat 2015 Pazartesi

Cape Town - Johannesburg Tren Yolculuğu

Cape Town'dan uygun fiyata Johannesburg'a uçak da bulunabilir ama biz biraz macera yaşayalım deyip trenle gitmeye karar verdik. Asıl isteğimiz yataklı tren yolculuğuydu ama ne yazık ki günler önceden bitmiş bütün yataklı tren biletleri. Cape Town'da kaldığımız 6 gün boyunca bilet bulabilmek için her yolu denedik ama ne iptal oldu, ne değişiklik. Biz de pulman vagonda yolculuğa karar verdik. Hani Meksika'da tavuklarla otobüs yolculuğu vardır ya işte onunla karşılaştırılabilecek bir yolculuk macerası yaşadık.

Yolculuk normal şartlarda 26 saat sürüyor. Sabah 10'da yola çıkan tren ertesi gün öğlen 12'de varıyor Johannesburg'a. Bilet ücreti iki kişi için 920 Rand. 48 saat öncesine kadar %10 kesintiyle bilet iadesi yapılabiliyor. Bu bahsettiğim Shosholoza Trenleri.

Çok daha yüksek fiyatlı tren turları da varmış ama hepsi de çok önceden dolmuş. İnternette bir form var bilet almak için ama 19 Aralık - 5 Ocak arası maillere cevap verecek birisi dahi çalışmıyormuş. Bana formu doldurduktan sonra durumu açıklayan otomatik mesaj geldi. Bilet gişesi sabah 8-10.30 arası açıktı, gardaki platform 24'ün orada. Bu saatler dışında bir muhatab bulmak mümkün değil. Yerler numarasız, o yüzden yolcu alımı başlayınca hemen yerinizi tutun. Yol boyunca tren öyle doluyor ki, tuvaletleri bile yolcular işgal ediyor.

Hijyen konusunda çok hassas olmayan beni bile zorlayan şartlar arasında yapılıyor yolculuk. Treni kaplayan kokuya bir süre sonra alışıyor burnunuz. Yolculuğun sonlarına doğru tuvaletlerdeki suyu geçtim, içmek için şişe su bile bitti. O yüzden yanınızda ekstra su taşımakta fayda var.

Yolculuk yeşil savanalar, bozkırlar arasında geçiyor. Manzarayı izlemek güzel ama sürekli bir gürültü vardı vagonda. Herkes gece gündüz bağıra çağıra konuşuyor. Çoluk çocuk etrafta koşturuyor, bir süre sonra yerlere serilen battaniyeler üstünde uyumaya başlıyor çocuklar... Koridorda yürüyenler, etraftaki çocuklar yüzünden, size çarpmadan geçemiyorlar. Yemekli vagonda makul fiyata yemek ve içki var. Afrika'nın kenarında, savanlar arasında şarap içip yolu seyretmek gezinin en eğlenceli kısımları arasındaydı. Yemekli vagonda yenebilir lezzette her şey ama misal kahveyi getirdikleri fincanın etrafı siyah siyah lekelerle kaplıydı. Keza Amerikan servisler de hiç temiz hissi vermiyordu. (Beni tanıyanlar hiç de bu konularda hassas olmadığımı bilirler ama güvenin bana, şartlar gerçekten beni bile zorladı :) )

Yolculuğun daha ilginç anlarından biri yol boyunca vagonumuzda bağıra bağıra vaaz veren Hristiyan vaizdi. Üç dört kez yarımşar saatlik vaazlarıyla İsa'yı, Hristiyan haçını, hırsız ya da orospu bile olsak Hristiyanlığın nasıl kucaklayıcı olduğunu anlattı yol boyunca.

Bir başka ilginç olay tren raylarında tespit edilen 5 santimlik çatlak yüzünden 4 saat trenimizin yolda kalması oldu. Sonrasında da anlayamadığımız sebeplerle toplamda 3-4 daha saatlik beklemeler oldu. Tren müdürü denilen iri yarı beyaz adamın ters davranışları da herkesin sinirlerini zıplattı. En son gördüğümde, suyun bitmesinden şikayet eden yolculara "Bir daha otobüsle yolculuk edin madem" diye bağırıyordu. Havalandırması olmayan vagonlar neyse ki hareket halinde camları açınca serinliyordu.

Yataklı vagonda olunca bu problemlerin bir kısmını yaşamıyorsunuz tabii... Yatağınızda uzanıp yolun tadını çıkarabilir, müzik dinleyip kitabınızı rahatça okuyabilirsiniz. Gürültü de olmaz, koku da, vaiz de... Ama su sorununa ve gecikmelere karşı yapılacak bir şey yoktu tabii.

Yolculuk boyunca güvenliğe çok önem veriliyordu. Tren her durduğunda koridorda dolaşan 4 silahlı polis... Gece boyunca sabaha kadar ışıkların açık olması... Güvenlik konusunda bir sıkıntı hissetmedik. Tıka basa dolu her vagon başına tek beyaz düşen bir yolculuktu bu. Yemek kısmına sadece yataklı vagondakilerin gittiği (ekonomik sebeplerle), koridorda dolaşan satıcıların açıkta sattığı dondurmadan almanın tüm yolcuların en büyük zevki olduğu, 25 saatin sonunda o sıcakta hala çantalardan çıkan haşlanmış tavukları yiyerek koridorda koşturan sevimli çocukların kahkahalar atabildiği, yan koltuktaki yaşlı kadının saatlerce balonlu naylon patlattığı, arkasındaki adamın yan koltuğundaki buzluktan çıkartıp çıkartıp en az 20 tane bira içtiği, rötarlarla 8 saat uzayan, en son durduğumuz ıssız bir yerde trenden inip bu rötarlara isyan eden sarhoş adamın vagona dönünce kaymış diliyle bana "hakkımı aradığım için polis beni tutuklamaya kalktı! İnanabiliyor musun?" dediği, son arızadan sonra tüm trenin isyanına dayanamayan tren müdürünün 15 dakika uzaktaki istasyona kadar ulaşıp tüm yolcuları 2 saat süren otobüs yolculuğuyla Johannesburg'a ulaştırdığı 34 saat süren bir tren yolculuğu... İstasyonda inmeye çalışırken herkesi durdurmaya çalışıyordu sarhoş adam: "Kimse inmesin! O tren müdürü gelip bize açıklama yapmadan inmeyin! Bizi insan yerine koymuyorlar!" Otobüslerin dolmasından korkan bir kadının "Çekil! Çekil! İncem ben! Otobüsler dolsun da kal burada sen!" deyip insanları yara yara inmeye kalkmasıyla attık kendimizi trenden aşağıya.

Şimdi her şey bitmişken eğlenceli bir anıya dönüşmüş Shosholoza tren yolculuğumuzu okudunuz.

* Önerilen Sayfalar: Gezinin başlangıcı için: 

Cape Town'da Yılbaşı Zamanı 6 Gün
- Ve Johannesburg
Yataklı Tren Yolculuğu

Fotoğraf Listesi:

1- Trendeki sevimli ufaklıklarla ben :)
2- Yemekli vagonda şarap ve kitap keyfi
3- Trenin bozulduğu kısımlardan birinde ıssız bir yerde trenden inmişken...
4- Yol kenarı tabelaları
5- Yolun sonunda şoparlarla iyice kaynaşmışken :)





9 Ocak 2015 Cuma

Cape Town'da Yılbaşı Zamanı 6 Gün

6 gün boyunca Cape Town'da gezip üzerine trenle Johannesburg'a yaptığım tren yolculuğunu müteakip 3 gece de Johannesburg'da konakladığım gezinin ilk bölümünde Cape Town'da ne yaptığımı anlatmanın dışına çıkacağım. Cape Town'u madde madde anlatayım sizlere istedim. Buyurun:

Cape Town'da nerede konaklanır?

Afrika, ilk kez gidecekler için tekinsiz bir coğrafyadır. Avrupa'da dolaşır gibi elinizi kolunuzu sallaya sallaya günün her saati sokaklarda dolaşabileceğinizi düşünmeyin. Cape Town nispeten Afrika'nın gelişmiş bir coğrafyası olsa da, burayı iyi bilmeyenlerin dikkat etmesinde fayda var. Konaklama için de size bir kaç tavsiyem olacak: Öncelikle şehir merkezinde, downtown'da kalmayı seven birileriyseniz merkezin Long Street olduğunu unutmayın. Greenmarket olsun, Bo Kaap olsun, Long Street'in yakınındaki sokaklar olsun merkezde konaklanabilecek yerler. Tren Garı'na, Waterfroont'a, restoranlara ve para bozdurulacak, alılveriş yapılacak yerlere hep yürüme mesafesinde olursunuz. Eski Cape Town bu merkezde dizilmiş durumda. 

Güvenli konaklanabilecek bir diğer seçenek Waterfront'tur. Waterfront, turistlerin kendilerini gelişmiş bir ülkede hissetmeleri için tasarlanmış bir yerdir. Restoranları, Cafeleri, Alışveriş Merkezleri ile Cape Town gibi değildir hiç. Konaklamak içinse gayet güvenlidir. Bir diğer seçenek Camps Bay'deki otellerdir. Burası, plajlarıyla meşhur bir yerleşimdir. Şehir merkezine yaklaşık 8-10 km. mesafedeki Camps Bay, restoranları ve cafeleriyle turistlerin kendilerini güvende hissedebilecekleri bir yerdir. 

Peki biz nerede kaldık? Bu üçünün de dışında bir yerde: Observatory semtinde. Observatory, şehrin biraz dışında kalan, daha çok evlerden oluşan bir semt. Şehir merkezine 5-6 km uzaklıkta. Öğrencilerin ve backpacker turistlerin tercih ettiği bir semt. İlk başta pek de güvenli görünmüyor ama biz kısa sürede alıştık. Kaldığımız yer Groote Schuur Hastanesi'nin alt tarafındaki Milton Road'da yer alan Green Elephant Hostel'e bağlı bir evdi. Wesley Street'teki ev, 4 odası, 2 ortak kullanılan banyosu ve bir de muftağıyla hem uzun süre konaklayanlara hem de kısa süre kalanlara hizmet veren bir yer. Yan odamızdaki Belçikalı çift iki aydır burada kalıyorlarmış mesela. Main Road'la Lower Main Road arasındaki bir bölge burası. Eğer Lower Main Road'a inip sağa doğru yürürseniz 5-6 tane cafe, bar ve restoran bulabilirsiniz. Bu kısımda bir kaç hostel de yer alıyor. Hello Sailor isimli mekanın yemekleri gayet güzeldi. Açıkçası geceleri de rahat dolaştık bu kısımda (yalnız bir kadın geceleri dolaşırken kendini güvende hissetmez ama sanırsam), sokaklarda sürekli polis ve özel güvenlik araçları dolaşıyordu. Ulaşım kısmında da bu bölgeyle ilgili bilgi vereceğim kalmayı düşünenler için. 

İçki Problemi

Cape Town'da içki satışıyla ilgili yasakları göz önünde bulundurmak önemli. Öncelikle öyle her köşe başında içki satan yer bulamıyorsunuz. Merkezde ve saat 6'ya kadar içki satılıyor. Restoranlarda istediğiniz gibi içebiliyorsunuz tabii. Camps Bay'de herhangi bir içki satan dükkan yok, sadece restoranlarda içebilirsiniz. Ben bir kaç gece restoranlara gidip şişe şarap alıp çıktım; uygun bir dille sorunca bu konuda yardımcı oluyorlar. Özellikle şarap fiyatları çok uygun ve bizdeki gibi restoranlarda normal satış fiyatının 5-10 katı fiyatla satış yapılmıyor. Marketteki fiyatının %50-75 fazlası gibi bir fiyata satıyorlar restoranlarda. 

Özellikle Constantia şarapları çok meşhur. Biz beyaz şaraplarına özellikle de Chardonay'e bayıldık. Bir şişe şarabı restoranlarda 18-20 liraya da içtik 40-45 liraya da (ki bu çok güzel bir şaraptı mesela). Bizdeki restoranlarda, en kötü şarabın şişesine 70-80 lira verdiğimizi düşünürsek fiyatlar gayet makul. 

Yılbaşı'nda Cape Town

Yılbaşı'na Cape Town'da girmek isteyenler için internette ne yazık ki çok fazla bilgi bulamadım. Ben de merak edenlere bizim tecrübelerimizi anlatayım. Öncelikle eğlenceler Long Street'te ve Waterfront'ta oluyor. Long Street ve etrafındaki bir kaç sokak trafiğe kapatılıyor, insanlar rahatça dolaşsın diye. Gündüzden itibaren bir çok mekan kapanıyor, kimilerinde gece parti oluyor. Parti olanların önünde sıra görürseniz şaşırmayın. Buradaki alkol yasaklarından dolayı sokaklarda içen yoktu. Ama ben çantamdaki şarabı plastik bardaktan çaktırmadan içebildim. 

Yerel halk daha çok Long Street'i, turistler Waterfront'u tercih ediyor. Biz Long Street'te turlayarak başladığımız geceye Waterfront'ta devam ettik. Denize kurulmuş sahnede yerel bir şarkıcı İngilizce pop şarkıları söylüyordu ve ortalık çok kalabalıktı. Değil yemek yemek, herhangi bir şey içmek için bile en az 10 dakika kuyrukta beklemeniz gerekiyordu. Yine içki sadece restoranlarda içiliyordu. 12'de geri sayım, havai fişekler ve en geç yarımda insanlar kitleler halinde mekanı boşaltmaya başladılar. 

Hostelimizde kalanlar Yılbaşı'na Signal Hill'de girdiler. Farklı bir deneyim ama eğlenceli olur muydu bilmiyorum. Velhasıl-ı kelam, Yılbaşı'na şort-tişörtle yaz serinliğinde girmek ve 'farklı kültürler yeni yıla nasıl giriyor'u tecrübe etmek dışında bir numarası yoktu Cape Town'ın. 1 Ocak'ta deniz kıyısında güneşlenip yanmak da ilginç tabii. 

Yılbaşı zamanı Cape Town'a gitmekten bahsedeyim biraz da: Yılın en popüler ve kalabalık zamanlarından birine hazırlıklı olun. Şehir turist dolu. Kalabalık ve uzun sıralara da hazır olun. Misal bilet almadan Masa Dağı'na çıkmaya kalkarsanız 3 saat sırada beklemeniz gerekiyor. Ya da Ümit Burnu'na gittiğinizde öğlen yemeği için 20-30 dakika sırada beklemek zorundasınız. (Püf noktaları kısmında bu konudaki tavsiyelerime göz atabilirsiniz).

Gezilmesi Gereken Yerler

Öncelikle Cape Town'a gelenler için en önemli görülmesi gereken yerleri sıralayayım: 

- Masa Dağı (Table Mountain)
- Ümit Burnu (Cape of Good Hope)
- Afrika Penguenleri
- Hout Bay'den kalkan Fok Adası (Seal Island) turu
- Kirstenbosch Botanik Bahçesi
- Signal Hill
- Camps Bay
- Groot Constantia Bağları Gezisi
- Ribbon Island

Teker teker üstünden geçelim. 

Masa Dağı'na çıkışın benim bulduğum iki yolu var: Teleferik ve yürümek. Teleferiğin olduğu yere yürüyerek (bayır yukarı bir yol - merkezden 7-8 km.) taksiyle (100 Rand), otobüsle ve Hop On Hop Off'larla ulaşabilirsiniz. Kesinlikle önceden biletinizi internetten alıp çıktısını yanınızda taşıyın. Yoğun zamanlarda bu size 2 saat kazandırabilir. Masa Dağı'na tırmanmak için de yine Teleferiğin yanında bir yol gördüm. Bir de Kirstenbosch Parkı'ndan bir yol varmış. Öğlen güneşinde zorlu bir rota olduğunu belirteyim. Vakti olanlara ilginç bir tecrübe olabilir. Yukarıya çıkınca da kendinize vakit ayırın, dolaşın, manzaralı bir yerde keyif çatın, şarabınızı yudumlayın... Çantanıza bir şişe şarap atmak ya da yukarıdaki satış yetinden bir şişe şarap almak (seçenekleri kötüydü ama söyleyeyim... Şehirdeki şaraplar daha güzel.) size kalmış. Yukarıda yemek satan bir yer var ama öğlen yoğunluğunda gittiyseniz kalabalıkta işiniz zor. Bu arada biz 31 Aralıkta öğlen bilet almadan Teleferiğe gidip 3 saat sıra bekledik haberiniz olsun. Bileti olanlar en fazla 1 saat beklediler. 

Ümit Burnu: Bunun için en iyisi bir tur alın. Bi ton tur şirketi var ama şehir merkezinde ofis bulamadık. Hosteliiz Buz Bus Turu önerdi lakin onların da bizim istediğimiz günlerde turları yoktu (650 Rand istediler). Biz de American Eagle Turu seçtik. Kişi başı 875 Rand'dı ve hostelimizden aldılar. Bu arada tur almak için Cape Town Tourism Information yazan yerleri kullanabilirsiniz. Ücretsiz olarak size yardımcı oluyor gerekirse telefonla rezervasyon da yapıyorlar. Kirstenbosch Botanik Bahçesi Gate 1'de ve Long Street girişinde birer yerlerini gördüm. Bizim tur, Hout Bay'den kalkan 75 Randlık Fokları göreceğimiz ada turunu (ekstra), Ümit Burnu'nu, Simon's Town'daki (Boulder's Beach) Afrika Penguenlerini görebileceğiniz merkezi (50 Rand ve ekstra) ve Kirstenbosch Parkı gezisini içeriyordu. Dünyada yaşayan dört çeşit penguenden biriymiş ufak tefek Afrika Penguenleri ve bir tek Cape Town'da görülebiliyormuş. Keza fokların yaşadığı kayalığın etrafında dolaşan bot turu da fokları doğal yaşam alanlarında bu kadar yakından görme şansı sunan ender tecrübelerden birisi. Ümit Burnu Milli Parkı gezisinde, doğal yaşam alanlarında yabani deve kuşlarını, babunları ve antilopları görme şansınız da oluyor. Vakti ve ilgisi olanlar için burada kamp yerleri de varmış. Burası bana Kıbrıs'taki Karpaz Milli Parkı'nı hatırlattı. 

Kirstenbosch Botanik Bahçesi: 100 yılı aşkın bir süredir varlığını sürdüren bu bahçeye iki kez gittik. İlkinde Hop On Hop Off'la ikincisinde turun sonunda. Kişi başına 50 Rand giriş ücreti var ve içerdeki alanda hem çok değişik bitkileri (ananas çiçeği gibi) görebilir hem de piknik yapabilirsiniz. Bazı akşamlar 17.30'da konser de var ama bence vaktiniz olduğunda çantanıza piknik malzemelerini koyup buraya gelin ve bir ağaç altında bi kaç saat keyif çatın. Mesela sabah Hop On'dan burada inip, önce bi yarım saat etrafta dolaşıp ardından piknik yapabilirsiniz, hem boş da olur. Aralık sonunda yemyeşildi ama az çiçek vardı. Eylül gibi rengarenk oluyormuş. Bi de yakın zamanda açılmış olan Tree Canopy Walking, ağaçların üst tarafında yürüyüş imkanı veren güzel bir yol, onu da mutlaka görün. Bu botanik parkı aslında çok büyük ama sadece %6-7'si ekilip düzenlenmiş parktan oluşuyor. Kalanı doğal bitki örtüsüne sahip. 

Signal Hill: Cape Town'da bi Masa Dağı bir de yatmış aslan gibi görünen Signal Hill var. Signal Hill'e eğer iki günlük Hop On Hop Off aldıysanız size ücretsiz sunulan Night Tour'la ulaşabilirsiniz. Akşam güneş batışını izlemek için güzel bir yer. Yukarıda sadece bir arabanın arkasında kahve satılıyordu, başka bir şey bulabileceğinizi düşünmeyin. Night Tour öncesi 4'e kadar yemek siparişi alıyorlar ama... Bence atın çantanıza yiyecek içeceği ve öyle gidin okyanustan güneşin batışını izlemeye. 

Camps Bay: Cape Town'un kötü yanı suyunun çok soğuk olması. Yüzmek için sıcak su arayanlardansanız işiniz çok zor. Camps Bay'daki ve Clifton'daki plajlar daha çok güneşlenmek, sosyalleşmek ve kendini göstermek isteyenler için. Clifton'daki 4'e kadar numaralanmış plajlardan 3 numaralı olanı, seksi vücudunu göstermek isteyen kadınlar ve erkekleri bir araya getiriyor (bu plajı geyler de çok tercih ediyormuş). Camps Bay'de güzel restoranlar da var. 

Groot Constantia Bağları Gezisi: Şarap turu yapan başka turlar da vardır mutlaka. Biz hazır Hop On Hop Off buralara gelmişken tercihimizi 300 küsür yıllık bu meşhur bağlardan yana kullandık. Kesinlikle bu bağları ziyaret etmenizi öneririz. En son size nasıl bir program yapmanız gerektiğini de söyleyeceğim. Biz 3 durağı olan bağ ziyaretleri için ilkini tercih ettik. Aslında hepsinde vakit geçirmek ve 1-2 saatte hepsini bitirmekti amacımız ama öyle değilmiş meğer işler. İlk durakta inip Wine Taste yapılan yere ulaşınca öğrendik ki tur saat başı yapılıyormuş ve 1 saat sürüyormuş. Şarap üretimini tesisi gezerken anlatıyorlar. En son da 5 çeşit şarap tattırıyorlar. Şarap içmek için değil ama üretim tesisini görmek için güzel bir tecrübe. Tur kişi başı 50 Rand (Hope On Hope Off'la gelene 45 Rand). Ardından isterseniz 45 Rand daha ödeyip 5 ayrı şarabı daha tadabiliyorsunuz ama burada kadehle içki satışı yapılmıyor. Onun için mekanın bahçesindeki restorana oturmak gerekiyor. Biz de öyle yaptık. Yemekler gayet güzel, açık havada bağlar arasında şarap içmek de öyle. Gezinin keyifli anlarından biriydi. 

Size tek anlatamayacağım ama herkesin tavsiye ettiği gezi Ribbon Island turu. Biz vakit bulamadık ne yazık ki. 

Bir de tabii şehir merkezinde vakit geçirme kısmı var. Mesela Bo-Kaap'taki rengarenk evleri görmeye gidin. Zamanında kölelerin renkli kıyafet giymesi yasakken bu yasak kalkınca evlerini böyle rengarenk boyamışlar. Sonra Green Market'ten alışveriş yapın (Pazarlıkla %30-50 arasında bir fiyata ulaşabiliyorsunuz). Gezinin bu kısmı için Triposo uygulamasını indirip oradaki haritadan ve gezilecek yerler listesinden faydalanabilirsiniz. Waterfront'ta güzel yemekler yiyip içkinizi kahvenizi için... Waterfront'ta Den Anker'in kapı önü keyifli bir manzaraya sahip ve yemekleri de güzel. Keza hemen bir arkadaki Alfred Cafe'nin önünde gündüz vakti oturursanız, sokak çalgıcılarının güzel müzikleri size eşlik edecektir. 

Tabii safari isteyenler ya da balina görmek isteyenler için de turlar var. İlkini Johannesburg'da yapmak için ikincisini de ilgimizi çekmediği için pas geçtik. 

Cape Town İçin Gezi Planlaması

İlk ulaştığınız gün şehir merkezini ve Waterfront'u keşfedin. Yiyin için takılın. Ertesi gün erken başlayın güne ve güzel bir kahvaltının ardından Long Street'teki Citysightseeing ofisinden iki günlük tur biletinizi alın. Büyük tur 2 saate yakın sürüyor. İster önce bir tam tur atın ister sarı turla şehir merkezini keşfedin. Çantanıza piknik malzemelerini koyup Kirstenbosch parkında dolaştıktan sonra öğlen yemeğinde parkta piknik yapın. Öğleden sonra Camps Bay'de takılın. Mayonuzu çantanıza koymayı unutmadıysanız güneşlenip kumun tadını çıkarın (Campton'daki plajları da tavsiye ederim, hemen yan tarafta nasıl olsa). Güneş batışını Camps Bay'deki güzel restoranlardan birinde yapın. 

Ertesi gün sabah erkenden kırmızı turla teleferiğe gidin ve Masa Dağı'na çıkın. Öğleden önceye kadar keyif çatıp ardından şehre dönün. Bu arada yarın için Ümit Burnu turunu ayarlayın. Mavi Hatla şarap turu yapılan yere geçin ve turu bitirip şarap tadımı yapın. Sonra da bahçedeki restoranda güzel bir öğlen yemeği yanında da tabii nefis şarapların tadını çıkarın. Akşam üstü olmadan Waterfront'a dönüp bir de kanallarda bot turu yapın, bilete dahil bu da ne de olsa. Sonra 6'da Waterfront'tan kalkan Night Tour otobüsünü yakalayın. Öncesinde çantanıza yiyecek içecek koymayı unutmayın. Güneşin okyanusta batışının tadını çıkarıp dönün şehre. 

Ertesi günkü Ümit Burnu turuna çıkarken eğer yoğun bir sezondaysanız çantanıza öğlen yemeği için sandviçler atmak karınıza olacaktır. Ümit Burnu'ndaki pahalı ve anlamsız restoranda ya da yan taraftaki büfede kötü yemekler için sıra beklemek zorunda kalmazsınız. Akşam yemeği için keyifli bir yer ayarlamayı da unutmayın. 

Ve geriye Ribbon Island, Safari ya da Balina gözlemi gibi seçenekler kaldı. Artık keyfinize göre seçin birini. Ya da şehir merkezinde gezmediğiniz yerler varsa onları görün. Benim atladığım başka yerler de vardır mutlaka. Ama yukarıdaki kısmı hallederseniz Cape Town'da gezilmesi gereken yerlerin önemli bir kısmını gördüğünüzün garantisini veririm.

Cape Town'da Ulaşım

İşte geldik önemli bir soruna! İnternetteki gezi bloglarında herkesin ya şehirde yaşayan bir tanıdığı varmış ya da tersten akan trafikte araç kullanma tecrübesi. İkisine de sahip olmayanlar ne yapacak peki? Öncelikle ilk kez Citysighting'in Hop On - Hop Off otobüslerinin bu kadar işe yaradığı bir yer gördüğümü söylemeliyim. Gezilmesi gereken yerler kısmında da anlattığım üzere iki günlük bir bilet çok işinize yarayacaktır. Masa Dağı kısmına çıkan Kırmızı Hat, Masa Dağı'nın etrafını dolaşan Mavi Hat ve Şarap turu için Mor Hat çok işlevsel. Ayrıca dil seçenekleri arasında Türkçe de var ki anlatılan konular gayet ilginç bilgiler veriyor. 

Havaalanından ulaşım için otobüs seçeneğini kullanabilirsiniz. My Citi otobüslerini kullanmak için önce 35 Rand'a kart alıyorsunuz sonra da bu kartı dolduruyorsunuz. Biz hostelin 180 Randa sunduğu havaalanından alınma hizmetinden faydalandık. Taksi de 3 aşağı 5 yukarı benzer bir paraya gelirdi sanki... 

Observatory'den şehir içine ulaşımı kişi başı 6 Rand tutan Minibüslerle yaptık. Main Road'dan sürekli bulunabilecek minibüsler 5-10 dakikada Tren Gar'ının üst katına ulaştırıyor sizleri. Tıklım tıklım ve bazen kucak kucağa yapılan yolculuklar bizim şehir içi minibüslerden daha 'ilginç'ti. Hele yılbaşı gecesi iki koltuk arasına konulan tahtanın üstünde yolculuk yapmam gayet enteresandı. Sonradan, kaldığımız evde çalışan Mavis'ten bu sisteme Laptop adı verildiğini öğrendim. Ben oturur oturmaz altımdaki tahtanın düşmesi ve kıçımın yüzde onu üstünde tüm yolculuğu tamamlamam gayet macera doluydu :) 

Camps Bay'e gitmek için Gar'ın üst tarafındaki minibüs durağından minibüslere binebilirsiniz. Pazar günleri ya da 1 Ocak gibi tatil günlerinde upuzun bir kuyruğa hazırlıklı olun. 

Taksi ulaşım için bir diğer seçenek. Biz tren garından pazarlıkla 60-70 Rand'a Observatory'ye gelmeyi başardık hep. Bir gece Waterfront'tan taksimetre açtırdığımızda Observatory 110 Rand tuttu. Keza merkezden Clifton'a pazarlıkla 150'ye gidip yine merkeze dönüşe 100 Rand ödedik. Tren Garı'ndan Masa Dağı'na giden teleferiğe de 100 Rand'a çıktık. 

Yürümek de bir seçenek. Observatory'den ilk gün yaklaşık 1 saatte şehir merkezine yürüdük. İlk başta biraz tırssak da sonradan alıştık. Ama pek sokaklarda yürüyen beyaz görmedik. Masa Dağı'na çıkan teleferikten şehir merkezine yürümek de yaklaşık 1 saat sürüyor. Bayır aşağı rahat yürünen bir yol. Sea Point'ten Waterfront da yaklaşık 1 saatte yürünüyor. 

Simon's Town'a tren olduğunu duydum ama biz turla gittiğimiz için tecrübe edemedim. 


Biraz Genel Kültür

Yıllar süren ırkçı Apartheid yönetiminden sonra, Nelson Mandela liderliğinde özgürlüğünü kazanan bir ülke Güney Afrika. Ancak bu, sorunların ortadan kalktığı anlamına gelmiyor ne yazık ki. Eski rejim halkı ırkına göre ayırıp, beyazların yönetiminde beyazlara büyük ayrıcalıklar getirmişti. Bir şehirden başka bir şehre gitmek için Pass belgesi almak gerekiyordu ancak bu belgeyi almak siyahlar için neredeyse imkansızdı. Siyahlar taşrada ya da doğdukları şehirlerde yaşıyorlardı. Topraklarına el konmuştu ve gelir düzeyinde beyazlar lehine büyük bir uçurum oluşmuştu. İşte Mandela Ribbon Adası'nda hapisteyken ve sonrasında ev hapsindeyken eski rejimle pazarlıklar yaptı. Demokrasiye geçilecekti ama ne şekilde? Siyahların toplumdaki konumu nasıl yükseltilecekti? Bugün gelinen noktada mesela bir beyaz işinden çıkarılırsa yerine bir siyah çalışan alınmak zorunda. Güney Afrika'da gelir dağılımındaki uçurum devam ediyor, orta sınıf çok zayıf. Ülkenin zengin beyazları, kendi bölgelerinde yaşamlarına devam ediyorlar. Şehrin çok zengin ve çok yoksul kesimleri var. Şimdi ayrım zenginler ve fakirler arasında. Zenginlerin çoğu beyaz fakirlerin tamamına yakını zenci. 

Bizim kaldığımız Observatory gibi bölgelerde bütün evlerin cephesinde anlaşmalı özel güvenlik şirketinin tabelası asılı. Polis arasında yolsuzluk çok fazla olduğu için halk aylık 50-60 TL gibi ücretler karşılığı özel güvenlik şirketleriyle anlaşıyor. Her yerde kameralar var. Evlere girmek için 3-4 kilit aşmak gerekiyor. Bütün bahçeler yüksek duvarlar ve duvarların üstü dikenli ya da elektrikli tellerle kaplanmış durumda. Pass belgesi zorunluluğu ortadan kalkınca taşradaki fakir zenci halk para kazanabileceği şehirlere aktı. Teneke gecekondu mahalleleri bu şekilde ortaya çıktı. Eğitimsiz, kalifiye olmayan halka iş bulmak da kolay değil elbette. O yüzden Cape Down'da suç oranları yüksek ama Johannesburg'da iyice yüksek. Beyazlar şehrin belli bölgeleri hariç sokaklarda yürüyemiyorlar. Hava karardıktan sonra, güvenlik nedeniyle, arabaların kırmızı ışıkta durma zorunluluğu bile yok. Johannesburg'un tehlikesini en iyi anlatan dünyada polis arabalarının çalındığı tek şehir olduğu gerçeği sanırım. Shosholoza Treni'nde kuşetli kısımda sadece zenciler yolculuk yapıyordu. Biz koca vagondaki tek beyazlardık. Yaklaşık iki vagona bir beyaz düşüyordu tıka basa trende. Yataklı kısımlardaysa çoğunluk beyazlardaydı. Trende bizlerle beraber yolculuk eden 4 silahlı polis sürekli koridorlarda boy gösteriyordu ve gece sabaha kadar trendeki ışıklar açık yolculuk ettik. 

Bütün bunlara rağmen Cape Town şehir merkezi gayet güvenliydi. Turizm çok gelişmiş durumda. Dilenciler ve evsizler her yerde olsa da biz herhangi bir olayla karşılaşmadık. 

Gidecekler İçin Püf Noktaları

- Öncelikle hijyen konusunda hassas birisiyseniz ya da beraber yolculuk edeceğiniz kişi öyleyse bir kez daha düşünün. Eğer yine de gelmek isterseniz, mutlaka lüks semtlerdeki lüks yerlerde kalın. Waterfront ve şehir merkezindeki pahalı otellerden şaşmayın. 
- Masa Dağı biletinizi Hope On Hope Off bileti alırken alabilirsiniz. 
- Groot Constantia'da şarap tadım turunun saat başında başladığını unutmayın
- Taksimetre çok yazmıyor ama taksilere binerken pazarlık yapabilirsiniz. Bizim ödediğimiz fiyatlar yukarıda yazılı.
- Ben turlarda bir indirim yaptıramadım. Yaptıran olursa bilgi versin lütfen.
- 6'dan sonra sadece restoranlarda içki satışı olduğundan öncesinde alışveriş yapmayı unutmayın. Unuttuysanız da restoranlardan rica ederseniz yardımcı olacaklardır.
- Ümit Burnu Turu'na çıkarken, Signal Hill'e ve Masa Dağı'na çıkmadan ve Kirstenbosch Botanik Bahçesi'ne gitmeden yanınıza yiyecek içecek almayı unutmayın.
- Şişe suyu (Still Water) pahalı. Ama mesela biz Kirstenbosch'taki musluklardan şişelerimizi doldurup içtik. 
- Johannesburg'a trenle gidecekseniz yoğun sezonlarda yataklı kompartman biletleri önceden bitiyor. İnternette bir form var ama satış yapılmıyor. Ben 25 Aralık'ta formu doldurdum, "5 Ocak'a kadar kapalıyız" şeklinde otomatik mesaj geldi. Bu bileti çok önceden ayarlamazsanız normal kuşetli bilet alabilirsiniz lakin hijyen konusunda takıntılıysanız bunu bir daha düşünün derim. Her vagonda tek beyaz olduğunu ancak trende sürekli polislerin dolaştığı için kendinizi güvende hissettiğinizi de belirteyim.
- Waterfront'ta Den Anker'in yakınındaki hediyelik eşya mağazasının fiyatları Green Market'ten daha uygun. Magnetler olsun diğer hediyelik eşyalar olsun makul fiyata satılıyor.
- Para bozdurmak için bankaları ya da döviz gişelerini tercih ederseniz %10 civarı komisyon ödemeye hazır olun. Merkezde, boyunlarında 'Cash for Gold' yazılı tabelalarla dolaşanlar, hemen yakındaki bir bodrum katındaki kilitli odalarda pasaportsuz, belgesiz ancak %5'ten de düşük oranlarla döviz bozduran yerlere götürüyor sizleri. Ben denedim, kimse kesmedi ya da sahte para vermedi bana. Herhalde kara para aklıyorlardır, bu herkesin bildiği merkezde-ama-kaçak döviz büfeleri. %10 komisyon uygulanırsa normal tabii var olmaları. 

Gezinin devamında "Cape Town - Johannesburg Tren Yolculuğu" var. 

Fotoğraf Listesi:

1- Masa Dağı'nın üstünü bulut tabakası örtü gibi kaplamış
2- Kirstenbosch Bahçeleri
3- Signal Hill'de gün batımı
4- Simon's Town'daki penguenler
5- Waterfront'ta çalgıcılar ve dans eden kadın

Önerilen sayfalar:

- Zanzibar Ve Johannesburg
- Nairobi'de Günü Birlik Vahşi Yaşam Gezisi
- Şarm El Şeyh
- Gore Adası - Dakar