

Marion Lodge Hotel, şehrin Sandown semtinde, büyük bir evden bozma sıcak bir butik otel. Bulunduğu sokak lüks, korunaklı evlerle dolu. Sahipleri Azeri kökenli İranlı bir çift. Odamıza yerleşip güzel bir uyku çektikten sonra anca kendimize geliyoruz. 2 gündür yaşadıklarımızdan sonra otelin havuzbaşında dahi geçirebiliriz uçağımız kalkana kadarki 48 saati. Neyse ki toparlayıp kahvaltı sonrası şehri tanıma turuna başlıyoruz.
Öncelikle duyduğumuz doğruymuş: Joburg şehir merkezindeki caddelerde tek bir beyazın dolaşmadığını söyleyeyim. Biz de Mandela Square dedikleri lüks alışveriş merkezi dışında sadece 500 metre yürümüşüzdür şehirde. Cape Town'dan çok farklı bir yer burası. Cape Town'da çok daha güvenli hissediyorduk kendimizi. Korkumuz ne kadar yersiz, saçma ya da haklı bilmiyorum ne yazık ki. Ama biz de taksiden inmeden ,ki bu konuda da sadece otelin taksisini kullandık, sadece güvenli denilen yerlerde geçirdik vaktimizi.
İlk günümüzde taksiye atlayıp (200 Rand ödedik - İlk gece 220 ödememiz normalmiş yani) merkezdeki gara döndük. Hop On Hop Off'ların kalkış yeri burasıydı. 150 Randlık günlük biletimizi alıp başladık gezmeye. 2 saat süren bir tam turu bitirdiğimizde gayet güzel yerler görmüş, faydalı bilgiler edinmiştik. Güney Afrika'daki City Sightseeing'lerin Türkçe dil seçeneğinin olması çok güzel. Biz çok memnun kaldık. İlk turun ardından Gandhi Meydanı'nda indik.1900'lerin başında, Hint Özgürlük Hareketini başlatmadan önce 21 yıl burada avukatlık yapıp ardından uğradığı ayrımcılıklar sonunda eşitlik ve özgürlük fikirleri kafasında şekillenip ülkesine döndüğünde Hindistan'ın bağımsızlığı için mücadeleye girişen Mahatma Gandhi, Johennesburg'da çok önemli bir şahsiyet olarak kabul ediliyor. Burada çektiğimiz bir kaç fotoğrafı müteakip Carlton Center'a yürüdük. (İşte merkezdeki tek avama karışma maceramız bundan ibarettir - bunun dışında Lordlar Kamaramızdan çıkmadık hiç.)
Carlton Center, Afrika'nın ve güney yarım kürenin en yüksek binasıymış. En tepedeki 50. katına "Top of Africa" adı verilmiş ve güzel bir Joburg manzarası sunuyor. 15 Randlık bilet alıp asansörle çıkılan Top of Africa'da lekeli camlar ardından bakınca çok da tehlikeli gözükmüyor Joburg.

Apartheid Museum'un kurulma hikayesi yan taraftaki Gold Reef City'nin kurulmasına dayanıyormuş. Buradaki eski maden sahası üzerine, içinde kumarhane de olan bir tema parkı kurma projesi geliştirilirken proje kapsamında yan tarafa Apartheid Museum da inşa edilmiş. Bir süre sonra Gold Reef Center'dan ayrılıp kar amacı gütmeyen bir yapıya dönüştürülen müze şu an bağışlarla varlığını sürdürüyormuş.


Dönüşte, otel taksimizle Mandela Square'e geçiyoruz - şehirde güvenli bildiğimiz tek yere. Joburg'da en çok bu güvensiz ortamın hissettirdiklerini hatırlayacağım. Zenci - beyaz ayrımı gibi görünse de temelinde gelir dağılımında var olan büyük uçurumu barındıran bu ortam yüzünden üniversite kampüsleri bile yüksek bahçe duvarlarının üstüne gerilmiş elektrikli tellerle ve bolca kamerayla korunuyor. Bizde hayatlarını güvenlikli sitelerde geçirmeye kalkan insanların durumu da benzer aslında: Tehlikeyi dışarıda bırakmaya çalışırken kendini küçücük bir alana hapsetmek. Dışardaki fakirlik aslında içerdekilerin hayatında da o kadar büyük bir problemi ki...
Mandela Square'e gidene kadar gerçekten bir meydana gideceğimizi sanıyorduk. Oysa burası devasa Sandton City Alışveriş Merkezi'nin bir bölümüymüş. Mandela heykeli dikilene kadar Sandton Meydanı adı verilirken heykelden sonra Mandela Square denmeye başlanmış AVM'nin ortasındaki, kafeler ve restoranlarla çevrili bu alana. AVM dışında yürünecek sokaklar, dolaşılacak caddeler yok ne yazık ki. (Ya da var da biz bulamadık - gözümüz kesmedi diyelim, bilemiyorum.) Pazar günü akşam 6'da bütün mağazalar kapanıyor AVM'de. (Pazartesi günü de 7'de kapandılar.) Kafeler ve restoranlar açıktı ama. Joburg Hard Rock Cafe de bu meydanda, gitmek isteyene duyurulur. Beyaz ya da zenci fark etmeden ekonomik durumu iyi olanların vakit geçirdiği bir yer burası. Olayın ırk değil ekonomik temelli olduğunu en güzel burada anlıyorsunuz. Fakir beyaz yok tabii buralarda ama olsa onlar da bu ayrımcılıktan paylarını alacaklardı belli ki. Bugünlük bu kadar yeter deyip erkenden döndük biz de otelimize.

Dönüşte yine Joburg'a gelen çoğu turistin yaptığı gibi Sandton City AVM'sine gidip takıldık. Bilmemek ne kötü; insanı bu tüketim toplumunun kalelerine hapsediyor.
Johennesburg turumuz bu şekilde bitti. Dönüşte havaalanına Gautrain'le gidelim dedik. Taksi 450 istemişti biz 100 Rand ödeyip Sandton'daki Gautrain İstasyonuna gidip kişi başına 150 Randlık biletlerden alıp totalde 400 Rand'a O. R. Tambo Havaalanına ulaştık. Şehir içi toplu taşımanın bu kadar pahalı olduğu bir yer daha var mıdır acaba? Taksiyle aynı fiyata tren yolculuğu... (O verilen kartların depositosunu da ödemiyorlarmış, haberiniz olsun.) Şehre taksiyle ulaşım iki ve üstü kişi için daha mantıklı olabilir, belirteyim.
Uçağa binip dönerken Güney Afrika'yı tanımaktan mutlu ama yorgundum. Vakit sınırı olmayan Backpacker olsaydım Buzbus denilen hostel shuttle'ıyla şehirden şehire takılırdım herhalde Cape Town'dan itibaren. Keza yataklı tren olsa Cape Town - Joburg yolu da çok eğlenceli olabilirdi. Johannesburg'da ne yapılırı ben de çözemedim; bilen biri çıkar, bana da anlatırsa sevinirim.
Fotoğraf Listesi:
1- Safaride gördüğüm, uzun kuyruklu, ismini bilmediğim kuş (Bilenler yazsın lütfen yorum kısmına.)
2- Carlton Center'ın zirvesinden Joburg
3- Safari yaptığımız parka giriş kapısı
4- Miskin miskin yatan beyaz aslanlara araba camı korumasında yaklaşmak
5- Sincaplar da ortalıkta dolaşıp duruyordu...
6- O beyaz kuş tüm Afrika'da kutsal kabul ediliyor.
Önerilen Sayfalar:
* Güney Afrika gezisinin ilk durağı Cape Town ve Cape Town'dan trenle Joburg'a ulaşım yazıları
- Cape Town'da Yılbaşı Zamanı 6 Gün
- Cape Town - Johannesburg Tren Yolculuğu
* Safari sevenlere Nairobi'den bir yazı:
- Nairobi'de günübirlik vahşi yaşam gezisi
* Afrika'da tropikal tatil:
- Zanzibar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder