7 Mayıs 2013 Salı

İstanbul'da Erguvan Peşinde...


Sabah uyanıp camdan bakarken karşı bahçedeki erguvanın yapraklarını görmemle uyandım konuya: Erguvan mevsimi kaçıyordu! Boş bir günümü erguvanlara ayırmak için İstanbul'u turlama fikri böyle ortaya çıktı.

Mayısın hemen başında attım kendimi dışarıya. İstanbul'da Nisan ayında başlar erguvan mevsimi ve mayıs ayı içinde de biter genellikle. İstanbul denince akla gelen ağaçtır erguvan. Her ne kadar botanikçiler ağaç olduğunu kabul etmeyip çalı sınıfına soksalar da (onlar domates ve salatalığa da meyve derler zaten) bizim için İstanbul'un ağacıdır erguvan. Renge ismini veren çiçekler Nisan'a doğru baharı müjdelercesine şehri boyarken, aklımdaki İstanbul manzarasına bürünür şehir birden. İşte bu Nisan da aynı şey oldu; yaprakları açmadan erguvan çiçekleri kapladı ağaçları. Genellikle Mayıs ayının ikinci yarısında diğer ağaçların tam tersine çiçeklendikten bir süre sonra erguvanlar yapraklanır ve çiçeklerini dökerler. Ağaçların rengi toprağa, yollara yayılır bu gidişle...



İşte hemen evimin karşısındaki erguvanı bu halde görünce önce Yeşilköy sahiline attım kendimi. Sahilin Yeşilyurt'a doğru olan tarafındaki erguvan hala daha çiçekleriyle duruyordu ama yaprakları da yavaş yavaş çıkmaya başlamıştı. Gökyüzünde fır dönen uçakların altında vadesini dolduruyordu o da n'aapsın?

Erguvan benim için hep Aşiyan, Rumelihisarüstü ve Boğaziçi'dir... Yıllar önce İstanbul'a geldiğim ilk sene İstanbul'un her şeyi çok heyecanlandırıyordu beni ama ikinci dönem, kampüsü kaplayan erguvanlar aklımı başımdan almıştı. Sahilin ardından Boğaziçi'ne giderken yolda erguvanla ilgili hikayeler geçti aklımdan: 13. Havari Yahuda (Judas) kendini erguvana astığından İngilizce'de Judas Tree deniyordu mesela (Tamer Bey'in kulakları çınlasın).

Kampüse girip Güney meydana yürürken bu bahar erguvanları ziyaret etmek için geç kaldığımı anlamaya başladım. Hala daha çiçekleri üzerlerindeydi lakin o ilk bahar neşesini kaybetmeye başlamıştı erguvanlar.

Kampüsten çıkıp Aşiyan Mezarlığı içinden Bebek'e inerken gördüklerim de aynı kaderi paylaşıyorlardı. Bebek Parkı'ndan bu yakanın tepelerine ve karşı sahile baktığımda manzara yeşildi. Oysa şimdi Ortaköy'den Boğaz turuna çıksam, İstanbul'u, iki yakasına taktığı erguvanlarla görsem ne güzel olurdu...

En son Yıldız Korusu'na attım kendimi. Bir erguvanın yanına oturup yorgunluk atarken Hilmi Yavuz'un sevdiğim bir şiirini arayıp buldum internette:

Kim bilir ki dün’dür, ölgündür kalbimiz
Yollarsa her zaman biraz küskündür
Yokuşlarda ve inişlerde...
Zamandır seni sardığım kumaş
Bekledin örtünsün ki yavaş yavaş..
Erguvandın, kayboldun dile gelişlerde.

Seneye Nisan'a doğru daha erken yola çıkmaya karar vererek döndüm evime. Boğaz turu ne ki Adalar'a da gidecektim bu sefer, karşıya da geçecektim... Seneye erguvan rehberini çok daha güzel yapacaktım.


Önerilen Sayfalar:


İstanbul'da Günübirlik Kaçamak yapmak isteyenlere:


- Adalar'a Gidiyoruz 1- Kınalıada

- Adalar'a Gidiyoruz 2 - Heybeliada
İstanbul Karaburun'da Karadeniz Havası
Ballıkayalar'da Piknik
Yeşilköy'de günübirlik gezinti - Akvaryum ve Havacılık Müzesi

Fotoğraf Listesi:


1- Yeşilköy Sahilindeki erguvan

2- Uçakların altında göğe uzanırken
3- Yıldız Parkı'ndakiler toprağa serpmiş çiçeklerini
4- Boğaziçi Üniversitesi'ndeki erguvanların yaprakların arasından son gülümsemeleri

Nerede Görüldü: Yeşilköy Sahili, Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs, Aşiyan Mezarlığı, Yıldız Korusu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder