Kim bilir kaçıncı gelişim bu İzmir'e... Yaşamak için bile düşünebileceğim bir yer oldu İzmir hep (Kimin olmadı ki? Kimle konuşsam İzmir'i ne çok sevdiği var dilinde). Mübadele yıllarında Anadolu'daki bütün şehirler mübadele kapsamında olsa da, gayrimüslimlerin şehir ekonomisindeki ağırlığı nedeniyle İzmir'de yaşayanlara dokunulmadı. Bugün gavur İzmir diye anılması ve Türkiye'nin en renkli ve rahat şehirlerinden biri olmasında bu durumunun çok etkisi olduğunu düşünüyorum.
Kaldığım otel Balçova'da. Zamanında Agamemnon'un da yaşadığı bu topraklarda o yıllarda da sıcak su kaynakları çok rağbet görürmüş. Şimdilerde yine İzmir'in bu bölgesine sıcak su kaynaklarından faydalanmak için çok kişi geliyor.
İzmir'de sabah güne otelde kahvaltı yaparak başlıyorum. İzmirlilerin gevrek dediği simit ve başka bir yerde bulamayacağınız, aslen Yahudilere ait bir hamur işi olan boyoz yiyip vuruyorum kendimi yollara. Boyozun tadı hala damağımdayken şehirdeki ender sinagoglardan olan Bet İsrail Sinagogu'na ulaşıyorum. Dünyanın bir çok yerinde polis korumasında olan sinagoglar gördüm. Türkiye'dekilerde durum biraz daha farklı oluyor: Etrafındaki tüm binalar boşaltılmış ya da sinagoga bağlı vakıflar tarafından satın alınmış oluyor (Bkz. Bursa'da Arap Şükrü'deki sinagog). Burası da aynı durumda. 1900'lerin başında inşa edilmiş bu yapı şu anda kullanılıyor mu bilmiyorum, tüm kapıları mühürlü gibi kapalıydı. Ancak semtteki diğer müstakil binalarla hoş bir havası var bu binanın da.
Hemen yan tarafa geçerseniz Dario Moreno Sokağı'na ulaşacaksınız. Asansöre giden bu sokakta yaşamış olan Dario Moreno anısına asansörde hep onun şarkıları çalınıyor. Deniz ve Mehtap'ı burada dinlemenin keyfi bir başka oluyor. Belli ki koruma altındaki bu sokaktaki binaların sonundaki asansörle yukarı çıktığınızda güzel bir İzmir manzarası sunan Ceneviz Cafe sizleri bekliyor. Aslında mola vermek için güzel bir yer burası ama hem daha yolun başındayız hem de gezecek çok yer var...
Asansörle aşağıya inip Konak Meydanı'na doğru yürürken Ayhan Işık'ın doğduğu evin de önünden geçiyoruz. Eski Türk filmleri nostaljisi yaşatan bir şehir İzmir. Sanki daha o vahşi alışveriş ve tüketim zombilerine dönüşmemiş insanlardan ve vahşi kapitalizme teslim olmamış semtlerden oluşuyor gibi (Evet, İzmir'e dışardan bakanlar aynen bu hislere kapılıyorlar. Gerçek olması gerekmiyor tabii bu hissettiklerimin. Bir süre İzmir'de yaşasam ben de İzmir Masalı'ndan uyanıp gerçek yüzünü görürüm elbette). Konak Meydanı'na ulaşınca gözünüze ilk önce İzmir'in sembolü Saat Kulesi çarpacaktır. Osmanlı'nın son dönemlerinde, modernleşme adına yurdun bir çok köşesinde inşa edilen saat kulelerinden biri bu da ama itiraf etmeliyim ki gördüklerim içinde en güzeli de aynı zamanda. Adana'daki, Bursa'daki ya da Urfa'daki hiç bu kadar zarif değil. Saat Kulesi'nin hemen yanında da ufak bir cami yer alıyor, Yalı Camii. Sevimli, kendi halinde, bağırmayan bir camii bu.
Konak Meydanı'nın yan tarafında İzmir'in merkez çarşısı Kemeraltı yer alıyor. Bursa'daki Uzun Çarşı ayarında bir yer burası. Hemen yakınlardaki ilk mola yerimiz olan Kızlarağası Hanı'na ulaşınca, hanın ortasındaki çay bahçesine çöküyoruz. Boş tabure bulmak hafta içi olmasına rağmen hiç kolay olmuyor. Handa gümüş ve hediyelik eşyalar da satılıyor.
Molanın ardından Agora'ya gidiyoruz okları takip ede ede. İzmir, Antik Yunan medeniyetinden beri (ve çok daha öncesinde de) aralıksız bir çok uygarlığa ev sahipliği yapmış bir yer olduğundan, Agora gibi kalıntılar yönünden çok zengin (Bir ara Efes'i de yazayım). Hala kazıların devam ettiği Agora'dan çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Roma'daki Forum'un biraz küçüğü var karşımızda. Hala sapasağlam duran 1000 küsur yıllık kemerlerin altında dolaşıp buraların yıllar önceki halini düşünmek güzel. Gezi boyunca, fotoğrafta gördüğünüz köpek de bize rehberlik yaptı.
Agora'dan çıkınca başlıyoruz tırmanmaya. Bir sonraki ziyaret edeceğimiz yer Kadifekale. Nefesine güvenmeyen, yürümeyi sevmeyen taksiye binsin baştan söyleyeyim. İzmir'in doğudan göç almış bir semti Kadifekale. Ben Çingenelerin yaşadığını duymuştum ama duvar yazılarından ve konuşulan dilden anladığım kadarıyla Kürt nüfusu daha baskın burada. Sokak aralarında eski, hoş evler görmeniz de mümkün sokakta fare ölüsü de... Kaçak çay ve Mahmood Cafe satan, Mardin'e Nusaybin'e otobüs bileti satan turizm acentaları da semtteki yerleşimle ilgili bilgi veriyor. Bu arada şahane manzaralı mahalle kahveleri de gördüm. Eminim evlerin bir kısmının da enfes manzarası vardır. 2014 yılında restore edilmiş Kadifekale şehre panaromik gören tepelere kaleler kurulup şehre hakim olunan zamanlardan kalma bir yapı. Şimdilerde içinde çocuklar oyun oynuyorlar ve tek tük satıcılar hediyelik eşyalar satıyorlar ama semtin kötü şöhretinden midir bilinmez dışardan gelen pek kimse yok ortalıkta.
Sokak aralarından yardıra yardıra iniyoruz Fuar Alanı'na. İzmir Fuarı malumunuz zamanında şehrin en önemli etkinliklerinden biriydi. Dönemin en ünlü sesleri gelir, fuar alanındaki gazinolarda konserler verirler, biz de magazin sayfalarından takip ederdik bu konserleri. Şimdilerde şehrin içinde yeşil alan olarak kaldı Fuar Alanı. Haa bir de Lunapark var tabii içinde. Özellikle Türkiye'de başka hiç bir yerde görmediğim Uçan Halı çocukluğumdan beri favorim, belirteyim (3 sene önce bir geldiğimde gidip binmiştim bu korkunç alete... Kalbi olan binmesin.).
Aslında bugün eski İzmir kalıntılarını görmek üzere limanın öte tarafına da geçecektik ama ne yazık ki saat geç olduğundan onu bir sonraki sefere bırakıp Alsancak'a doğru devam ediyoruz. Yolumuzun üstünde St. John Katedrali var. Kapıdaki rahibe selam verip giriyoruz bu kiliseye. Dıştan bakında bu kadar büyük olduğu anlaşılmıyor ama gayet büyük bir Katolik kilisesi var karşımızda. Girişteki panoda Kasım ayında Türkiye'yi ziyaret eden Papa'nın gezi programı asılı.
Kordon'a ulaşınca keşke yaz olsaydı diyorum içimden. Bir de boş olsaydım... Biralarımı alıp yayılsaydım çimenlere... Kordon'un aslında çevre yolu yapılmak üzere deniz doldurulduktan sonra halkın tepkisi ve mücadelesiyle bu plan iptal edilince nasıl yeşil alan olduğunu anımsatan hikayesinin kalıntısı bir kaç viyadük ayağı hala shil şeridinin sonunda görülebilir. Şehrine sahip çıkanların mücadelesinin Gezi'yle başlamadığını da gösteriyor o beton ayaklar bize...
Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nin sonundaki Yakın Kitabevi'ne uğruyorum gelmişken. İzmir'in en güzel kitapçılarından biridir Yakın. İzmir'e geleceksem mutlaka kitap alışverişimin bir kısmını buradan yapmaya çalışırım. Şimdilerde ön kısmına açılan kafe "kapanmıyordur umarım" endişesi yarattı bende.
Bu arada İzmir'e gelince kumru yemeden dönmek istemeyen arkadaşımın hatırına Kumrucu Şevki'ye uğruyoruz. Çeşme'nin meşhur kumrusunu merkezde bir kaç yerde bulabilirsiniz.
Kıbrıs Şehitleri'nin diğer tarafında İzmir'in en meşhur buluşma yeri bulunuyor: Sevinç Pastanesi. Bir nevi Taksim Burger King gibi bir yer burası. İzmir'de hiç yaşamamış ben bile kim bilir kaç kez burada birileriyle buluşmuşumdur (En son Sibel'le buluşmuştum sanırım. Buradan kendisine de selam ederim :) ). Bu sefer bir şeyler atıştırmak için gidiyorum Sevinç Pastanesine. Mekan müşterilerinin yaş ortalaması gayet yüksek (ben ortalamayı düşürüyordum öyle düşünün). Çilekli, ahududulu meşhur Pavlova pastası gayet lezzetliydi.
Dönüşte kordon boyunca yürüyoruz Konak'a kadar. Kordon'da sıra sıra dizilip binalar tarafındaki kaldırımda rahat rahat yürümemizi engelleyen kafeleri saymazsam, Pasaport iskelesi, yıllar öncesinden kalma dalga desenli kaldırım döşemesi (aynısını Brezilya Recife'de görmek beni çok şaşırtmıştı), ama en çok da trafiğe takılmadan ve merdiven tırmanmadan karşı tarafta yürüyüşünüze devam etmenizi sağlayan yürüme yolu İzmir'e olan sevgimi daha arttıran şeyler oluyor. İzmir'e yerleşirsem bir gün ve maddi sıkıntım olmazsa, Alsancak'ta Yunan Konsolosluğu'nun yakınlarında, körfeze karşı sıra sıra dizilmiş apartmanlardan birinin üst katlarında oturmak isterim. Önünde trafik olmadan Kordon'u ve körfezi gören bu evlerin balkonlarının keyfini hayal edemiyorum...
Fotoğraf Listesi:
1- Agora gezimize eşlik eden rehberimiz
2- Asansörün üstünden İzmir manzarası
3- Ve Asansör
4- Eskiden kağıt paranın arkasında yer alırdı İzmir Saat Kulesi
5- Kadifekale'nin içindeki "İç Kale"
6- Son zamanlarda belediyenin grafiti anatçılarına trafoları boyatma projesinin sonunda ortaya çıkmış güzel grafitelerden biri. Umarım devam eder.
Önerilen Sayfalar:
- İznik ve Yenişehir
- Karayoluyla Yunanistan & Bulgaristan 1 - Dedeağaç, Gümülcine, İskeçe, Kavala
- Karayoluyla Yunanistan & Bulgaristan 2 - Halkidiki, Selanik ve Seres
- Kaplıca meraklıları için Baden Baden ve Strasbourg
- Üç Eski Rum Köyü (İzmir'den Mordoğan da var aralarında)
- Atina Kaçamağı
- Frig Vadisi'ni Gezememe
- Bozcaada'da Kısa Bir Tatil
- Kaz Dağlarının Eteklerinde...
- Gökçeada
Kaldığım otel Balçova'da. Zamanında Agamemnon'un da yaşadığı bu topraklarda o yıllarda da sıcak su kaynakları çok rağbet görürmüş. Şimdilerde yine İzmir'in bu bölgesine sıcak su kaynaklarından faydalanmak için çok kişi geliyor.
İzmir'de sabah güne otelde kahvaltı yaparak başlıyorum. İzmirlilerin gevrek dediği simit ve başka bir yerde bulamayacağınız, aslen Yahudilere ait bir hamur işi olan boyoz yiyip vuruyorum kendimi yollara. Boyozun tadı hala damağımdayken şehirdeki ender sinagoglardan olan Bet İsrail Sinagogu'na ulaşıyorum. Dünyanın bir çok yerinde polis korumasında olan sinagoglar gördüm. Türkiye'dekilerde durum biraz daha farklı oluyor: Etrafındaki tüm binalar boşaltılmış ya da sinagoga bağlı vakıflar tarafından satın alınmış oluyor (Bkz. Bursa'da Arap Şükrü'deki sinagog). Burası da aynı durumda. 1900'lerin başında inşa edilmiş bu yapı şu anda kullanılıyor mu bilmiyorum, tüm kapıları mühürlü gibi kapalıydı. Ancak semtteki diğer müstakil binalarla hoş bir havası var bu binanın da.
Hemen yan tarafa geçerseniz Dario Moreno Sokağı'na ulaşacaksınız. Asansöre giden bu sokakta yaşamış olan Dario Moreno anısına asansörde hep onun şarkıları çalınıyor. Deniz ve Mehtap'ı burada dinlemenin keyfi bir başka oluyor. Belli ki koruma altındaki bu sokaktaki binaların sonundaki asansörle yukarı çıktığınızda güzel bir İzmir manzarası sunan Ceneviz Cafe sizleri bekliyor. Aslında mola vermek için güzel bir yer burası ama hem daha yolun başındayız hem de gezecek çok yer var...
Asansörle aşağıya inip Konak Meydanı'na doğru yürürken Ayhan Işık'ın doğduğu evin de önünden geçiyoruz. Eski Türk filmleri nostaljisi yaşatan bir şehir İzmir. Sanki daha o vahşi alışveriş ve tüketim zombilerine dönüşmemiş insanlardan ve vahşi kapitalizme teslim olmamış semtlerden oluşuyor gibi (Evet, İzmir'e dışardan bakanlar aynen bu hislere kapılıyorlar. Gerçek olması gerekmiyor tabii bu hissettiklerimin. Bir süre İzmir'de yaşasam ben de İzmir Masalı'ndan uyanıp gerçek yüzünü görürüm elbette). Konak Meydanı'na ulaşınca gözünüze ilk önce İzmir'in sembolü Saat Kulesi çarpacaktır. Osmanlı'nın son dönemlerinde, modernleşme adına yurdun bir çok köşesinde inşa edilen saat kulelerinden biri bu da ama itiraf etmeliyim ki gördüklerim içinde en güzeli de aynı zamanda. Adana'daki, Bursa'daki ya da Urfa'daki hiç bu kadar zarif değil. Saat Kulesi'nin hemen yanında da ufak bir cami yer alıyor, Yalı Camii. Sevimli, kendi halinde, bağırmayan bir camii bu.
Konak Meydanı'nın yan tarafında İzmir'in merkez çarşısı Kemeraltı yer alıyor. Bursa'daki Uzun Çarşı ayarında bir yer burası. Hemen yakınlardaki ilk mola yerimiz olan Kızlarağası Hanı'na ulaşınca, hanın ortasındaki çay bahçesine çöküyoruz. Boş tabure bulmak hafta içi olmasına rağmen hiç kolay olmuyor. Handa gümüş ve hediyelik eşyalar da satılıyor.
Molanın ardından Agora'ya gidiyoruz okları takip ede ede. İzmir, Antik Yunan medeniyetinden beri (ve çok daha öncesinde de) aralıksız bir çok uygarlığa ev sahipliği yapmış bir yer olduğundan, Agora gibi kalıntılar yönünden çok zengin (Bir ara Efes'i de yazayım). Hala kazıların devam ettiği Agora'dan çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Roma'daki Forum'un biraz küçüğü var karşımızda. Hala sapasağlam duran 1000 küsur yıllık kemerlerin altında dolaşıp buraların yıllar önceki halini düşünmek güzel. Gezi boyunca, fotoğrafta gördüğünüz köpek de bize rehberlik yaptı.
Agora'dan çıkınca başlıyoruz tırmanmaya. Bir sonraki ziyaret edeceğimiz yer Kadifekale. Nefesine güvenmeyen, yürümeyi sevmeyen taksiye binsin baştan söyleyeyim. İzmir'in doğudan göç almış bir semti Kadifekale. Ben Çingenelerin yaşadığını duymuştum ama duvar yazılarından ve konuşulan dilden anladığım kadarıyla Kürt nüfusu daha baskın burada. Sokak aralarında eski, hoş evler görmeniz de mümkün sokakta fare ölüsü de... Kaçak çay ve Mahmood Cafe satan, Mardin'e Nusaybin'e otobüs bileti satan turizm acentaları da semtteki yerleşimle ilgili bilgi veriyor. Bu arada şahane manzaralı mahalle kahveleri de gördüm. Eminim evlerin bir kısmının da enfes manzarası vardır. 2014 yılında restore edilmiş Kadifekale şehre panaromik gören tepelere kaleler kurulup şehre hakim olunan zamanlardan kalma bir yapı. Şimdilerde içinde çocuklar oyun oynuyorlar ve tek tük satıcılar hediyelik eşyalar satıyorlar ama semtin kötü şöhretinden midir bilinmez dışardan gelen pek kimse yok ortalıkta.
Sokak aralarından yardıra yardıra iniyoruz Fuar Alanı'na. İzmir Fuarı malumunuz zamanında şehrin en önemli etkinliklerinden biriydi. Dönemin en ünlü sesleri gelir, fuar alanındaki gazinolarda konserler verirler, biz de magazin sayfalarından takip ederdik bu konserleri. Şimdilerde şehrin içinde yeşil alan olarak kaldı Fuar Alanı. Haa bir de Lunapark var tabii içinde. Özellikle Türkiye'de başka hiç bir yerde görmediğim Uçan Halı çocukluğumdan beri favorim, belirteyim (3 sene önce bir geldiğimde gidip binmiştim bu korkunç alete... Kalbi olan binmesin.).
Aslında bugün eski İzmir kalıntılarını görmek üzere limanın öte tarafına da geçecektik ama ne yazık ki saat geç olduğundan onu bir sonraki sefere bırakıp Alsancak'a doğru devam ediyoruz. Yolumuzun üstünde St. John Katedrali var. Kapıdaki rahibe selam verip giriyoruz bu kiliseye. Dıştan bakında bu kadar büyük olduğu anlaşılmıyor ama gayet büyük bir Katolik kilisesi var karşımızda. Girişteki panoda Kasım ayında Türkiye'yi ziyaret eden Papa'nın gezi programı asılı.
Kordon'a ulaşınca keşke yaz olsaydı diyorum içimden. Bir de boş olsaydım... Biralarımı alıp yayılsaydım çimenlere... Kordon'un aslında çevre yolu yapılmak üzere deniz doldurulduktan sonra halkın tepkisi ve mücadelesiyle bu plan iptal edilince nasıl yeşil alan olduğunu anımsatan hikayesinin kalıntısı bir kaç viyadük ayağı hala shil şeridinin sonunda görülebilir. Şehrine sahip çıkanların mücadelesinin Gezi'yle başlamadığını da gösteriyor o beton ayaklar bize...
Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nin sonundaki Yakın Kitabevi'ne uğruyorum gelmişken. İzmir'in en güzel kitapçılarından biridir Yakın. İzmir'e geleceksem mutlaka kitap alışverişimin bir kısmını buradan yapmaya çalışırım. Şimdilerde ön kısmına açılan kafe "kapanmıyordur umarım" endişesi yarattı bende.
Bu arada İzmir'e gelince kumru yemeden dönmek istemeyen arkadaşımın hatırına Kumrucu Şevki'ye uğruyoruz. Çeşme'nin meşhur kumrusunu merkezde bir kaç yerde bulabilirsiniz.
Kıbrıs Şehitleri'nin diğer tarafında İzmir'in en meşhur buluşma yeri bulunuyor: Sevinç Pastanesi. Bir nevi Taksim Burger King gibi bir yer burası. İzmir'de hiç yaşamamış ben bile kim bilir kaç kez burada birileriyle buluşmuşumdur (En son Sibel'le buluşmuştum sanırım. Buradan kendisine de selam ederim :) ). Bu sefer bir şeyler atıştırmak için gidiyorum Sevinç Pastanesine. Mekan müşterilerinin yaş ortalaması gayet yüksek (ben ortalamayı düşürüyordum öyle düşünün). Çilekli, ahududulu meşhur Pavlova pastası gayet lezzetliydi.
Dönüşte kordon boyunca yürüyoruz Konak'a kadar. Kordon'da sıra sıra dizilip binalar tarafındaki kaldırımda rahat rahat yürümemizi engelleyen kafeleri saymazsam, Pasaport iskelesi, yıllar öncesinden kalma dalga desenli kaldırım döşemesi (aynısını Brezilya Recife'de görmek beni çok şaşırtmıştı), ama en çok da trafiğe takılmadan ve merdiven tırmanmadan karşı tarafta yürüyüşünüze devam etmenizi sağlayan yürüme yolu İzmir'e olan sevgimi daha arttıran şeyler oluyor. İzmir'e yerleşirsem bir gün ve maddi sıkıntım olmazsa, Alsancak'ta Yunan Konsolosluğu'nun yakınlarında, körfeze karşı sıra sıra dizilmiş apartmanlardan birinin üst katlarında oturmak isterim. Önünde trafik olmadan Kordon'u ve körfezi gören bu evlerin balkonlarının keyfini hayal edemiyorum...
Fotoğraf Listesi:
1- Agora gezimize eşlik eden rehberimiz
2- Asansörün üstünden İzmir manzarası
3- Ve Asansör
4- Eskiden kağıt paranın arkasında yer alırdı İzmir Saat Kulesi
5- Kadifekale'nin içindeki "İç Kale"
6- Son zamanlarda belediyenin grafiti anatçılarına trafoları boyatma projesinin sonunda ortaya çıkmış güzel grafitelerden biri. Umarım devam eder.
Önerilen Sayfalar:
- İznik ve Yenişehir
- Karayoluyla Yunanistan & Bulgaristan 1 - Dedeağaç, Gümülcine, İskeçe, Kavala
- Karayoluyla Yunanistan & Bulgaristan 2 - Halkidiki, Selanik ve Seres
- Kaplıca meraklıları için Baden Baden ve Strasbourg
- Üç Eski Rum Köyü (İzmir'den Mordoğan da var aralarında)
- Atina Kaçamağı
- Frig Vadisi'ni Gezememe
- Bozcaada'da Kısa Bir Tatil
- Kaz Dağlarının Eteklerinde...
- Gökçeada
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder